Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Erdoğan’ın ‘mutlak iktidarı’na iki hamle kaldı!

Birincisi 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde muhalefetin elindeki büyükşehir belediyelerini almak, ikincisi de üçte ikisi milliyetçi-muhafazakar olan TBMM’den yeni “başörtülü anayasa”yı çıkartmak.

Türkiye’deki medyanın bugününe ve yarınına ilişkin en çarpıcı görüntülerini çekiyor güvenlik kameraları.

Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı da olan Sinan Aygül doktordan çıkmış yürürken arkasından gelen birinin saldırısına uğruyor.

Yumruk yağmuru altında kendini korumaya çalışırken çevreden yardıma koşmak istiyor kimi esnaf.

Ancak kameranın görüntüsüne giren eli silahlı bir kişi gazeteciye saldırıyı durdurmak isteyenleri engelliyor. Silahla tehdit edip uzaklaştırıyor.

Gazeteci Aygül’e saldıran kişi AKP’li Tatvan Belediye Başkanı’nın koruması ve akrabası.

Gazeteciye saldırıyı durdurmak isteyenlere silahının namlusunu çeviren kişi ise EGM kadrosunda bir resmi polis. O da Tatvan Belediye Başkanı’nın koruması.

Aygül, Tatvan Belediye Başkanı’nın yaptığı yolsuzlukları sık sık gündeme getiriyor, haber yapıyor.

Hatta belli ki Belediye Başkanı’nın avantası bol işlerinin bazılarına da engel oluyor.

Zaten Belediye Başkanının korumaları Aygül’e saldırırken “Bir daha başkan hakkında yazarsan geberirsin” diye tehdit ediyor.

Aslında güvenlik kamerasının görüntüleriyle kanıtlanan bu vahşi saldırı Türkiye’deki medya düzeninin bugününü ve geleceğini anlatan taşraya özgü küçük bir örnek.

Kimi ele geçirildi, kimi satın alındı, kimi kapatıldı, son kalan bağımsız medya kuruluşları da ağır bir ceza tehdidi altında.

Önümüzdeki dönem son kalan bağımsız medya organları da gerekirse Tatvan örneğinde görüldüğü gibi döve döve “yerli ve milli medya”ya dönüştürülecek.

Elbette Erdoğan Türkiye’de “mutlak iktidarı”nı tamamlamak için sadece medyaya dönük son hamlelerini yapmayacak.

Saray iktidarının tümüyle ele geçiremediğini sık sık itiraf ettiği, direnen bir kültür ve sanat dünyası var.

Son birkaç günde yaşanan olayları yan yana sıralamak bile ülkenin sanat kültür hayatının yaşanan alacakaranlıktan nasıl bir zifiri karanlığa sokulmak istendiğini apaçık görmek için yeterli.

Mabel Matiz ve Melike Şahin’in bir ödül töreninde yaptıkları konuşma bahane edilerek AKP’li Denizli Büyükşehir Belediyesi tarafından konserleri iptal ediliyor.

Hüseyin Turan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’na destek veren sosyal medya paylaşımları bahane edilerek AKP’li Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından afişleri bile basıldığı halde festival programından çıkartılıyor.

Daha çarpıcı bir örnek ise Tekirdağ’da yaşanıyor.

Şarkıcı Melek Mosso, aynen diğer meslekdaşları gibi bir ödül töreninde kadın cinayetlerine dikkat çeken bir konuşma yaptığı için AKP’li trollerin hedefi haline gelmişti.

Hatta sosyal medyada Saray iktidarının trolleri tarafından linç edilen Mosso’nun bu ayın başında Kuruçeşme Arena’da vereceği konser de iptal edilmişti.

Saray’ın tüm trollerinin karalamalarına rağmen Melek Mosso, Tekirdağ’ın tek AKP’li belediyesi olan Süleymanpaşa’da yapılan Uluslararası Kiraz Festivali’nde sahneye çıkartıldı.

Ankara’ya çağrılan Süleymanpaşa Belediye Başkanı Cüneyt Yüksel, AKP Genel Merkezi’nde ifade verdikten sonra görevinden özür dileyerek istifa etti.

Verilen mesaj çok açıktı; “Saray iktidarına biat etmeyenlere, yandaş olmayanlara destek verenler, sahneye çıkartanlar, dizilerde ve filmlerde rol verenler, imza günü düzenleyenler, konser ve tiyatro oyunları için salonlarını verenler bizden bile olsa gözünün yaşına bakmayız…”

Medya dünyasında, kültür ve sanat yaşamında bugüne kadar Saray’a biat ettirilemeyenler artık iktidar gücü ve baskısıyla kurulacak hakimiyetle bu ülkede soluk bile alamayacaklar.

'MUTLAK İKTİDAR', 'MUTLAK İTAAT'

Elbette kurulacak bu hegemonya yalnızca gazete ve televizyonlarla, sosyal medyayla, sanat ve kültür dünyasıyla sınırlı kalmayacak; siyasetinden sivil toplum örgütlerine, sendikalardan meslek odalarına kadar toplumun “mutlak itaat etmeyen” bütün katmanları Saray iktidarının hedefinde olacaktır.

Şu anda içinde yaşadığımız, Saray’ın “mutlak iktidarı”nı pekiştirme, perçinleme sürecidir ve bu hegemonyanın tümüyle inşa edilmesi için Erdoğan’ın atacağı iki adım, yapacağı iki hamle kalmıştır sadece; birincisi 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde muhalefetin elindeki büyükşehir belediyelerini almak, ikincisi de bu seçimlerin hemen ardından üçte ikisi milliyetçi-muhafazakardan oluşan TBMM’den yeni “başörtülü anayasa”yı çıkartmak.

İktidarı yeniden kazanmış bir lider olarak Erdoğan daha 14 Mayıs’taki ilk tur seçimde hedeflerinin 31 Mart yerel seçimleri olduğunu net biçimde açıklamıştı.

Hatta ortağı Devlet Bahçeli önceki gün MHP Grubunda yaptığı konuşmada gözlerini muhalefetin elindeki hangi büyükşehirlere diktiğini çok net biçimde saydı:

“28 Mayıs 2023 tarihinde elde edilen demokratik başarıyı mahalli idarelerle perçinlemek, Türk ve Türkiye Yüzyılı yürüyüşüne ivme vermek boynumuzun borcudur. İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri başta olmak üzere, diğer tüm büyükşehir belediyelerinin, il belediyelerinin, ilçe ve belde belediyelerinin Türkiye’nin yükselen itibarına ve marka değerine müzahir şekilde yönetilmesi tarihi önemdedir.”

Muhalefetin darmadağın görüntüsü, başta bu belediyeleri elinde tutan CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu’nun sanki 14/28 Mayıs seçimlerinde hiç beklenmeyen bir yenilgi alınmamış gibi pozisyonunu koruması, Erdoğan’ın “mutlak iktidar” planına büyük katkı sunmaktadır.

Kılıçdaroğlu’nun, 31 Mart 2024 yerel seçimlerine kendi liderliğinde gidilmesine yönelik aşırı ısrarı, İstanbul ve Ankara dahil, CHP’nin elinde olan önemli büyükşehir belediyelerinin anahtarının Saray’a teslim edileceği anlamına gelmektedir.

Erdoğan’ın “mutlak iktidarı”nı tümüyle kurması için yapacağı son hamle de yeni anayasa çıkartmak olacaktır.

“12 Eylül’ün askeri anayasasını yırtıp atıyoruz” gibisinden sivil ve demokratik bir girişimmiş gibi pazarlanacak olan bu yeni anayasaya Erdoğan büyük bir gösteriyle başörtüsü de takacaktır.

Son zamanlardaki her konuşmasında ne zaman “anayasa” dese peşinden “başörtüsü” diye ekleyen, “başörtüsü” deyince ağzından “anayasa” sözcüğü de dökülen Erdoğan’ın bu anayasayı TBMM’den referandumsuz bile geçirmesi mümkündür.

Çünkü Millet İttifakı üzerinden ve CHP listelerinden TBMM’ye giren 40’a yakın milliyetçi ve muhafazakar muhalefet milletvekili de Erdoğan’ın bu “başörtüsü” hegemonyasına boyun eğmek zorunda kalacaktır.

Bahçeli’nin önceki günkü grup konuşmasında da yeni anayasa için Meclis’teki muhalif milliyetçi-muhafazakar milletvekillerine güvendiği apaçık ortaya çıkmıştır:

“Gazi Meclis’te tecessüm eden siyasi parti gruplarının karşılıklı hoşgörü ve uzlaşma hassasiyetiyle Türk ve Türkiye Yüzyılının temelleri atılmalı, yeni bir anayasa ülkemize kazandırılmalıdır.”

Görüldüğü gibi Erdoğan’ın “mutlak iktidarı”nı ilan etmesine iki hamle kaldı. Biri 2024 yerel seçimleri, diğeri de hemen arkasından gündeme gelecek olan yeni “başörtülü anayasa”.

Saray’a sorgusuz sualsiz biat etmeyenlerin nefes bile alamayacağı otoriter tek adam rejiminin inşasına önce “dur” demek, sonra da demokratik cumhuriyeti kurmak; tüm demokratların, ilericilerin, yurtseverlerin, sosyalistlerin, Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, vicdanlı Sünnilerin; kendilerine, tarihe ve gelecek kuşaklara borcudur.


Celal Başlangıç: 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1975’te Ekspres’te gazeteciliğe başladı. 1978 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. Demokrat İzmir, Politika ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, istihbarat şefliği, bölge temsilciliği, politika servis şefliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1995’te Evrensel Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Radikal’de 10 yıldan fazla süreyle “Zaman Mekan ve İnsan” röportajları yaptı. 2002’de Beyoğlu Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2011’de İMC TV’nin Kurucu Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu. T24, Haberdar ve Gazete Duvar haber sitelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2017’de Artı TV ve Artı Gerçek’in Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi