Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Batan geminin enkazı bunlar!

Aslında bu yaşanılan krizlerin kaynağı; 100. yılını dolduran Türkiye Cumhuriyeti’nin bugüne kadar çözemediği temel sorunların yarattığı devasa yapısal bir enkazdır; tüyünü de Saray iktidarı dikmiştir.

Geçen yüzyılda Türkiye siyasetinin en parlak sözlerinden biriydi.

İktidarı her devralan parti kendisinden önceki hükümeti suçlardı:

“Enkaz devraldık.”

Ancak 21 yıllık iktidarını 14/28 Mayıs seçimlerinde bir beş yıl daha uzatan AKP iktidarı artık kendisinden önceki iktidarları devralınan enkaz konusunda suçlayamıyor; çünkü devraldığı artık kendi enkazı.

Şimdi bir sonraki Hazine ve Maliye Bakanı, kendinden önceki bakanı suçluyor “Enkaz devraldık” diye.

Ama gerçek o ki, bir bakanın diğer bakana devrettiği aslında aynı kişinin, Erdoğan’ın enkazı.

Özellikle son beş yılda Türkiye ekonomisi Erdoğan’ın diyerek uyguladığı politikalar sonucu tam bir enkaza dönüştü.

Hele “faiz sebep enflasyon sonuçtur” teorisiyle faizi düşürttükçe enflasyonu azdıran Erdoğan, giderek büyüyen bir enkaz haline getirdiği Türkiye ekonomisini görünürde son Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’den alıp Mehmet Şimşek’in eline teslim etti.

Berat Albayrak’tı, Lütfi Elvan’dı, Nureddin Nebati’ydi derken son üç yılda dördüncü Hazine ve Maliye Bakanı oldu Şimşek.

Bu bakanlara paralel olarak da Merkez Bankası Başkanları değişti. Murat Uysal’dı, Naci Ağbal’dı, Şahap Kavcıoğlu’ydu derken de son üç yılda dördüncü Merkez Bankası Başkanı oldu Hafize Gaye Erkan.

Son yaptığı iki atama Bakan Şimşek ve Başkan Erkan belli ki Erdoğan’ın içine hiç sinmemiş.

Ancak “faiz sebep enflasyon sonuç” teorisi ülkeyi amansız bir enflasyonun bataklığına sürükleyince uluslararası piyasaya güvence vererek ekonomiye sıcak döviz şırınga edebilecek bu iki değişikliğe mecbur kaldı Erdoğan.

Bu atamalara göre gerek iç gerekse de dış piyasanın beklentisi, ekonominin bilinen kurallarına aykırı olarak 8,5’a düşürülen faizler belki bir, belki de birkaç ay içersinde yüzde 25’e kadar çıkartılacak.

Yapılacak bu faiz artışı da Erdoğan’ın beş yıldır Türkiye’ye dayattığı ekonomik politikanın tümüyle yanlış, piyasanın gerçeklerine aykırı olduğunun çok açık bir kanıtı olacak.

Belli ki Erdoğan ülke ekonomisinin çökmesine yol açan teorisinin böyle apaçık biçimde teşhir olmasını karizması açısından önemli bir çizik olarak görüyor.

Bu edenle olsa gerek birbirini tutmayan cümle kümelerini peş peşe sıralıyor Erdoğan.

Dün, Azerbaycan’dan dönerken de birbirini tutmayan cümle kümelerini arka arkaya dizdi; ilk kümede kendi politikalarını savundu, ikinci kümede de bu politikanın artık değiştirileceğini söyledi.

Şöyle başladı Erdoğan konuşmaya:

“Tabii bazı arkadaşlar ‘Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor’ gibi bir yanılgının içine düşmesin. Ben burada aynıyım. ‘Düşük faiz, düşük enflasyon’ teorisiyle çalıştık. Şimdi de aynı anlayışla çalışıyorum, aynı düşüncedeyim ve bu şekilde bunu başarabiliriz diye inanıyorum.”

Böyle dese de hemen ardından gelen cümlelerle yeni bakan Şimşek’in yapacağı faiz artışına onay verdiğini söylemek zorunda kaldı:

Ama Hazine ve Maliye Bakanımızın şu anki düşüncesi noktasında, biz tabii kendisine burada atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankası’yla beraber atmasını kabullendik, ‘hayırlı olsun’ dedik.”

Bakanlar değişiyor, giden bakan gelen bakana Erdoğan’ın enkazını devrediyor.

“Batan geminin malları” ortada yok ama “batan geminin enkazı”nı Saray iktidarı halkın üzerine iyice yıkıyor.

CHP'DE KAZAN KAYNIYOR

14/28 Mayıs seçimleri sonucunda iktidar ekonomik krizden kurtulmak için çabalarken muhalefet de içine düştüğü siyasal krizden çıkmanın yollarını arıyor.

CHP’de tayfalar kazan kaldırdı, çarkçıbaşılar isyan ediyor. Kılıçdaroğlu önceki günkü grup konuşmasında “gemide isyan”ı bastırmaya çalışıyor bir “kaptan” olarak:

“Gemiyi limana sağlam götürmek kaptanın görevidir, kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğimi herkes bilsin.”

Bu sözler kimseyi “N’oluyor, CHP Titanic gibi batıyor mu yoksa” diye telaşlandırmıyor; çünkü CHP de bu seçimden “batan geminin enkazı” olarak çıktı.

Kılıçdaroğlu uyguladığı ittifak politikasıyla, umut veren mesajlarıyla, yaptığı pozitif kampanyayla toplumun geniş bir kesimini Saray iktidarından kurtaracağına inandırmıştı.

Miting meydanları da, anket sonuçları da halkın yarısının Saray iktidarından kurtulma umudunu büyüttü.

Ancak alınan sonuç, ortaya çıkan hayal kırıklığı bütün tepkilerin sivri ucunun Kılıçdaroğlu’na dönmesine neden oldu.

Hatta bazı “muhalif” gazeteciler bile mesleklerini unutup sanki siyasi hasımlarıymış gibi Kılıçdaroğlu’yla mücadele etme nutukları attılar.

Ne yazık ki CHP Lideri Kılıçdaroğlu da bu haddini aşan gazetecileri siyasi rakibi gibi görüp laf yetiştirmeye çalıştı.

İlk etapta beklenen Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’ndan istifası, ilçe ve il kongreleri sonrası gidilecek kurultayda yeni bir genel başkan seçilmesiydi.

Çünkü 14/28 Mayıs seçimlerinden ana muhalefet partisi CHP de enkaz olarak çıkmıştı.

Listesinde kendisinin dışında Gelecek, Saadet, DEVA ve DP’ye yer veren CHP’nin oyu yüzde 25’te kalmıştı.

Tam da Hoca’nın tarttığı kedi hesabı; bu yüzde 25 CHP’nin oyuysa diğer partilerin oyu nerede, yok diğer partilerin oyuysa CHP’nin oyu nerede?

Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere CHP’de Grup Başkanı Özgür Özel ve diğer yönetim kadroları da şimdi “değişim” diye ayağa kalkmış durumda.

Kılıçdaroğlu “Değişimin önünü tamamen açacağım” diyor. Ama Kılıçdaroğlu’yla muhaliflerinin “değişim”den aynı sonucu çıkardıkları şüpheli.

Çünkü kibarca “değişim” diyenler aslında Kılıçdaroğlu’nun istifasını istiyor.

Seçim yenilgisi sonrası kendi seçtiği MYK’yı yine kendi değiştiren Kılıçdaroğlu da “Yeni MYK’yı toplumun yenilenme talebini dikkate alarak yaptım” diyebiliyor.

2024 yerel seçimlerine 10 aydan kısa bir süre kaldı. CHP’de bu “değişim”in yerel seçimlerden önce mi, sonra mı gerçekleşeceği şüpheli.

15 Ekim’den sonra yapılacak CHP kurultayına Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olarak gideceği hemen hemen kesinleşti.

Şimdi yanıtlanması gereken iki temel soru var.

Birincisi, yapılacak ilk CHP kurultayında Kılıçdaroğlu yeniden genel başkanlığa aday olacak mı?

İkincisi de, 15 Ekim’den sonra yapılması beklenen CHP kurultayı 31 Mart yerel seçimlerinden sonrasına ertelenir mi?

Kaptan “gemiyi limana götüreceğim” diyor ama geminin tayfaları da çarkçıbaşıları da doğal olarak soruyor “Hangi limana, ne zaman varacağız” diye.

Yerel seçim öncesi sadece iktidar ya da CHP değil, diğer muhalefet partileri de seçim sonucundan ortaya çıkan enkazın altından nasıl kalkarız diye çabalıyor.

İYİ Parti kurultaya gidiyor. Akşener’e ciddi bir muhalefet var. Kurultay aslında İYİ Parti’nin hangi yöne evrileceğini de ortaya çıkartacak.

HDP’de Eş Genel Başkanlar Buldan ve Sancar yapılacak ilk kurultayda aday olmayacaklarını açıkladılar. Kürt Siyasi Hareketi, bileşenleriyle ve bundan sonra bir arada olacağı ittifak partileriyle yeni bir çıkış yolu arıyor.

Bütün bu yaşadıklarımız aslında çok büyük bir yapısal krizin sonuçları; öyle bakan değiştirince, yeni bir Merkez Bankası Başkanı atayınca çözülebilecek cinsten değil.

Avrupa için “vizesiz seyahat” hayali kurarken vize bile alamayan bir ülkenin gençlerinin bugün düştüğü durumu ekonomik kriz ve özgürlükler üzerinden çok acı biçimde hatırlatmış AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Nikolaus Meyer Landrut:

“Geçen sene ilk kez Erasmus öğrencilerinin süreleri bittiğinde sığınma başvurusunda bulunduklarını gördük.”

Bu tablodan da anlaşılacağı üzere; iktidarından muhalefetine bütün herkes, farkında olsalar da olmasalar da ortaya çıkan yapısal bir ekonomik ve siyasi enkazın altında kalmış durumdalar.

Aslında bu yaşanılan krizlerin kaynağı; 100. yılını dolduran Türkiye Cumhuriyeti’nin bugüne kadar çözemediği temel sorunların yarattığı devasa yapısal bir enkazdır; tüyünü de Saray iktidarı dikmiştir.

İktidarıyla, muhalefetiyle bu enkazı ortadan kaldırmanın yolu ülkenin temel sorunlarına akılcı ve çağın gereklerine uygun çözümler üretmekten geçiyor.

“Batan geminin malları bunlar” diye bağıramıyoruz, çünkü tarihsel bir miras olarak “enkaz devraldık”; ortada mal yok, ambar tam takır, içine düşenin kafası yarılıyor.

Bütün bu yaşananlardan ortaya çıkan tek bir gerçek var; “Batan geminin enkazı bunlar!”


Celal Başlangıç: 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1975’te Ekspres’te gazeteciliğe başladı. 1978 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. Demokrat İzmir, Politika ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, istihbarat şefliği, bölge temsilciliği, politika servis şefliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1995’te Evrensel Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Radikal’de 10 yıldan fazla süreyle “Zaman Mekan ve İnsan” röportajları yaptı. 2002’de Beyoğlu Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2011’de İMC TV’nin Kurucu Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu. T24, Haberdar ve Gazete Duvar haber sitelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2017’de Artı TV ve Artı Gerçek’in Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi