Ölü çocukların ırkı olmaz…

Biz insanların ölmesinin acısını mı çekiyoruz? Yoksa din üzerinden bir başka dine karşı siyasal husumet ve propaganda yapmak için bahane mi arıyoruz?

Hamas'ın 7 Ekim'de düzenlediği silahlı saldırıda hayatını kaybeden İsraillilerin sayısı 1400'ü bulurken, İsrail'in başlattığı saldırılarda şu ana kadar öldürülen Filistinlilerin sayısı da 4 bini aştı.

Dünyada bunalım, Orta-Doğu’da kanlı bir cinnet yaşanıyor.

İnsanlar ölüyor…

Biz de ölen her insanın üzerine bir etiket yapıştırıyoruz: Yahudi, Arap, Ukraynalı, Rus, Müslüman, Hristiyan.

O etiketler nasıl oluyorsa ölenlerin insan olduğunu unutturuyor bize…

Yaşamaya devam edenlerin ölenleri etiketlemesi, daha çok insanın ölmesine yol açıyor.

xxxxxxx

Gazze’de ölenler için ülkemizde protesto gösterileri yapılıyor.

Hayatını kaybeden Filistinliler için Türkiye'de birçok ilde miting düzenlenmesi, acının topluca demokratik bir şekilde haykırılması olumlu elbette…. İnsanca bir tepki.

Ancak yurt dışındaki Müslümanları hedef alan gelişmeleri dinamik bir biçimde protesto ederken kendi dertlerimize sağır gibiyiz

Filistin’le dayanışma eylemlerine katılanlar ülkedeki işsizlik, yoksulluk, pahalılık, hukuksuzluk, çocuk tacizi, kadın ve iş cinayetleri için aynı heyecan içinde değil sanki. Hayatımızı doğrudan ilgilendiren gelişmeler için protestolar söz konusu olmuyor nedense.

Filistinlilere destek verirken görülen demokratik protesto hakkı, kendi mağduriyetlerimiz için ortalarda görünmüyor.

xxxxxxx

Bu yaklaşım, bir başka bölgede acılar yoğunlaştığında dikkatimizin oraya yönelik olmasıyla açıklanabilseydi, herhalde takdir edilecek bir tavır olarak görülürdü.

Ama şartlar ne olursa olsun hep başka ülkelerin sorunlarını protesto edip kendi dertlerimize sağır kalmamız, ortada bir başka sorun olduğunu gösteriyor.

xxxxxxx

Ayrıca, her insan için, hatta her Müslüman için de aynı acıyı ve öfkeyi yaşamıyoruz.

Yemen’de Müslümanın Müslümanı yok etmesi ve 400 bin kişinin yaşamını yitirmesi de Suriye’de Müslümanlar arasındaki yok edici savaş da, Hamas-Netanyahu cinnetinin yüzde biri kadar ilgi odağı olmuyor.

Halbuki temel amaç insan, insanlık, masumlar ve onlara sahip çıkma değil mi?

Öyle olması gerekmez mi?

xxxxxxx

Yemen’de yüz binlerce Müslümanın yok edilmesine hiç aldırmayıp, bundan hiç söz etmemek ama Netanyahu vahşetine büyük tepki göstermek, insanı en kutsal canlı kabul eden dinler açısından da anlaşılır gibi değil.

Biz insanların ölmesinin acısını mı çekiyoruz? Yoksa din üzerinden bir başka dine karşı siyasal husumet ve propaganda yapmak için bahane mi arıyoruz?

Niye Yemen’de, Suriye’de, Karabağ’da, Ukrayna’da ölenler için hiç acı çekmiyor, öfkelenmiyor, haykırmıyoruz da sadece Gazze’yle ve oranın acılarıyla ilgileniyoruz?

Niye her yerde çocuklar ölürken biz sadece bazı çocuklar için üzülüyoruz? Niye öbür çocuk ölümleri vicdanımızı acıtmıyor?

xxxxxxx

Biz ölüm seçiyoruzBazı ölümlere üzülüyor, bazılarına üzülmüyoruz… Bazı çocuklar için ağlıyor, bazı çocuklara aldırmıyoruz.

Gazze’deki Müslümanları Yahudiler öldürünce acı çekiyor, Yemen’deki Müslümanları Müslümanlar öldürünce umursamıyoruz.

Niye böyle “parçalı” bir vicdana sahibiz?

Çünkü biz ölenlerin ve öldürenlerin kimliğine ve mezhebine bakıyoruz.

Bizim için din, ırk ve mezhep insandan daha önemli sanki.

xxxxxxx

Niye ırk, din, mezhep bizim için “insan”dan daha önemli?

Bu acıklı tuhaflığın da bir nedeni olmalı.

Muhtemelen toplumsal bir zafiyetin hazin sonucu bu durum.

Bakın, 25 yaş ve üzeri nüfusun aldığı ortalama eğitim süresi 2022 yılında 9,2 yıl oldu.

Bu ne demek?

Türkiye’de 25 yaş yukarısı nüfusun okula gittiği tüm yılları kişi başına eşit bölünce, toplum ortalamanın liseyi bitirmemiş olması demek.

Kısacası toplum ortalamasının bir meslek edinememiş olması demek.

Türkiye mesleksiz bir toplum demek.

xxxxxx

Meslekli toplumlarda bireyler kendilerini tanıtırken meslekleriyle tanıtırlar.

Bizde ise bu pek olanaklı değil. Durum onu gösteriyor.

Bu mesleksizlik, bu çaresizlik, dine, ırka, mezhebe aşırı vurgu yapmaya yol açıyor gibi görünüyor.

İnsan beyninin eğitilmesinden doğan becerinin yerini din, ırk, mezhep saplantısı alıyor.

xxxxxx

Başka dinden, başka ırktan, başka mezhepten olanlara öfkelenmek kendi yaşadığımız acıları uyuşturuyor… Bu öfkeyi bir morfin gibi kullanıyoruz.

Yargının çürümesi, ekonominin çökmesi, eğitimin yetersizliği, mafyanın dört bir yanı sarması, hepsi unutulmuş gibi…

xxxxxxx

İhracatındaki yüksek teknolojili, nitelikli malların oranı yüzde 3’ü bile bulmayan bir ülke…. Abartılı övünmelerine rağmen çip üretemeyen bir ülke…

25 yaş ve üzeri nüfusun aldığı ortalama eğitim süresi açısından lise düzeyinde bile bir eğitimi olmayan bir ülke…

Cumhuriyet’in 100. Yıldönümünde din, ırk, mezhep üzerinden var olmaya çalışıyor.

Bazı çocukların ölümüne ağlıyor, bazı çocukların ölümünü umursamıyor.

Ölü çocukları dinlerine, ırklarına, mezheplerine göre sınıflandırmak toplumun vicdanını öldürür.

Bir toplum için en acı olanı da budur.


Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi