İşxan Miroyev
Ölümüne değil yaşamına savaş
Ortadoğu’daki gelişmeleri inceleyip araştırdığımız zaman, insanın akılına uluslararası güçlerin IŞİD terör örgütünü yok edip edemeyeceği sorusu geliyor. Bence yok edemezler. Bunun iki ana nedeni var. Birincisi, ABD’nin terörlerle mücadelesi 11 Eylül 2001 olaylarından bu yana devam etmekte. Son 18 yıl içerisinde, bu teröre karşı savaş başlatıldığından bu yana, terör tehlikesi bitmenin yerine daha da büyümüş. Bunun ispatı terörizmin aktivitesinin daha da artması ve kendine İslam Devleti diyen örgütlerin daha çok çoğalması.
İkinci husus ise tabii ki hava saldırılarıdır. Bu saldırıların sonuçları kısa vadelidir. Ancak kısa zaman için terör örgütlerinin sınırlandırılmasına yol açabilir. Tabii ki bunun bir de ters tepki yaratma etkisi de var. Dünyanın birçok yerinde bulunan radikal Müslüman kesim için ve sadece Müslüman olanlar değil birçok farklı kesim için de İslam Devleti fedailerdir, şehitlerdir ki Batı uygarlığına, kendilerine yabancı olan ideolojiye karşı kendi değerlerinin savunması için canlarını feda edenler olarak algılanıyor. Bunun sayesinde bu tür örgütler yandaşları için kutsal bir anlam kazanmaya başlıyor ve bu örgütlerin saflarına katılımları artırıyor. Yani demek ki bu saldırılar bu örgütlere katılımı daha da büyütüyor.
Özelikle de Batı'da yaşayan genç insanlar için Batı değerleri yabancıdır ve ilgi çekmiyor. Bundan dolayı da genç insanlar yeni idealler arayışındalar tabii ki en çok da radikal yöntemleri tercih ediyorlar.
Tabii tüm bu olanlar içinde en çok zarar gören Kürtlerdir ki tam bu kaynayan kazanın ortasındalar, uluslararası güçler ve IŞİD terörü gibi güçlerin kıskacındalar. Bugün yine Kürt sorunu ve Kürt faktörü dünyanın gündemindedir ve yoğun olarak tartışılmaktadır. Bunun nedenlerini biraz da olsa aydınlatmak için birkaç yıl öncesini hatırlayalım ve Arap baharı devrimlerinin başlamamasından önce Kürt sorununa nasıl yaklaşıldığına bakalım.
O dönem Kürtler dünya kamuoyu tarafından Ortadoğu bölgesini destabilize edebilecek bir tehdit unsuru olarak algılanıyordu, nedeni ise ülkelerinin dört devlet arasında bölünmüş olması idi. Kürtler hiçbir zaman bağımsız bir devlet kurma ve orada yaşama umutlarını gizlememişler. Tabii ki sadece ülkelerini bölmüş devletler değil tüm bölge için bu tehdit olarak algılanıyor. Ama yaşanan Arap devrimleri ve akabinde gelişen olaylar yeni sonuçlara görürdü.
ABD askerlerinin Irak'tan çekilmesinden sonra Sünniler ve Şiiler arasındaki gerginlik yine arttı. Suriye’de başlayan iç savaştan sonra Kürtler, Başar Esad’la aralarına mesafe koydular çünkü onu desteklemek ve ona yardım etmek için herhangi olumlu bir neden yok. Tabii ki Kürtler, Esad’a karşı mücadele eden muhalif güçleri de desteklemediler. Kürtlerin tek istedikleri kendilerinin olan ve yaşadıkları bölgede yerel özerkliklerini kurmak ve kendilerini yönetmekti. Bu çok güzel bir tecrübe oldu ve umarız ki daha da gelişerek kalıcılaşacak. Suriye Kürtleri yaşadıkları topraklarda halkın kendini yönettiği bir sistem kurmaya çalışıyorlar. Eğer bu girişim iyi sonuçlanırsa o zaman diğer ülkeler için de örnek teşkil edebilir. Dünya kamuoyunun çoğu ve çoğu ülkelerin uzmanları bölgedeki tek istikrar gücü olanın Kürtler olduğunu söylemeye başladılar. Radikal İslam'a kapılmayan ve radikal İslam'a karşı koyabilen tek gücün Kürtler olduğunu dile getirmeye başladılar. Radikalizme kapılan Kürtlerin sayısı çok azdır.
Kürtler gerçek demokratik devletin gelişimi için mücadele ediyorlar ve virüs gibi tüm Ortadoğu’da yayılan radikal dincilik gibi unsurlara karşılar. Teröre karşı mücadele koalisyonu kurulduktan sonra Batı hava saldırılarıyla teröre karşı mücadele etmeye çalışmakta ve aynı zamanda bununla ciddi sonuçları elde edemeyeceğini biliyor.
Şimdi ise İslam Devletine karşı mücadelede en büyük yük Kürtlerin üstüne atılmış. Kürtler, Suriye topraklarında bulunan ve en modern Amerikan silahıyla donatılmış teröristlerle savaş ediyorlar. Kürtler yeterince silaha sahip olmamalarına rağmen başarıyla mücadele etmeye devam ediyorlar. Kürtlerin çok iyi savaşçılar olduğu tarihten bu yana bilinen bir şeydir. Kahramanca direniş, ölümüne değil yaşamasına savaş Kürtlerin başaracağını gösteriyor. Kürtler ya başaracaklar ya başaracaklar ve başka türlüsü yok, budur Kürtlerin en net şiarı.
Savaştıkça başarı kazanmaktalar. Tabii ki tüm uygar dünya ve kamuoyu onlara yardım etmeli ve onları desteklemeli ki ancak böyle Ortadoğu’da radikal dinciliğin gelişmesinin önü alınabilir. Kürtlerin mücadelesi sadece silahlı olmayıp hayatın her alanına ilişkindir. Bu mücadele kültürel, ulusal, sosyal, ekonomik, siyasal ve daha da birçok boyutta yürütülmekte. Bölge halklarının eşit ve özgürce yaşamaları için verilen bir mücadeledir. Bu mücadele giderek daha da büyümekte ve daha da çok destek görmekte.
Tabii ki bizim sormamız gereken soru tarihten bu yana gelen Kürtlerle dostane ilişkilere rağmen niye Rusya pasif kalmaktadır? Rusya resmî merkezi yönetimlerle ilişkiler içerisindedir bundan dolayı da Kürtlerle ve onların örgütleriyle ilişkilenmeye çekinmekte.
İlişkilerin hiç olmadığını söyleyemeyiz belki ama çok zayıftır. Kanımca Rusya, Kürtlerle ve onların liderleriyle olan ilişkilerini daha da aktifleştirip, onlarla birlikte Ortadoğu’daki tehlikelere karşı mücadele etmeli.