Önce Bingöl Çeltiksuyu’nda öldüler…

Siyasetçi-müteahhit-bürokrat üçlüsün kurbanı olan koca bir ülke var. Bakalım Türkiye’yi enkaz altında bırakan bu rant rejimiyle yüzleşmek mümkün olacak mı yoksa köhnemiş hamaset gene cinayet mekanizmasını gözden kaçırmayı becerecek mi?

Binlerce insanımız neden öldüler?

İnsanlarımız neden sefil perişan oldular?

İnsanlarımızı insafsız bir sistemin açgözlülüğüne kurban verdik…

Sadece biz değil neredeyse bütün dünya yaşanan acılara ağlıyor.

“Neden biz hep böyle felaketler yaşıyoruz” sorusuna Basın Tarihi vasıtasıyla 20 yıllık bir mesafeden, AKP’nin iktidara geldiği 2003 yılı üzerinden cevap aradım.

xxx

1 Mayıs 2003 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki haberin ilk satırını beraberce okuyalım :

“Bingöl'de saat 03:27'de meydana gelen ve 17 saniye süren deprem en büyük hasarı Çeltiksuyu'ndaki ilköğretim okulunda verdi. Yatakhanenin enkazında 100'den fazla öğrenci bulunuyor.”

Fakir aile çocuklarının gittiği Bingöl Çeltiksuyu Yatılı Okulunda 84 çocuğumuz ve bir öğretmen öldü.

Bu taammüden cinayet unutulup gitti…

xxx

Bingöl Çeltiksuyu Yatılı İlkögretim Bölge Okulu’ndaki cinayetle ilgili 20 yıl boyunca çıkan rastladığım her şeyi okudum. Bir de konuyla ilgili bir lisansüstü teze rastladım.

Bu satırlar o tezden:

“Yurdumuzda, her yıkıcı deprem sonrasında olduğu gibi Bingöl ve çevresindeki yerleşim bölgelerinde oluşan hasarların çoğunlukla yapı kusurlarından kaynaklandığı söylenebilir.”

İTÜ'lü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Okan Tüysüz’ün yıllar sonra, o dönemde yapılan bir çalışma ile ilgili olarak, unufak olmuş yapı malzemelerinin görselini de ekleyerek yaptığı paylaşım da her şeyi açıklıyordu:

“2003 Bingöl Depremi Çeltiksuyu Yatılı Bölge Okulu: 84 can gitti.

Bu fotoğraf yıkılan bir kolondan. Beton içerisindeki devasa çakıllara ve demire dikkat. Çakılın betonda bıraktığı boşluk sıva ile kapatılmış, bina deprem olana kadar ayakta zor durmuştu. Tanıdık geldi mi?”

xxx

16 Ağustos 2015 tarihli Evrensel Gazetesi’nde Mustafa Alp Dağıstanlı imzalı ve

“Deprem değil devlet öldürdü” başlıklı haber, unuttuğumuz bu cinayeti şöyle anımsatıyordu:

“1 Mayıs 2003’te Bingöl’de 6.4 büyüklüğünde bir deprem oldu; Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Bölge Okulu çöktü, 84 öğrenci öldü.

27 Ocak 2003’te de Pülümür’de bir deprem olmuş, en büyük hasarı yine bir yatılı bölge okulu görmüştü.

Çeltiksuyu için İTÜ’nün bilirkişi heyetinin hazırladığı rapor projeyi 8/7 kusurlu bulmuştu.

Bu çürük projeyi Millî Eğitim Bakanlığı hazırlamıştı!

İnşa edilen kamu binalarının yönetmeliklere uygun olarak yapılıp yapılmadığını, o bölgede bulunan Bayındırlık İl Müdürlükleri denetliyordu.

Ancak Bingöl'de yıkılan kamu binaları arasında Bayındırlık İl Müdürlüğü binasının da bulunduğu ortaya çıktı.”

xxx

Taammüden cinayet rejimini deşifre ederken en çok anımsattığım konulardan biri Çeltiksuyu katliamı olmuş…

Dramın ertesinde yazdıklarım hariç döne döne konuyu anımsatmağa çalışmışım.

8 Mart 2010 tarihli “Kerpiç ev yıkılır mı?” başlıklı yazı:

“1 Mayıs 2003’teki Bingöl depreminde, çeltik tarlasına yapılan Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nun çöküntüsü altında can veren ve kamuoyunun çoktan hafızasından sildiği seksen beş talihsiz öğrenci gibi...

Elazığ köylerindeki insanlarımız da ‘insanı yok sayan’ bir rejimin mağduru olarak boş yere yitip gittiler.

Siyasetçi-müteahhit- bürokrat hırsızlık üçgeni nedeniyle yıllardır her depremde önce kamu binaları yıkılıyor ve insanlarımız ölüyor... Eğer yıkılan kamu binası değil ise bu kez de devreye rüşvet veren müteahhit ve rüşvet alan belediye koalisyonu giriyor...

Depremin mağduru halk da inşaat sektörünün aktif bir denetleyici olmaktan çok uzakta olunca, artık içimiz kan ağlayarak kanıksadığımız felaket tablolarını yaşayıp duruyoruz...

Aynı şiddetteki bir deprem ABD’nin deprem kuşağında bulunan San Francisco’da pek bir şey yapmaz iken Türkiye’deki hırsızlık üçgeni nedeniyle bu kadar çok can alabiliyor...

Hatırlayın, 1997 yılındaki Körfez Depremi’nde Gölcük’teki Donanma Komutanlığı’nın yeni binaları çökerken, elli yıl önce Karamürsel ile Yalova arasındaki NATO üssünde çalışacak Amerikalı askerler için yapılan evler dimdik ayakta kalmıştı…”

xxx

Uzatmağa gerek yok, Basın Tarihi’ndeki bir gezi bile her şeyi açıkça göstermekte…

Bugünkü bu büyük felaketin sorumlusu da açıkça belli değil mi…

20 yılda bir şey değişmedi… Sadece cinayetin ve hırsızlığın boyutu azmanlaştı…

Geçen yıl Meksika’daki 7.6 büyüklüğündeki bir depremde sadece bir kişi ölmüştü…

Gene geçen yıl Japonya’daki 7.4 büyüklüğündeki depremde 3 kişi yaşamını yitirmişti…

Bizde ise durum ortada… Ölüm, açlık, çaresizlik…

Siyasetçi-müteahhit-bürokrat üçlüsün kurbanı olan koca bir ülke var…

Bakalım Türkiye’yi enkaz altında bırakan bu rant rejimiyle yüzleşmek mümkün olacak mı yoksa köhnemiş hamaset gene cinayet mekanizmasını gözden kaçırmayı becerecek mi?

Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı.20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi