Bilmez Hocadan Tarih Tersleri
Öncü Osmanlı demokrasi ‘şehidi’ Velestinli Rigas
Sadece 40 yıllık kısa bir ömre sığdırılmış sıra dışı entelektüel birikimi, öncü eserleri ve devrimci mücadelesiyle bir Osmanlı aydını olarak Rigas (1757-98), modernleşme ve Osmanlı demokrasi tarihinin başında abidevi bir kişilik olarak karşımıza çıkar.
Ancak seçici algı ve hatta ‘seçilmiş körlük’, Türkiye’de koca bir devin görülmemesine, mitleştirildiği Yunanistan ulus-devletinde ise çarpık görülmesine yol açmıştır.
Pir Sultan’a ve hatta Şeyh Bedreddin’e kadar geriye giderek kendisine öncüler arayan sol demokratlar ve İslam tarihinde hayali öncüler arayan demokrat İslamcılar başta olmak üzere, günümüz demokrat Türkiye entelijansiyasının ısrarla görmezden geldiği Rigas’ın, mücadelesi ve özellikle fikirleri romantize edilmeden ve mitleştirilmeden ele alınması çok öğretici olabilir. Ancak ölümünden sonraki on yıllarda ortaya çıkan demokrat Müslüman Osmanlı aydınları tarafından bile dikkate alınmamıştır Rigas. Genç Osmanlılar başta olmak üzere Osmanlı demokrasi mücadelesinin öncüleri sayılan aydınlar, entelektüel ve siyasi anlamda onun fikirlerinden çok daha geriye düşerek mücadelelerine başlamışlardır.
Çoğulcu demokrat, Radikal Aydınlanmacı Rigas’tan yıllar sonra 1820’lerden itibaren Yunan milliyetçiliğinin kurucusu/önderi bir ‘kahraman’ yaratma girişimi, İslamcı Osmanlıcı Namık Kemal’in yıllar sonra 1920’lerden itibaren Türkiye’de radikal sekülerist Mustafa Kemal’e öncü/model kabul edilmesi garabetini hatırlatıyor. Ancak her iki tarihi şahsiyetin karşılaştırmalı analizini ve yüz yıl arayla gerçekleşen iki mitleştirme sürecini tartışmayı başka bir yazıya bırakıyorum.
Diğer yandan, araçsallaştırılmış mitolojik bir imge inşası nedeniyle milliyetçi Yunan aydınları ise çoğulcu perspektifinden uzak, etnisite-merkezli dar görüşlülükle Rigas’ı ‘milliyetçi öncülük’ gibi bir alana sıkıştırmaya çalışmışlardır.
Günümüz Yunanistan ve Türkiye aydınları için köreltici etnisite-merkezli milliyetçi anlayış belirleyici rol oynarken, ilk dönem Müslüman aydınları için bu seçilmiş körlüğün nedeni muhtemelen İslamcı kibir ve dışlayıcılık olmuştur.
Rigas’ın ölümünden 200 yıl sonra değerli tarihçi Herküs Millas’ın İletişim Yayınları tarafından yayınlanan çalışmaları –özellikle Yunan Ulusunun Doğuşu kitabı– sayesinde Rigas’ın hayatı, eserleri, mücadelesi, akıbeti ve kolektif hafızadaki yeri hakkında yeterince bilgiye erişim sahibi olan günümüzün Türkiyeli akademisyenleri ve genelde aydınları, neden hala Osmanlı’da demokrasi, anayasa ve Osmanlıcılık tarihini yazarken Rigas’ı ısrarla görmezden gelir acaba?
Evet, (dönemi için ne anlama geliyorsa artık) ‘Türk’ olmaması ve üstelik ‘gayrimüslim’ olması bu ihmalde etkili olabilir. Ancak bence onun kadar önemli bir neden, Rigas’ın söylemindeki ezber bozucu çoğulculuk ve aydınlanmacı radikalizmdir.
Bence bu özelliği Rigas’ın cezalandırılmasının en büyük nedenidir. Ölümünden 25-30 yıl sonra gündeme gelecek ayrılıkçı Yunan milliyetçiliği ve ulus-devlet kurma süreciyle Rigas arasında sonraki on yıllarda kurulacak olan (olgusal olarak kesinlikle hatalı) doğrusal ilişki bu ihmalde büyük rol oynamıştır. Ancak günümüzde ısrarla devam ettirilen bu hatalı algı onun zamanında mevcut olmadığına göre, hayatına mal olan asıl şeyin Radikal Aydınlanmacı liberal fikirleri ve bu doğrultuda devrimci mücadelesi olduğunu söyleyebiliriz.
*****
Türkçe tarihyazımında Velestinli Rigas ve Türkçe dışı dillerde Rigas, Rhigas veya Regas adıyla ve Velestinlis, Velestinidis veya Feraios soyadıyla anılan Rigas, günümüz Yunanistan’ında Volos vilayetine bağlı olan, 1757 yılında (Yunan, Ulah ve Arnavut) Ortodoksların ile (Türk ve Arnavut) Müslümanların bir arada yaşadığı Velestino köyünde Yunan, Ulah ve Arnavut Ortodoksların yaşadığı Velestino köyünde dünyaya geldi. Köyün bağlı olduğu Teselya bölgesi –günümüz Yunanistan ve Balkan topraklarının tamamı gibi– farklı etnik ve dinsel toplulukların yaşadığı Osmanlı’nın ‘doğal’ parçasıydı.
Balkan coğrafyası ve mimarlık tarihi konusunda üstadımız sevgili Machiel Kiel’in Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde yazdığı, gayet açıklayıcı Velestin maddesinde verdiği bilgiye göre, demografik yapısı zaman içinde değişen ve 1881 yılında Teselya ile birlikte Yunanistan’a devredilen köyde, Rigas’ın çocukluk ve gençlik yıllarında Müslüman ve Ortodoks Rum sayısı birbirine yakındır. Genelde ihmal edilen gerçeklik, Ortodoks Rum nüfus içinde Arnavutların ve özellikle Ulahların önemli bir oranı oluşturduğudur. Ortodoks Rum bir aileden gelen Rigas’ın çocukluğunda Türkçe ve Ulahça öğrenmiş olması muhtemeldir. (Gençlik yıllarında İstanbul’da yaşadığı, daha sonra yerleştiği Romanya’daki entelektüel ve siyasi faaliyetleri sırasında Yunan topluluklar kadar Ulah topluluklarla da temas içinde olduğu biliniyor.)
Soyadını/lakabını doğduğu yerden alan Rigas’tan 1830’lardan itibaren Yunan ‘milliyetçiliğinin babası’ bir ‘kahraman’ üretecek olan Yunan ulus-devleti, (birisinin nereli olduğunu göstermek üzere Yunancada da kullanılan Türkçe ‘-li’ ekinden kurtulmak üzere) Velestino’nun kadim Pherai/Ferai veya Fere adına atıfla ‘Ferailli/Fereli’ anlamında Feraios soyadı/lakabıyla anmaya başlamıştır kendisini. Asıl murat, kendisinin has bir Yunan ve Yunan milliyetçisi olduğunu kanıtlamaktır…
Rigas’ın ölümünden tam yüz yıl sonra 1897 Osmanlı-Yunanistan Savaşı’nda iki önemli muharebeye sahne olduğu için Osmanlı tarihyazımında bir kez daha karşımıza çıkan ve günümüzde hâlâ bu isimle anılan Velestino’nun bağlı olduğu beldeye, 2011 yılında süreç içinde Yunanistan’da ve daha sonra dünyada bilinen Rigas Feraios ismi verilir. Böylece 2011 yılında adeta geleneğin icadı dairesi tamamlanmış olur!
Fere isminin Velestin’in değil, yakınlarındaki antik bir yerleşimin ismi olduğu bilgisine literatürde rastlamak mümkün olmakla birlikte, genelde bunun köyün kadim ismi olduğu kabul edilir.
Rigas’ın da bazı yazılarında Feraios lakabını kullandığı iddiasına da rastlamak mümkündür, ama genelde Teselyalı veya Velestinli Rigas isimlerini kullanan Rigas’ın Feraious ismini hiç kullanmadığı konusunda bir genel kabul mevcuttur.
*****
Başarılı bir öğrenci olarak eğitimine devam etmek amacıyla köyünden ayrılarak Teselya’daki diğer köylerde eğitimini tamamlamış olan Rigas, bir süre bölgede öğretmenlik yapmıştır. Daha sonra (bir iddiaya göre, kendisini aşağılayan bir Müslüman ayanı öldürdüğü için) bölgeyi 20 yaşlarının başında terk etmiştir ve hayatının olaylarla dolu ikinci yirmi yılını diasporada geçirmiştir.
Yunan devriminin meşhur liderlerinden Aleksandros ve Demetrios İpsilantis kardeşlerin dedesi olan Aleksandros İpsilantis’in sekreteri olarak çalışmak üzere gittiği İstanbul’da, bir süre Fenerli aristokrat ailelerin yanında yazman veya özel öğretmen olarak çalışmıştır. 1780’li yılların ilk yarısını geçirdiği İstanbul’dayken yabancı diller öğrenerek kendisini geliştiren Rigas’ın özellikle Fenerli Rum cemaatinde saygıdeğer bir konuma geldiği anlaşılıyor.
Nitekim daha sonra Fenerli Eflak-Boğdan (Romanya) ayanının ve özellikle Eflak voyvodası/prensi Nikolaki Mavroyani’nin (Nicholas Mavrogenes) yanında sekreter ve özel öğretmen olarak Bükreş’te kariyerine devam eder; 1789 yılında Fransız Devrimi patlak verdiğinde ise Eflak’tadır.
Bu arada Arapça, İtalyanca ve Almanca dışında çok iyi Fransızca öğrenmiş olan Rigas’ın devrim öncesi Avrupa aydınlanma literatürünü iyi bildiği ve Fransa merkezli radikal Aydınlanmacı liberal düşünceden çok etkilendiği anlaşılmaktadır.
Bu yeni paradigmanın etkisiyle geliştirdiği, Osmanlı’da zamanına göre öncü fikirlerini yaymak için 1790’lar boyunca Bükreş, Viyana ve Trieste şehirlerindeki büyük Rum Ortodoks cemaati içinde yoğun yayıncılık ve devrimci örgüt faaliyetleri yürütmüştür.
Haziran 1790 ile Ocak 1791 arasında Viyana’da kaldığı altı aylık ilk dönemde Fransızcadan yaptığı iki çeviri kitabı yayınlanır. Bu arada yükselişe geçmiş olan Fransız Devrimi düşüncelerini savunan, özellikle Ortodoks Rum cemaatle bağları bu dönemde genişler ve gelişir.
Altı yıl sonra, 1797 yılının Ağustos ayı başında tekrar Viyana’ya gittiğinde, (Napoléon’un başlatmış olduğu cumhuriyetçi yayılmacılığa paralel olarak) Doğu Avrupa aydınları arasında rağbet gören devrimci akımın en aktif militanlarından biri olmuştur.
Osmanlı halkalarına yönelik demokratik ‘çoğulcu cumhuriyet’ söylemini duyurmak için hazırladığı tüm telif yayınlarını ve bu amaçla başlattığı devrimci mücadelesini, 19 Ocak 1798 tarihinde yakalanacağı süre boyunca Viyana’da geçireceği on altı aya sığdırmıştır.
Kitaplarını Viyana’da Yunanca yayınlanan Ephemeris gazetesinin sahibi Makrydes Poulios’un matbaasında bastırmış, bu sırada Poulios kardeşler aracılığıyla Avusturya’nın her yerindeki Aydınlanmacı çevrelerle temas kurmuştur.
Bükreş ve Viyana’daki Ortodoks cemaat içinde tanınmaya başlayan saygın bir muhalif olarak, bu arada hem Eflak hem de Avusturya’da devrim karşıtı rejimlerin yakın takibi altında faaliyet yürütmüştür. O sırada Napoléon’un askeri zaferlerinin verdiği ümitle Rigas, Osmanlı’da ayaklanma başlatmak üzere Mora’ya geçmek amacıyla Aralık 1797’de arkadaşlarıyla birlikte Avusturya’ya bağlı Trieste liman şehrine geçer.
*****
Yoldaşlarıyla birlikte Trieste’de Avusturya polisi tarafından yakalanma hikâyesi film senaryosu gibidir: Yola çıkmadan önce Rigas ve arkadaşları, sandıklar içinde –Rigas’ın en önemli eseri Anayasa’sından üç bin adet başta olmak üzere– çok sayıda gizli yayını vardıklarında kendilerine teslim edilmesi için Trieste’te anlaşmalı oldukları tüccar Antonis Niotis'in dükkânına gönderirler. Ancak bu durumu bildirmek üzere devrimci arkadaşlarından Antonios Koronois’a gönderdikleri mektuplar onun eline değil, olaydan habersiz olan ortağı Dimitris Ekonomou/Dimitrios Oikonomou’nun eline geçer. O da hemen grubu Trieste polisine ihbar eder. Viyana’dan gönderilmiş üç sandık devrimci yayın ihbarı üzerine Avusturya polisi şehre gelmesini beklediği devrimci grubu Trieste’ye varır varmaz tutuklar ve Avusturya genelinde tüm muhaliflere karşı büyük bir operasyon başlatır.
Bu arada Rigas’ın üzerindeki evrak arasında bulunan Napoléon’dan destek talep eden mektup, sorgunun en önemli konusu olur.
*****
Sonuç olarak, Trieste’de yakalananlardan Osmanlı tebaasından Rigas ve arkadaşları, dosyasıyla bizzat İmparator I. Franz’ın ilgilendiği iki aylık işkence ve sorgudan sonra 'komplo faaliyeti' suçu gerekçesiyle Ocak 1798’de Osmanlı yetkililerine teslim edilir.
Her zaman olduğu gibi, ‘ezilenlerin enternasyonalizmi’ başlamadan, ‘dış mihrak’ kaprislerinden uzak şekilde ‘ezenlerin enternasyonalizmi’ işlemektedir!
Aylar süren işkenceler sonrasında, Osmanlı yetkilileri tarafından en ağır suçlardan ‘komplo’ nedeniyle kementle boğarak ölüme mahkûm edilirler. O zaman Osmanlı toprakları içinde bulunan Belgrad’ın hemen dışındaki, Tuna ve Sava nehirlerinin buluştuğu yerde, (bugün şehir merkezinde Kalemeydan/Kalemegdan adıyla bilinen parktaki) Neboyşa/Nebojša Kulesi zindanında, (Antonios Koronois’un da aralarında olduğu) yedi yoldaşıyla birlikte 24 Haziran 1898 günü kementle boğularak öldürülür ve cesetleri nehre atılır.
Yine her zaman olduğu gibi, devrimcilere düşen, ‘ser verip sır vermemek’ için direnerek tarihe geçmek olmuştur!
*****
Gelecek hafta ele alacağım Rigas’ın eserleri ve fikirlerini bilmenin/anlamanın, birçok konuda ezber bozucu tarih tersleri niteliğinde olduğuna inanıyorum:
- Modernleşme, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilişkisi.
- Cumhuriyet, demokrasi ve ulus-devlet kavramlarının ‘halk’ denen aynı olguyla (yani modern elitlerin baş belasıyla) ilgili olması.
- En sağından en soluna siyasi ve entelektüel yelpazede farklı şekillerde karşımıza çıkan ‘dış güçler’ ve ‘dış mihrak’ safsatası.
Bülent Bilmez: Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme. (İletişim için: [email protected])