önümüzdeki kazalara mı bakalım?

bu tür vakalarda hep, bir böbürlenme aracı olan tesisi erken yetiştirmeye çalışırken yalapşap bitirme durumu oluyor. güçlü ülke iddiasının altında bir mezarlık kuruluyor; ihmal şehitliği.

pamukova’da 22 temmuz 2004’te bir tren kazası oldu. büyük bir kazaydı, ölenlerin sayısı 41’i bulmuştu. bir ders olmuştur falan diye düşünmeyin, üstünden bir ay geçmeden, 11 ağustos’ta iki tren çarpıştı, 8 kişi öldü. bitmedi. pamukova’dan sonra en fazla insanın öldüğü tren kazasında 8 temmuz 2018’de, çorlu’da 25 kişinin can verdi.

ondan birkaç ay sonra, geçen günlerde gerçekleşen ankara kazası gerçekten anlaşılır gibi değil, tren üst geçide çarpıyor çünkü tren olmaması gereken bir hatta çünkü çoğumuzun bu vesileyle adını öğrendiğimiz sinyalizasyon sistemi yok. sendika şart olduğunu söylüyor, devlet cenahı gerekmeyebileceği iddiasında. ama ilginçlikler bununla sınırlı değil. bir yaralının, trenin kalkması gereken saatten on dakika önce kalktığını söylediği bildiriliyor. bu aslında başlı başına çıldırtıcı. türkiye’de herhangi bir toplu taşıma aracının gecikmesine alıştık, hepi topu işinize gücünüze geç kalırsınız. fakat bir treni, zamanında peronda olduğunuz halde kaçırmak, akıl alır iş değil. ama -yolcuların ihtiyaçlarını bir kere daha gözardı etsek bile- trenlerde zamanlamanın çok önemli olduğu malum çünkü aynı rayları farklı trenler kullanıyor, tren bu, araba değil, sağa kıramaz falan… tabii kazayla ilgili gözümüze en fazla çarpan ihmal, yayın yasağı gelmemiş olması.

yurdu demir ağlarla ördük ama yetiyor mu? böyle dakiklik falan gerektiren şeylerin türklere uygun olmadığı söylenir hep ama bu da doğru değil. tip milletvekili barış atay, konuyla ilgili twitinde 1945’ten 2002’ye kadar 14, 2002’den bugüne 8 tren kazasının gerçekleştiğini söyledi. teknoloji ilerler, trenler hızlanır, güvenlik önemleri zenginleşirken kaza ve ölenlerin sayısı artıyor.

bu tür vakalarda hep, bir böbürlenme aracı olan tesisi erken yetiştirmeye çalışırken yalapşap bitirme durumu oluyor. büyük, güçlü ülke olma iddiasının altında bir mezarlık kuruluyor; ihmal şehitliği.

aslında türkiye’nin önündeki temel ikilemin de bir göstergesi o şehitlik. güçlü türkiye nasıl olacak?

bir ülke toprak altı ve toprak üstü kaynakları ve denizleriyle ilgili kararları, halkın seçtiği bir iktidarın, onların çıkarlarını gözeterek kararlaştırması sayesinde, insan hayatının her şeyden değerli olması, ülke vatandaşlarının, refah içinde, gelecek endişesi olmadan huzur içinde yaşamasıyla mı güçlü sayılır yoksa başka ülkelerin üzerinde egemenlik kurup, iç işlerine karışabilmesiyle, o ülkelerin halkının hakkı olan kaynakları kullanabilmesiyle mi?

ikincisinin başarılıp başarılmadığını tartışmayacağım ama hedef olarak gösterildiğini hatta sık sık gerçekleştiğinin iddia edildiğini hepimiz biliyoruz. neo-osmanlı hayalleri de bu; ülkede yaşayan halkın hangi koşullarda yaşadığını dikkate almadan, halkı en kötü koşullara mahkum ederek, egemen olunan toprağı genişletme arzusu. bu devirde bu nasıl gerçekleşir, ekonomisi güçlü olmayıp böyle bir talanı becerebilen ülke var mıdır, diplomatik manevralar bunun aracı mıdır gibi konulara girmiyorum çünkü bize hayal diye yutturulmaya çalışılan bu kâbusu desteklemiyorum.

buna mı inanacağız, bunu mu destekleyeceğiz, yoksa kendi refahımızın, mutluluğumuzun peşinden mi gideceğiz? ihmal şehitliğine, yoksullar şehitliğine, şehitliğe mi defnedecekler bizi yoksa vaktimiz geldiğinde yakınlarımızın yanına mı?

birincisinin nasıl yapılabileceği konusunda fikir ayrılıkları olabilir, farklı yöntemler önerilebilir. yeter ki derdimiz refah, güvenlik, huzur olsun. bu ülkede yaşayan herkes için. yeter mi? hayır ama kabul edersiniz ki başlangıç vuruşu olarak hiç fena değil. bunda anlaşalım, nasıl yapacağımıza da bakarız, devamını nasıl getireceğimize de.

anayasa mahkemesi aralık başında pamukova’daki kazada yaşam hakkı ihlalinin olduğuna hükmederek tcdd’yi başvuruculara tazminat ödemeye mahkum etti, sendika.org’un haberine göre kararda devletin "yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma yürütmek durumunda" olduğu söyleniyor.

her kazadan sonra, haklı olarak sorumlular istifa etmeye çağrılıyor, kimse tınmıyor. 2004’te ulaştırma bakanının binali yıldırım olduğunu da göz önüne alınca, bu talebin gerçekleşmesinin caydırıcı bir etkisi olması muhtemeldir. ama ali’nin yerini veli’nin alacağına da şüphe yok. biliyoruz, alnımıza erken ölümleri, bebek ölümlerini, genç ölümlerini, yoksulluğu yazan kader değil. ama hedefi, makası değiştirmedikçe daha çok cenaze kaldıracağız, daha çok gözyaşı dökeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi