Bilmez Hocadan Tarih Tersleri
Osmanlı’yı kurtarmak ‘Gâvur’a dert mi?
Ezberletilenlerin ötesine geçmek üzere olguları sorgulamak veya aynı olgulara farklı bir açıdan bakmak için bazen tarihi tersinden okumak elzem oluyor.
Modernite ve demokrasi bağlamında tepetaklak edilmiş meselelerden biri olan, ikisinin ‘gelişimi’ arasındaki kaçınılmaz doğrusal ilişki yanılsaması, Osmanlı-Türkiye demokrasi tarihinde herhalde en fazla Abdülhamid istibdadı (1880’ler-1908) ve Kemalist Tek Parti diktatörlük (1923-1945) dönemleri için geçerlidir.
xxxxx
Cumhuriyet ve demokrasi rejimleriyle ilgili anlatıların da radikal bir sorgulamaya tabi tutulması gerektiğini, her ne kadar pek ayrık ele alınsalar da iki kavramın da (halkçılık, popülizm, toplumculuk, ulusçuluk vb. kavramlarla birlikte) aslında aynı olguyla ilgili olduğunu bu köşede belirtmiştim.
xxxxx
Sorgulanması gereken bir başka ezber de Osmanlı modernleşme tarihinde meşrutiyet, cumhuriyet ve demokrasi olgularının birbirini takip eden bir süreçte gündeme geldiği yanılsamasıdır. Aynı zamanda devleti kurtarma mücadelesi olarak gündeme gelen, meşrutiyet ve cumhuriyet/demokrasi mücadeleleri ve uygulamalarında siyasi tarih bağlamında ardışık bir dizilim söz konusu olabilir, ama cumhuriyet ve demokrasi kavramlarını iç içe kullandığımın dikkatten kaçmaması şartıyla. Ancak düşün tarihi bağlamında bu kavramların tedavüle girme ve kullanım tarihlerine baktığımızda çok farklı bir tabloyla karşılaşmak mümkün oluyor.
Bu karşılaşma için öncelikle doğru yere bakmak, sonra tabloyu görmeye gerçekten hazır olmak gerekiyor.
Mesela farklı dilleri, inançları ve kültürleriyle gayrimüslimleri ve tüm katkılarını en az Müslümanlar kadar Osmanlı algımıza dahil etmek gerekiyor.
xxxxx
Sadece ayrılıkçı ve yıkıcı faaliyetler söz konusu olduğunda gündeme getirilen gayrimüslim aydınların, aslında Osmanlı’ya sahip çıkmak ve toplumu geliştirmek için yürüttükleri faaliyetleri ve ödedikleri bedelleri unutmamak gerekiyor.
Daha önemlisi, sahip çıkma veya yaşatma bağlamında ‘Osmanlı’ denilince aklımıza neyin geldiğidir: Birey ve toplum merkezli değil devlet merkezli düşünme refleksi gelişmiş olan muhafazakâr Müslüman ve elit Hıristiyan aydınların ‘Osmanlı Devleti’ ile sınırlı algıları tarihyazımında egemen durumdadır. Devlet hizmetinde veya devleti kurtarma amacıyla sergilenen ‘kahramanlık’lardan farklı olarak, toplum için eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet şiarıyla mücadele ederek, Osmanlı demokrasi tarihinde önemli roller oynayan bazı aktörlerin ödediği bedeli akılda tutmak lazım.'
xxxxx
Bu arada, daha ters bir dersin sadece başlığını burada vererek tartışmasını sonraya bırakayım: Sonu farklı bitse de (etnisite merkezli) ulusçuluk ve ulus devlet hikâyesinin de başlangıçta/aslen toplumsal eşitlik, özgürlük ve kardeşlik iddiasıyla başladığını düşünecek olursak, Osmanlı’nın yıkılışında en önemli fail olarak görülen ayrılıkları ayrı bir gözle değerlendirmek mümkün olabilir.
xxxxx
Diğer yandan, modernleşme sürecinin başında karşımıza çıkan etnisite-üstü ulusçuluk, daha doğrusu ulus inşa projesi/davası olarak Osmanlıcılık da bu bağlamda değerlendirilebilir. Ayrıca detaylı ele alınması gereken modern kolektif kimlik projeleri bağlamında Osmanlıcılık, literatürde daha çok 19. yüzyılın başından itibaren ayrılıkçı Yunan ve Sırp ulusçuluklarına ve ulus-devlet inşa süreçlerine karşı ortaya çıkmış bir anlayış olarak, ‘resmi’ versiyonuyla bilinir. Daha sonra Müslüman Osmanlı aydınlarının başını çektiği Genç Osmanlılardan itibaren gündeme gelen (devletin bekasını dert etmiş) ‘sivil muhalif’ Osmanlıcılık versiyonu ise daha çok meşrutiyetçi demokratik mücadelesiyle öne çıkarılmaktadır. Osmanlı-Türkiye demokrasi mücadelesinin öncüsü olarak anılan Namık Kemal (1840-1888) gibi bir figürün gâvura gâvur diyememe derdiyle muhalefete başlamış olması karşısında, Velestinli Rigas (1757-1798) gibi ‘gâvur’ların Osmanlı’yı demokratikleştirerek yaşatma derdi arasındaki uçurum büyüktür.
Rigas’tan yüz yıl sonra, ortaya çıkan ‘gâvur’ Ermeni devrimci örgütlerinin derdinin de Osmanlı’yı yıkmak değil, tam tersine yaşamını sürdürmesi için dönüştürmek ve demokratikleştirmek olduğu görülecekti. Bunun böyle olduğunu, muhalif Müslüman aydınları da görecek ve istibdat karşıtı mücadelede kendileriyle yoldaşlık ilişkisi kuracaktı. Ancak İslam-Türkçü ve daha sonra Türk-İslamcı politikalarıyla demokratik Osmanlıcılık davasına ihanet eden bu Müslüman aydın örgütlerinden İttifak ve Terakki tarafından tasfiye edilmeleri sonrasında, hikâye çarpıtılarak, bu Ermeni aydınlar ve örgütleri tarihe bölücü ve yıkıcı olarak yazılmaya çalışılacaktı.
İleride tüm bunları konuşacak yerimiz olacak. Şimdi yeniden hikâyenin başına dönmek gerekiyor…
Bizim Osmanlı(cı) ‘Gâvur’ların Öncüsü Velestinli Rigas
Müslüman aydınların sivil muhalif (egalofobik) Osmanlıcılığının da devletin resmi (daha eşitlikçi) Osmanlıcığının da dışında, demokratik Osmanlıcılığın öncüsü olarak ortaya çıkan Velestinli Rigas’ın 18. yüzyılın sonunda bayraktarlığını yaptığı ‘başka bir Osmanlı’ mücadelesi, Fransız Devriminin ilkelerini çok daha radikal bir şekilde sahiplenme üzerine kuruluydu.
Osmanlı’yı yıkanın ayrılıkçı ulusçuluklar değil, Osmanlı’yı yaşatmak amacıyla devletin yürüttüğü resmi Osmanlıcılık politikalarına muhalefet eden ve önce İslamcı, sonra İslam-Türkçü revizyonlarla Osmanlı’nın yıkılışında en büyük rolü oynayan Müslüman aydınlar olduğunu sonraki yazılarda tartışacağım. Ancak ondan önce ortaya çıkmış Rigas gibi isimlerin, eşitsizlik (kast sistemi), baskı (saltanat) ve sömürü (tarım emekçileri) üzerine kurulu olan geleneksel Osmanlı’yı dönüştürerek yaşatmak amacıyla verdikleri mücadeleyi görünce, asıl meselenin yıkmak veya yaşatmak değil, nasıl bir Osmanlı vizyonu olduğunu anlıyoruz.
19. yüzyıldan itibaren egemen olan ve bugün hâlâ karşımıza çıkan, ‘(Ulus) devletimiz olsun da nasıl olursa olsun!’ anlayışıyla değil de radikal liberalizm çerçevesinde değerlendirilebilecek bir devrimci/dönüşümcü ulusçuluk meselesidir Rigas’ın mücadelesi. Var olanı (radikal) demokratikleştirme (etnisite-üstü demokratik Osmanlı ulusçuluğu) yoluyla, eğer bu mümkün olmazsa (adeta B planı olarak) ayrı bir devlet kurma amaçlı etnisite-merkezli, ama özgürlükçü ve eşitlikçi ulusçuluk anlayışı, gayrimüslim Osmanlı aydınları arasında 20. yüzyıla kadar karşımıza çıkabiliyor.
Osmanlıcılığın ortaya çıkışını, modernleşmenin doğal parçası/gereği olarak değil de sadece etnisite-merkezli ayrılıkçı ulusçuluklara ‘tepki’ olarak açıklama yönündeki yaygın yanılsamaya dayalı anlayış, aynı zamanda gayrimüslim aydınların her türlü demokrasi mücadelesini (potansiyel) ayrılıkçılık olarak okumaya eğilimlidir. Bu problemli eğilimin ortaya çıkardığı pro-aktif İslamcı ve İslam-Türkçü politikaların Osmanlı’nın dağılmasında asıl belirleyici olduğunu tekrarlayarak, Velestinli Rigas gibi öncü devrimcilerin asıl derdinin Osmanlı’yı yaşatmak olduğunu bilmek gerekiyor.
xxxxx
Bu yazıda asıl Velestinli Rigas’a ve devrimci demokratik Osmanlıcılık politikasına yer verecektim, ama laf oraya gelene kadar yine yerim kalmadı, maalesef.
Dar milliyetçi aydınlar gibi “Devletim olsun da çamurdan olsun!” veya bekaacı Müslüman aydınlar gibi “Osmanlı yaşasın da nasıl olursa olsun” anlayışıyla değil, “özgür, eşit, kardeş ve adil Osmanlı” anlayışıyla mücadele eden ve bunun bedelini hayatıyla ödeyen, sıra dışı bir entelektüel, yayıncı ve eylemci olarak Rigas ve mücadelesi her yönüyle detaylı ele alınmalıdır.
Borcum olsun madem…
Bülent Bilmez: Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme. (İletişim için: [email protected])