ayşe düzkan
öteki amerika’nın kahramanı
şu günlerde, almanya’nın dresden şehrinde ilginç bir sergi var. lipsiusbau sanat galerisinde 10 ekim’de açılan ve 24 ocak’a kadar izlenebilecek olan serginin adı "angela davis için 1 milyon gül".
sergi, 1970-1972 yılları arasında tutuklu bulunan angela davis için demokratik alman cumhuriyeti devleti tarafından düzenlenen bir kart gönderme kampanyasının yıldönümünü sebebiyle düzenlenmiş. soğuk savaş’ın zirvede olduğu o yıllarda, angela davis’e verilen destekle simgelenen kültürel hatıranın bir parçası; davis, dac medyasında "öteki amerika’nın kahramanı" olarak tanımlanmış ve hapisten çıktıktan sonra devlet konuğu olarak ağırlanmış. ama sergide o dönem, yine demokratik almanya’da gerçekleşen insan hakları ihlallerine dair işler de yer alıyor.
kampanya sırasında cezaevinde olan angela davis’e demokratik alman cumhuriyeti’nden, yüzbinlerce, gül resmi ya da fotoğrafı bulunan kartpostal gönderilmiş, mektuplar yazılmış. davis bunların bir kısmına cevap da yazmış; bunlar da sergide yer alıyor. kartların bir kısmı elde yapılmış!
sergide 41 ismin işleri var, bunların kimi iki sanatçının ortak projesi, kimileri de sanat kolektiflerinin çalışmaları. çok erken yaşta, 1988’de ölen abd’li graffiti sanatçısı ve ressam jean-michel basquiat’ın ve serginin en sürprizli işlerinden birini yapmış olan diyarbakırlı sanatçı ahmet öğüt’ün de aralarında bulunduğu, farklı kuşaklardan ve farklı ülkelerden sanatçılar, kampanyadan, angela davis’in kişiliğinden ve siyah hareketten ilham alıyor. bazı sanat siteleri, "angela davis için 1 milyon gül"ü şu anda avrupa’da bulunan en iyi sergiler arasında sayıyor.
sergide, o yıllarda kimisi çocukların elinden çıkmış olan gül kartpostalları ve mektuplarla angela davis ile ilgili kampanya afişlerinin ve sanatçıların işlerinin bir arada yer alması çok güzel, sergiyi hem sanatsal hem de politik anlamda çok değerli kılıyor.
"angela davis için 1 milyon gül" aynı zamanda sosyalist sistemin, kapitalist ülkelerdeki devrimcilere, komünistlere verdiği desteği hatırlatması açısından önemli. (demokratik alman cumhuriyeti’nin batı almanya’da başı sıkışan devrimcilere de destek verdiğini, onları barındırdığı da biliniyor.)
angela davis bugün hâlâ önemli bir düşünür, eylemci, akademisyen. gerek akademik çalışmaları sırasında, gerekse yazarken çok farklı hareketlerden ve kişilerden ilham alıyor: doktora danışmanı herbert marcuse, theodor adorno ve max horkheimer’ın öğrencisi olmuş. kısa bir süre kara panter partisi’ne üye olsa da, 1968’de –rivayete göre oradaki cinsiyetçilikten yılarak- abd komünist partisi’nin sadece siyahlardan oluşan che-lumumba grubuna katılmış; yani siyah hareketle bağı hiç kesilmemiş. daha sonra, 1991’de abd komünist partisi’nin, sovyetler’in dağılması sürecindeki politikalarını eleştiren demokrasi ve sosyalizm için haberleşme komiteleri’nin (committees of correspondence for democracy and socialism) kurucularından biri olmuş. onun, 20. ve 21, yüzyılın en önemli marksist entelektüelleri arasında bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.
angela davis 1944 doğumlu, komünist parti’ye üye birçok öğretmenin çalıştığı bir lisede okumuş, annesi de politik bir kadınmış. komünist parti’ye katıldıktan sonra ucla’daki (los angeles camifornia üniversitesi) yardımcı öğretim görevlisi görevinden atılmış. sonraki yıllarda siyahların bulunduğu hapishanelerin koşullarını fark etmiş (halen de hapishanenin ilgası hareketinde yer alıyor, endüstriyel hapishane kompleksi terimi de ona ait); bir beyaz gardiyanı öldürdükleri iddiasıyla tutuklu bulunan ve soledad kardeşler olarak anılan üç kara panter partisi üyesi için bir kampanya başlatmış. abd’nin en korkunç hapishanesi olarak bilinen soledad’da tutulan bu üç kişiden george jackson hırsızlık sebebiyle girdiği cezaevinde politize olmuş bir siyah.
angela davis’in adı, george’un kardeşi jonathan’ın, ağabeyi ve arkadaşlarının serbest bırakılması talebiyle üç jüri üyesi ve bir hakimi rehin alması olayına karışmış; jonathan jackson’ın kullandığı silahlar onun adına kayıtlı! davis, siyahların sürekli tehdit altında yaşadığı, katledildiği abd’de kendini korumak amacıyla silah taşıdığını açıklamış ancak tutuklanmamak için kaçmış, fbi tarafından yakalanmış ve iki yıl sonra hakkındaki bütün suçlamalar düşmüş. onun üç tutuklu ile dayanışmak üzere çıktığı yolda tutuklanması ama çıktıktan sonra da yoluna devam etmesi bence çok dikkate değer.
ama "angela davis için 1 milyon gül" kampanyası, katılanlara öznel ve yaratıcı bir şey yapma, sınırlı güçlerini bir araya getirerek büyük bir etki sağlama imkânı verdiği için de çok değerli; onca kartın hapishane görevlilerini nasıl şaşırttığını ve angela davis’i nasıl mutlu ettiğini hayal edebiliriz.
bu kadar çok insanın cezaevinde bulunduğu şu günlerde bizim de böyle yaratıcı, etkili yöntemlere ihtiyacımız var bence. ama şunu da hatırlatmak istiyorum; abd cezaevleri hep çok kalabalık, o dönemde bunların arasında siyasi tutuklular da var ama yine de sayıları epeyce sınırlı. angela davis, değerli, tanınmış birisi olduğu, fazla sayıda değerli arkadaşı bulunduğu yani bir biçimde seçkin biri olduğu için değil, solcu siyah bir kadın olarak, cezaevindeki politik tutukluların simgesi sayıldığı için hakkında bir kampanya düzenleniyor. kampanya, salıverilmesi talebini, siyah bir kadın olarak maruz kaldığı ayrımcılığa ve politik faaliyetlinin meşruluğuna dayandırıyor. bu noktaların da bizim açımızdan düşünmeye değer olduğuna inanıyorum.