Koray Düzgören
Oyun kurmak hevesiyle yola çıkıp taşeron olmak!
Suriye’de en sonunda, yani iç savaşın ardından olacak olan -Eğer bir kazaya uğramazsa- şimdi gerçekleşti.
Suriye’nin en önemli bileşenlerinden biri olan Kürtlerle Şam yönetimi, Suriye’nin özellikle kuzeyini yavaş yavaş işgal ederek bölmeye çalışan Türkiye’ye karşı birleşti.
Bu birleşmeyle Ankara’nın işgal ettiği ve de işgal etmeyi hesapladığı Suriye topraklarının asıl sahipleri ilk defa, Suriye üzerinde ABD ve Rusya’nın taşeronu rolünü üstlenen Türkiye eliyle uygulanmak istenen oyuna karşı çıkmış oldular.
Bu sayede belki de Türkiye’nin bu oyun çerçevesinde, mülteciler için güvenli bölge oluşturmak bahanesiyle Kürtleri bölgeden temizlemek hedefli işgal harekatı da batağa saplanacak.
Suriye’de oyun kurucu olmak iddiasıyla yola çıkan Türkiye’ye de IŞİD’li teröristlerle, İdlib’deki cihatçı çetelere sahip çıkma, onları kontrol edip, zararsız hale getirme görevi kalmış olacak.
Bilindiği gibi Ankara’ya Astana Süreci ile İdlib’deki cihatçı örgütleri silahtan arındırıp bölge dışına çıkartma görevi yüklenmişti.
Trump da hapiste tutulan IŞİD’lileri Türkiye’nin sahiplenmesi karşılığında TSK’nın (Türk Silahlı Kuvvetleri) Kuzey Suriye’ye girmesine izin vermişti.
Daha doğrusu Erdoğan, Güvenli Bölge oluşturmak gerekçesiyle yola çıkıp, Kürtlere yönelik bir işgali gerçekleştirebilmek amacıyla böyle bir göreve talip olmuştu.
Kuşkusuz iktidarın cihatçı çetelere gösterdiği özel ilgisini de gözden ırak tutmamalı.
İktidar, Suriye iç savaşının başından beri cihatçı örgütlerle içiçe çalışıyor. ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) Ankara’nın desteği ile kuruldu. Bu ordunun(!) militanları maaşa bağlandı. Bütün ihtiyaçları TSK tarafından karşılanıyor.
Kısa bir süre önce de İdlib’den ve başka bölgelerden gelen cihatçı örgütlerin katılımı ve Ankara’nın koordinasyonu ile Urfa’da Suriye Milli Ordusu adı altında yeni bir orduya dönüştürüldü.
Adeta, TSK’ye paralel olarak kurulan bu cihatçı ordunun 100 binin üzerinde militanı barındırdığı söyleniyor.
Hepsinin maaşı ve her türlü gideri, örtülü örtüsüz olarak devlet bütçesinden karşılanıyor.
Bu ordu şu anda TSK ile birlikte Kuzey Suriye’deki işgal hareketinde görev almış bulunuyor ve Afrin’in işgali sırasında olduğu gibi yine sivillere yönelik
infaz olayları ile dünyanın dikkatini çekmeye devam ediyor.
"OPERASYONLA IŞİD YENİDEN TOPARLANIYOR" İDDİALARI
Öte yandan TSK’nin bölgedeki bu işgal operasyonu ile IŞİD’in yeniden hareketlenip toparlanmaya başladığına ilişkin işaretler var.
Ayrıca bombardımanlar sırasında SDG’nin (Suriye Demokratik Güçleri) tutsak alıp hapsettiği IŞİD militanlarının yüzlercesinin kaçıp kayıplara karıştığı haber veriliyor.
Kürtlerle Şam Yönetimi arasındaki anlaşmada Rusların arabuluculuk yapmış olmasının gerekçesi de yine ağırlıklı olarak bu mesele ile ilgili.
Putin de İdlib’deki cihatçıların bir yerde toplanmasını istiyor.
Daha sonra o cihatçılar yavaş yavaş Türkiye’ye transfer mi edilir, Ankara tarafından kurulan Suriye Milli Ordusu adı verilen cihatçı örgüte mi katılırlar, yoksa uzak bir ihtimal ama yargılanmak üzere cezaevlerine mi konulurlar, meselenin bu tarafı onları ilgilendirmiyor.
Bu nedenle ABD ve Rusya’nın birarada Ankara’nın Kuzey Suriye’de Güvenli Bölge kurma girişimine yeşil ışık yaktıkları senaryosu ağırlık kazanıyor.
Tabii, Türkiye’nin bir kere Kuzey Suriye topraklarına ayak bastıktan sonra Kürtlerin bulunduğu bütün coğrafyaya gözünü dikebileceğini hesap etmedikleri için olsa gerek, şimdi onu durdurmanın tek yolu olarak bu anlaşmayı yürürlüğe soktular.
Bu yazıyı yazarken gelen son haberlere göre, hem Şam yönetimi hem de Kürt tarafı, bir anlaşma yaptıklarını resmen doğruladı. Suriye güçlerinin Minbiç, Kobani ve Kamışlı’ya girerek Türkiye sınırı boyunca konuşlanacağı açıklandı.
Tam bir Ortadoğu klasiği gerçekleşmiş oldu. 24 saatte pek kimsenin beklemediği ama nasılsa bir gün atılacak adımlar atıldı ve dengeler değişti.
Bu gelişme üzerine artık Türkiye’nin bölgede başlattığı işgal operasyonuna bağlı olarak gelişen kanlı ve kirli savaşın bir gerekçesi de kalmamış oldu.
Suriye’nin iki asli unsuru biraraya geldikten sonra Türkiye’nin bölgedeki taşeron rolü de daha iyi anlaşıldı.
Pratikte Türkiye’nin karşısında sadece meşru Suriye Hükümeti kalmış oldu.
Bu noktadan sonra Ankara’nın işgale devam etmesi, uluslararası hukukun açıkça ihlal edilmesi anlamına gelecek.
Son olayı derinlemesine incelediğimizde Kürtlerle Şam yönetimi arasındaki bu anlaşmanın Rusların aracılığı ile gerçekleştiğini anlıyoruz. Üstelik bu anlaşmanın içinde Suriye’den çıkmak isteyen ABD yönetiminin de olduğunu görüyoruz.
Nitekim anlaşma haberlerinin medyaya yansımasından hemen sonra ABD Savunma Bakanı’nın, "Suriye’den tamamen çıkıyoruz. 1000 askerimizi de geri çekiyoruz. Kürtler isterlerse Şam ile anlaşabilirler" mealindeki açıklaması bu durumu doğruluyor.
Üstelik Trump’ın belirsiz ve saçma sapan tweet’leri sonucu ABD askerlerinin bölgeden çekilmesi ile başlayan işgal hareketine karşı, başta ABD’den olmak üzere neredeyse bütün dünyadan büyük tepkiler ve eleştiriler yükseliyor.
Türkiye’nin bu işgale son vermesi için yoğun bir kampanya yürütülüyor.
ABD Kongresi, bürokrasisi ve kamuoyunun baskısı ile Trump’ın kabul etmek zorunda kaldığı ağır yaptırımların uygulanmaya başlaması bekleniyor.
Birçok ülke daha şimdiden silah ambargosu uygulamaya başladı bile.
Önümüzdeki süreçte Suriye’de çok farklı gelişmelerin gündeme geleceği konuşuluyor.
KÜRTLER ŞAM YÖNETİMİNE TESLİM Mİ OLDU?
Kürtlerin bu hamlesi hakkında çok değişik spekülasyonlar da yapılıyor.
Kürtlerin herşeyden vazgeçerek Şam yönetimine teslim olduğunu bile söyleyenler var. Şimdiden özerklik hayallerinin suya düştüğüne ilişkin yorumlar yapılıyor. Acaba böyle mi?
YPG komutanı Mazlum Kobane bu anlaşmaya ilişkin haberler medyaya yansımaya başladığı sırada bu söylemlere karşılık olarak şunları söylemişti:
"Biliyoruz ki, Moskova ve Esad ile acı verici bir uzlaşma yapmak zorundayız. Fakat eğer biz, halkımızın katledilmesi ve uzlaşma arasında seçim yapmak zorundaysak elbette halkımızın yaşamı için karar vereceğiz."
Kuzey Suriye’den gelen katliam ve kitlesel göç haberlerine be şehirlerin, kasabaların giderek yerle bir oluş görüntülerine bakınca bunun doğru bir tavır olduğunu kabul etmek durumundayız.
Yazar Demir Küçükaydın bu meseleyle ilgili attığı bir tweette, "Türk devletinin ve Erdoğan'ın her halükarda yenilgisi ve başarısızlığı için herkesle uzlaşmalar yapılabileceğini" söylüyordu.
Bence de Kürtler en doğru taktik hamleyi yaptılar.
Ankara’nın oyununu bozmak en en doğru iştir. Bundan sonrası için SGD ile Şam Yönetimi ister istemez görüşmelere devam edecektir.
Bu sadece Suriye sınırlarını korumak amaçlı bir anlaşmadır. Özerklik, şehirlerin ve silahlı güçlerin durumu zaten tartışılmak zorundadır ve bunlar Suriye’nin iç meseleleridir.
Öncelikle, acilen saldırıların ve katliamların sonlandırılması gerekiyor.
Bu önemli olayı daha çok konuşacağız ama şimdilik şunu söyleyebiliriz:
2011’den beri direnen ve Suriye’yi IŞİD belasından kurtarmış bir hareket söz konusu. Bölge halkını korumaya yönelik bu kararıyla ilave bir saygıyı da hakkediyor.
Dolayısıyla artık ne Şam Yönetimi ne de başka bir gücün kolay kolay Kürtlere esareti ya da başka şartları dayatması söz konusu olamaz.
Suriye’de herşeyin yeni baştan değerlendirileceği yepyeni bir süreç başlıyor…