Özgürlük paketle gelmez

Yeşil pasaport, eğitim süresinin uzatılması gibi işin bürokratik faaliyetlerini gerçekleştirmek zor olmasa gerek. Zor olan siyasi tercih gerektiren hedeflerin gerçekleştirilmesinde.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamuoyunda uzunca süredir beklenen Yargı Paketi’ni (resmî adıyla Yargı Reformu Strateji Belgesi) açıkladı.

Paket, Adalet Bakanlığı'nın Avrupa Birliği (AB) üyelik müzakereleri çerçevesinde 5 yıllık bir süre hedefinde hazırlanan üçüncü Yargı Reformu Strateji Belgesi. İlki 2009'da, ikincisi 2015'te hazırlanan bu paketlerin yargıya katkısının olumlu olduğunu görmedik. Umarız son paket, bundan önceki gerçekleşenlerin tersi sonuçlar verir.

Son açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi, "9 amaç, 63 hedef, 256 faaliyet" başlığından oluşuyor.

Pakette yer alan amaç, hedef ve faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, Türkiye’nin AB üyeliği yolunda önemli mesafe alması anlamına geleceği açıktır.

Peki bu mümkün mü?

Yani, pakette yer alan olumlu amaç, hedef ve faaliyetlerin gerçekleşmesi mümkün mü?

Bu sorulara olumlu cevap vermek ne yazık ki kolay değil.

AB NE DEMİŞTİ?

Bunun kolay olmadığının ilk işaretini, geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Komisyonu’nun uzun zamandır açıklanması beklenen 2019 yılı Türkiye Raporu verdi.

Raporda yargı sistemi konusunda AB’nin yaptığı tavsiyelerinin dikkate alınmadığı yönünde eleştiri ile birlikte ekonomik kurumların bağımsızlığı konusundaki endişeler yer aldı.

Raporda yargının doğrudan alanına girebilecek somut bazı durumlarla ilgili de eleştiriler yer aldı. İstanbul seçiminin yenilenmesini "ikna edici bulmayan" rapor, yine Güneydoğu’da bazı belediyelerde yeniden seçim yerine ikinci en yüksek oy alan adaylara mazbata verilmesi kararlarını da eleştirdi.

Raporun önemli bir tespiti de, anayasa değişikliğinin ardından siyasette denetim mekanizmalarının zayıfladığıdır.

Özetle Komisyon raporu, yargı, temel hak ve hürriyetler ve hukukun üstünlüğünde ciddi bir gerileme olduğunun altını çizdi.

Raporun bize gösterdiği şu; fiili olarak donmuş AB üyelik müzakerelerin başlamasının bu koşullarda mümkün olmadığıdır. Bunun nedeninin ise AB değil bizatihi Türkiye yani siyasi iktidarın tercihleri olduğu gerçeğidir.

BİZ NE YAPIYORUZ PEKİ?

Raporun ortaya koyduklarından bağımsız olarak şu soruyu kendimize soralım. Biz ülke olarak yargı paketinde takvim verilmeden vaat edilen olumlu adımları atabilir miyiz?

Yeşil pasaport, eğitim süresinin uzatılması gibi işin teknik ve bürokratik faaliyetlerini gerçekleştirmek bu aşamada zor olmasa gerek. Zor olan siyasi tercih gerektiren amaç ve hedeflerin gerçekleştirilmesinde.

İşte sorun tam da buradadır.

Çünkü Türkiye’de yargının içinde olduğu ortam, bu alanda var olan sorunlar Avrupa Birliği Komisyonu’nun tespitlerinden farklı değildir.

Yani son yıllarda yargı bağımsızlık ve tarafsızlık vasfını epeyce kaybetmiştir. Özellikle siyasi niteliği ağır basan davalarda bu net biçimde ortadadır. Bu haliyle yargı, iktidarın meşruiyetini sağlayan araçlardan biri olarak algılanmaktadır. Dahası bu hale yargıdan herhangi güçlü bir itirazın gelmemesi de düşündürücüdür.

Şimdi cevap aramamız gereken soru şudur; siyasi iktidar bu durumdaki yargıyı denetiminden çıkarmak ister mi?

Cevabın olumlu olması ancak bir temenni olabilir. Ama gerçek olması hayli zordur.

DEMOKRASİYE DÖNÜŞ OLMADAN ADIM ZOR

Çünkü iktidar için iktidarını korumanın yolu demokrasiden değil siyasetin alanının daraltılmasından geçmektedir. Bu yüzden temel hak ve özgürlüklerin neredeyse kamusal alanda değil, özel alanda kullanılabildiği bir döneme evriliyoruz.

Siyasi iktidar bu tercihle muhalefet ve eleştirel olanları dar bir alana hapsetmekle kalmıyor, kendi siyasal varlığını da siyasetsizliğin temel olduğu bir alana hapsediyor. Ve bunu iradi bir tercih olarak yapıyor.

Siyasi iktidarın kendini bu kadar dar bir alana hapsettiği mevcut koşulların normalleşmesi, demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerde AB standartlarını yakalamak ancak sürdürülen politikaların tam tersi özgürlükçü bir bakış açısıyla mümkün.

ÖZGÜRLÜKÇÜ YORUMA İHTİYAÇ VAR

Mesela mevcut koşullarda vize serbestisinin temel koşullarından biri olan "terör tanımı"nın değişmesi özgürlükçü bir bakışla mümkün.

Basın ve ifade özgürlüğü gibi temel özgürlük alanlarında yasaların ve yorumların iyileştirilmesi özgürlükçü bir bakışla mümkün.

Eleştirel tweet atanların bile tutuklandığı ve tutuklu yargılamanın esas olmaya başladığı bir sistemde, tutuklamanın istisna haline getirilmesi ancak özgürlükçü bir bakışla mümkün.

Ne yazık ki, yargı paketinde vaat edilen iyileştirilmelerin yapılmasını mümkün kılacak siyasal iklim yok. Ve bu bizatihi iktidarın tercihi. Bu siyasal tercih değişmeden, pakette vaat edilen amaç ve hedeflerin gerçekleşmesi mümkün değildir.

Ama bugün yargıda yaşanan sorunların büyük kısmının var olan yasaların otoriter değil özgürlükçü yorumlanmasıyla çözülebileceğini göz önüne alırsak, ilk adımı atmanın zor olamayacağı da görülebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi