ayşe düzkan
pastanın öfkesi
dünyanın neredeyse her yerinde erkekler, bir dilim pasta gibi tüketebileceğini düşünüyor arzuladıklarını.
ayşe düzkan
bilirsiniz, cinsellik hem arzulamak hem de arzulanmakla ilerler. aşkın ve tutkunun ateşi istemek ve istenmekle tutuşur. insan bu alanda hem özne hem nesnedir.
işte ama kadınlarla erkeklere arasında böyle olmuyor. tabii bunun fıtratla falan ilişkisi yok, bütünüyle toplumsal. erkek her istediği şeyi hakkı saydığı için, kadına arzulamak yasaklandığı için, arzulayan kadın küçümsendiği için… onlarca sebeple, kadın hep nesne, erkek hep özne. bunu ufaktan değiştiren gelişmelere rağmen…
ama bunun çok ağır sonuçları da var. erkek o kadar nesneleştiriyor ki arzuladığını, onun da kendisi gibi duyguları, tercihleri olan bir insan olduğunu bilse bile algılayamıyor. arzuladığı "nesne"yi bir masa, bir saç kurutma makinesi gibi kullanmakla ilgili rahatsızlık hissetmiyor.
dünyanın neredeyse her yerinde erkekler, bir dilim pasta gibi tüketebileceğini düşünüyor arzuladıklarını. onun rızasını almadan, onun kendisini arzulaması fikrini aklına bile getirmeden. tecavüz de, taciz de arzuya değil şiddete dayanan edimler ve ikisinin de arzuyla ilişkisi burada başlayıp bitiyor.
pastanın tercihleri, duyguları, tepkileri var. istemiyor, tepki gösteriyor, korkuyor, kızıyor, nefret ediyor. erkek bunları, pantolonuna düşen bir damla çikolata sosu gibi dert ediyor… pastayı istedi ve tüketecek. "afiyet olsun aslanım," diye sırtını sıvazlıyor toplum. "o da zaten sağlam ayakkabı değildi."
ama pasta yemenin zararlı sonuçları olabiliyor. kilo alacak diye dertleniyor mesela. hukuk imdadına yetişip, "evlenirsin, olur biter," diyor.
fakat çikolata alerji yapıyor kimisine. kadın dövmenin kitap’taki yerini anlatıyor, kendilerini islam’ın temsilcisi atamış olanlar, kanal kanal, ilmihal ilmihal. toplum onlardan da ileri gidiyor; madem rahatsızlıkları var, neden elini kana bulamasın ki?
ya kolestrolü yükselirse? avukatı hemen akıl veriyor, "çek lacileri, bir de kravat takıp tıraş ol." mahkeme, ânında iyi halini görüp indirim veriyor.
işte, insan ara sıra sağlığına zarar verse de kaçamak yapabiliyor. ama şükür her derdin devası var! toplum, din adamları, hukuk, güvenlik güçleri, kendi ailesi o çareleri bulmak için seferber oluyor. bazen aralarında bir oyunbozan çıkarsa o da erkeğin talihsizliği! kendisini en fazla, yaramazlık yapmış ve hak etmediği bir ceza almış çocuk gibi mağdur hissediyor. pastanın acısını anlamamıştı, öfkesini, hele adaleti hiç anlamıyor!
erkek, erkekler, tecavüze uğrayan, dayak yiyen, bazen işkenceyle öldürülen hemcinsleri için hissettikleri acı ve öfkeyle harekete geçen kadınlar karşısında, çok nadiren düşüncelere ve mahcubiyete kapılıyor. öfkeleniyorlar, küçümsüyorlar, akıl veriyorlar ama içinde şiddet olsun olmasın, aşk ve şehvet diye yaşadıkları şeyler üzerine düşünmeyi reddediyorlar. çocukluk aşkını insan gibi görüp sevebilen, araba reklamındaki kadını pasta sanıyor. karısına dil uzatıldı diye adam vurabilen kahvenin önünden geçen kadına laf atabiliyor. leyla’nın mecnun’u, şirin’in katili olabiliyor.
peki biz ne yapacağız?
her suçunda erkeğe destek çıkan topluma ve hukuka hayır diyoruz!
ama insanı insan gibi sevebilmeniz, pastadan farkını görebilmeniz için, o kaldırdığınız eli indirmek üzere ve özgürce, korkmadan, utanıp sıkılmadan arzulayabilmek içinse, çok daha fazlası gerekiyor!