peki paskalya çöreği yemek helal midir?

bütün ülkeler yeni yılın gelmesini kutluyor, miladi takvim kullananlar için yılın son günü 31 aralık.

aslında yazı okunacak falan zaman değil ama yazayım. her şey o kadar kötü sayılmaz, iyi şeyler de oluyor. mesela bu yıl hiç noel baba bıçaklama haberi gelmedi. noel baba’yı tokatlayan müslüman delikanlı afişlerine de rastlamadım. bu yıl her şey, nasıl desem, daha kavramsal. müslümanların neden noel ve yılbaşı kutlaması gerektiğiyle ilgili görüş beyan etmek yaygın. çok karmaşık bir görüş değil tabii bu. kısaca özetlemek gerekirse: çünkü haram. 

tabii bunu böyle kısaca belirtmek er zaman yetmiyor. güzel zamanlamalar oldu. örneğin şu twitteki etkinlik. diyelim bursalısınız ve güçlü bir günaha girme arzusu yükseldi içinizde. yani 31 aralık gecesini, kola, çekirdek, cips ve özel bir gün olduğu için meyve sepetini şereflendiren muz eşliğinde televizyonda eğlence programı izleyerek geçirmek istediniz bunu bastırmak gerekti… bu davete icabet edebilirdiniz. hem oyalanırdınız hem de edindiğiniz bilinç gelecek yılın sonunda işinize yarayabilirdi. cübbeli ahmet’i size anlatacak değilim. ama hayder’i  bilmeyenleriniz olabilir; hoca ahmet yesevi derneği. o kimdir diyenler de çıkabilir, 1000’lerin başında türkistan’da yaşamış, anadolu’ya adımını atmamış ama kurucusu olduğu yesevî  tarikatıyla aleviliği ve bektaşiliği etkilemiş  bir mutasavvıf, ankara’da, 1990’lı yıllarda kurulmuş, onun adını taşıyan bir türkiye kazakistan ortak üniversitesi de var. 

bütün ülkeler yeni yılın gelmesini kutluyor, miladi takvim kullananlar için yılın son günü 31 aralık. bunu kutlamak neden haram olsun? ya noel müslümanlar açısından neden böyle lanetli olsun? bilindiği gibi, isa peygamber, mucizeleri ve hazreti meryem’le ilgili inciller’de yer alan anlatı büyük ölçüde aynı biçimde islam tarafından da kabul edilir. hazreti isa müslümanlar için de peygamber ve mesih. onun doğum günü olan noel’i kutlamak neden haram olsun? diyelim ki haram, bu neden daha önceleri konuşulmuyordu?

bunun, türkiye’deki hristiyan düşmanlığının kökleri ve tarihiyle ilgisi var. başta istanbul olmak üzere türkiye, önce müslüman olmayan sakinlerini kaybetti. bu sürecin başına yani 1915’e şahit olanlar arasında hayatta olan az ama rumların, yahudilerin, ermenilerin, süryanilerin birer birer göçtüğünü hatırlayanlar hâlâ yaşıyor. onlar gittikten sonra da, yaşadıkları yerlerdeki çok dinli inanç ritüelleri sürdü. örneğin unkapanı’ndaki ayın biri kilisesi’nde dilek dileyenler arasında hristiyan olmayanlar çoktu, eminim hâlâ da vardır. istiklâl caddesi’ndeki sen antuan kilisesi’ne yedi salı mum yakıp dua edenler, deftere dileklerini yazanlar arasında da müslümanlar ve yahudiler vardı. çocuk isteyip çocuğa, ev isteyip eve kavuşanların kiliseye armağan ettiği gümüş bebekler, evler yakınlardaki kuyumcularda bulunabilirdi. nazar boncuğuna güven ortaktı, helva gönderene kolva gönderilir, hepsi afiyetle tüketilirdi. hiçbir hristiyan da yahudi ya da müslüman komşusuna şaraplı ya da domuz eti içeren yiyecek göndermeye kalkışmazdı. ve ama müslüman olmayanlara yönelik ayrımcılık gayet güçlüydü. müslüman olmayanlar da zaten şehrin belli bölgelerinde, toplu halde yaşamayı, çocuklarını -eğer "azınlık" okullarına göndermiyorlarsa- aynı okula göndermeyi tercih ederdi. çünkü mesele birlikte yaşamak değil, egemenlikten azade yaşamak.  kanlı, canlı, yaşayan, üreten insanlara "bir tat, bir doku" muamelesi yapmak ayrımcılığın en ehlileşmiş biçimi ve çok karşımıza çıkar, biliyorsunuz.

ama bugünkü düşmanlık, bunlardan farklı. kendinden olmayana düşmanlık, kendini bir topluluk olarak kemikleştirmenin, birbirine bağlamanın en kolay yollarından biri. ayrıca, kendi gayrimüslimini düşmanlaştırmak, müslüman olmayan ülkelere düşmanlığı meşrulaştırmanın ilk adımı. çünkü gündelik hayatın, insanı canından bezdiren koşullarına tahammül etmek için, ölümden sonrasının cenneti yeterince güçlü bir teselli olmayabiliyor. 

siyonist iş insanı, baron jacob rotschild’a atfedilen, "türkler islam’ın kılıcıdır, yeniden öz benliklerine dönmelerine, muhammed’in dinine sahip çıkmalarına izin veremeyiz. ilk yapacakları israil’i haritadan silmek ve yeniden viyana’ya gitmek olacaktır," sözüyle heyecanlanıp sağı solu işgal etmeye, ortadoğu/islam alemi/dünya liderliğine dair hayaller kurmak da iyi olabilir. e, viyana kapısına dayanmaya bu kadar az kalmışken insan elektrik faturasını, kirayı falan düşünecek değil.  kürtler yetmezse, hristiyanlar ne güne duruyor.

çünkü düşmanlık, hiçbir kutlamanın, armağanın, neşenin yapamayacağını yapıyor, erteletiyor, unutturuyor, kendinden olanlara dahi zarar verecek bir "biz" oluşturuyor. adalette değil intikamda birleşen bir "biz". bununla ilgili ne yapacağız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi