PKK, HDP, Demirtaş olayı üzerine

Sanırım, Türkiye’deki Kürt hareketinin bugüne kadarki en önemli anları başladı. Bundan sonra iktidarın PKK ile HDP’yi aynı sayan ezberinin devam edip etmeyeceğini merak ediyorum

Sanırım, Türkiye’deki Kürt hareketinin bugüne kadarki en önemli anları başladı. Olayları ve konuşulanları izlemişsinizdir ama tahlil ve yorum için haberleri özetle alıntılamak iyi olur:

26 Eylül: PKK’li iki kadın otuz yıldır olay çıkmamış Mersin’de Polisevi’ni bastılar. Bir polis öldü, biri yaralandı, kadınlar da kendilerini patlattılar. S. Soylu, ikisinden birinin CHP'nin on yıl kadar önceki (2013) tutuklu gazeteciler raporunda yer alan Dilşah Ercan olduğunu söyleyerek CHP’yi suçladı. Ardından da tanık olarak taksi şoförünü gösterdi.

İki gün sonra parmak izlerinin tutmadığı ortaya çıktı. Zaten olayı üstlenen PKK’nin askerî kanadı HPG de D. Ercan’ın saldırıda yer almadığını bu arada açıklamıştı.

27 Eylül: HDP eş genel başkanları saldırıyı kınadılar.

"(…) Özellikle seçimlere yaklaşmakta olduğumuz bugünlerde ortalığı bulandırmak, yeni bir şiddet dalgasını ve provokasyonları, Haziran-Kasım 2015 dönemindeki gibi kullanmak amacında olanların bu hevesleri karşısında suskun kalınamaz. Demokratik siyaset alanını daraltmak ve işlevsiz hale getirmek amacında olanların bu hesabını boşa çıkarmak hepimizin demokratik görevidir. (…) HDP olarak bizler, şiddet karşısında demokratik siyaseti ısrarla savunma ve uygulama tutumumuzu sürdüreceğiz."

27 Eylül: Aynı gün Selahattin Demirtaş tvit attı:

"Mersin'deki silahlı saldırıyı kınıyorum. Siyasetin sorumluluğu, şiddet dışı çözümlerde ısrarcı olmaktır. Ölümleri durdurmaktır. Şiddetin her türlüsüne karşı çıkacağız, demokratik siyasette ısrarcı olacağız. Bunun herkes tarafından net olarak bilinmesini isterim."

27 Eylül: S. Soylu şu tvitle cevap verdi:

“Katil Demirtaş! Daha geçen hafta terörist başını öven, 6-8 Ekim'in faili, cezaevinden Mersin’deki 'silahlı saldırıyı'(!) kınamış... O kadar iğrenç ve aşağılıksın ki, birlikte fail olduğun PKK'yı burada bile temize çıkarıyorsun. Çünkü en güçlü ortaklık, suç ortaklığıdır..."

29 Eylül: PKK saldırıyı resmen üstlendi.

Saldırıyı isim vermeden kınamış olan Demirtaş ve HDP’yi kast ederek şöyle dedi: “Kürt halkını ve değerlerini korumak için kendini feda edenlerin, hangi gerekçeyle olursa olsun düşman diliyle kınanması ancak sindirilmişlikle ifade edilebilir. Bu dili kullananlar halkın değerlerini temsil etmiyor.”

30 Eylül: Demirtaş Twitter'dan şunları yazdı:

"Milyonların sessiz barış çığlığını hücremden duyuyorum, halkın duygularının tercümanı olmaya çalışıyorum. Elbette bunun bedelleri oluyor. Mahallenin ‘delisi, popülisti, tek adamı, sinmişi’ ya da karşı mahallenin ‘teröristi, katili’ olarak yaftalanmayı göze alıyorum. Konforlu alanlarından ‘siyaset’ yapanların çıtları çıkmasa da, tek başıma bile kalsam inandığım doğruları savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Tarih hepimizi, söylediklerimiz ve sustuklarımızla yargılayacak bir gün."

Demirtaş aynı gün Twitter'dan yaptığı bir önceki paylaşımında şu ifadeleri kullanmıştı:

"Demokratik siyasette ısrar ve barış politikası, bizim için ilkeseldir. Kimse geri adım atmamızı beklemesin. Her koşulda ilkelerimizi savunacak, halkın demokratik çözüm ve barış isteğini tüm olanaklarımızla, gür sesle söylemeyi sürdüreceğiz. Faşizmi yıkacak, mutlaka kazanacağız."

4 Ekim: PKK kurucularından Duran Kalkan örgüte yakın bir TV kanalında şunları söyledi:

“Herkes, Mersin eylemine bakarak, biraz özeleştirel yaklaşıp kendi durumunu değerlendirmeli, sorgulamalı (…) Doğru çizgi budur. Doğru özgürlük savaşı budur (…) Gücün yetiyorsa sen de öyle ol, gücün yetmiyorsa yapanlara dua et, karşı çıkma, kendi kendine konuşma, ukalalık yapma. Kimsenin ukalalık yapmaya hakkı yoktur.

9 Ekim: PKK’ya bağlı Lekolin sitesi bu sefer isim vererek, “Turnusol kâğıdı ve Demirtaş’ın açıklamaları” başlıklı uzun bir yazı yayınladı:

“(…) Demirtaş’ın direniş cephesinde gedikler açmaya, zayıflatmaya çalışan tutum ve anlayışları en hafif tabiriyle münafıklıktır. Demirtaş’ın pişmanlık belirtileri göstererek düşmana teslim olma yaklaşımı bakımından tarihe not düşürülmesi gereken önemli bir noktadır. (…) Demirtaş (…) son hızla kınama açıklaması yapıyor; çünkü soykırımcı sömürgeci faşist rejime karşı içine girdiği pişmanlık tutumunda samimiyetini göstermeye çalışmaktadır.

***

Bu durum meyanında, sanırım, en başta söylediğim “… en önemli anları” terimi abartma değil.

Bundan sonra iktidarın PKK ile HDP’yi aynı sayan ezberinin devam edip etmeyeceğini merak ediyorum ve iki şey söyleyip tahlil ve yorumu size bırakmak istiyorum:

1) Travma geçiren halkların en başta silaha sarılabildikleri bilinen bir husustur: Ör. Ermenilerin ASALA’sı, Filistinlilerin FKÖ’sü, Kürtlerin PKK’si, daha pek çokları.

Fakat zamanla, bu silahlı dönem evrim geçirir: İrlanda’da otuz yıllık mücadeleden sonra Temmuz 2005’te silah bırakarak parlamenter mücadeleye başlayan İRA. İspanya’da Bask ülkesinde Ekim 2011’de silah bırakan ETA. Kolombiya’da 1964’te başladığı isyanı 2017’de siyasi partiye dönüştüren FARC. Şimdi PKK’nin de evrilerek Kürtleri çoktan hak ettikleri onur ve huzura kavuşturması için bir fırsat var: HDP ve 6 yıldır inatla yatırılan Demirtaş. Ama zaman gerekiyor. Tabii ki bi de karşılıklı iyi niyet.

2) PKK bunu seçim öncesinde HDP’yi kapatmak için AKP-MHP’nin ciddi mesai harcadığı bir sırada yapmakta: HDP Diyarbakır İl Merkezi “projeye aykırılık” nedeniyle mühürlendi. Bakanları S. Soylu’dan “[Uyuşturucu satanların] Gördüğünüz yerde ayağını kırın; sorumluluğu bana ait” emrini alan polis bunu HDP milletvekili Habip Eksik üzerinde uyguladı ve bacağını 3 yerinden kırdı.

Hakkari Valiliği açılaması: “Aşırı güç kullanıldığına dair algı oluşturmak amacıyla arbede esnasında kendilerini yere atmışlardır”.

AYM’de parti kapatmak için gerekli 10 oydan son 2 oy, hülle usulüyle bulunmuş gözüküyor:

Biri, Yargıtay’da hiç görev yapmadan transfer edilen ve önemli dosyaların (17 Aralık, Barış Akademisyenleri, Can Dündar, Gezi Parkı, vb.) savcısı olan İrfan Fidan’la temin edilmişti; şimdi sonuncusu da Sayıştay’da hiç görev yapmadan transfer edilen S. Soylu’nun eski bakan yardımcısı Muhterem İnce’yle sağlanmış olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi