Baskın Oran
PKK meselesi mi Kürt meselesi mi, yoksa…
Komşumuz Suriye’ye tekrar girilecek. Çünkü nefretamiz İstiklal Caddesi patlamasının hangi örgüt tarafından becerildiği hâlâ bilinmiyor fakat “o örgüt”ü cezalandırmamız gerektiği çok iyi biliniyor.
Bu durumda, o örgüt’ü cezalandırmak için şu sırada tekrar el sıkmaya çalıştığımız, “İşgal ettiğinizi kabul edip hemen çekilin” diyen Esed”in ülkesi Suriye’yi havadan bombaladık. Şimdi de kara kuvvetleriyle girmeye hazırlanıyoruz. Bu yazı yayınlandığında belki de karadan saldırı (pardon, operasyon) başlatılmış olacak.
Belki de diyorum, çünkü Fiilî Dışişleri Bakanı İbrahim Kalın şöyle açıkladı: "Operasyon yarın, haftaya veya her an olabilir.
Aynı haberde hedefin “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) olduğu var. Yani yapanı iktidarımız öğrenmiş. Bize söylemiyor.
SDG’yi Vikipedi şöyle tanımlamakta: “Kürt, Arap, Süryani, Ermeni ve Türkmenlerden oluşan, IŞİD'e karşı mücadele için oluşturulmuş ortak bir operasyon gücü. De facto [fiilen] özerk olan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin (Rojava) silahlı gücüdür. Silahlı gücünün çoğunu YPG oluşturur, oluşum olarak da YPG'ye bağlıdır. ABD tarafından fonlanmış ve silahlandırılmıştır.”
Yani, CB Erdoğan’ın aylardır randevu alabilmek için çabaladığı Biden’ın müttefikini vuracağız. Kalın’ın tarih veremeyişinin bir sebebi de bu olmasın?
***
Bu vaziyette iki olasılık var:
1) Büyüklerimiz biliyorlar ama bize söylemiyorlar; patlamadan IŞİD’in değil SGD’nin sorumlu olduğuna kesinlikle eminler ki Suriye Kürtlerini bombaladık ve şimdi de karadan gireceğiz;
2) Büyüklerimizin bişey bildikleri filan yok (çünkü bilseler bin kere ilan ederlerdi), ama seçimlere bikaç ay kalmışken felaketi oya dönüştürmek açısından kaçırılacak fırsat değil. Hele de milliyetçi Altılı Masa’nın “milli güvenlik” deyip AKP+MHP’ye omuz verdiği bi sırada.
Omuz derken, milliyetçi Altılı Masa’dan CHP Sözcüsü Faik Öztrak konuşuyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin teröre ve terör örgütlerine karşı mücadelesini destekliyoruz. Asker hepimizin askeri, ordu hepimizin ordusudur. Terörle mücadelemiz meşrudur.” İYİP lideri M. Akşener konuşuyor: “Askerimizin ayağına taş değmesin.” Demek ki, kara harekatını desteklediğine göre muhalefet de biliyor patlamanın sorumlusunu, ama o da bizden saklıyor…
Altılı Masa’nın aklına bile gelmiyor hiç olmazsa ‘İki taraftan da ölen gençlere çok yazık oluyor. Hepsi bizim çocuklarımız. Bu arada, iktidar mensuplarının çocukları herhalde parayla askerlik yapıyor veya raporlu’ demek…
***
Önemli bir husus: İbrahim Kalın yukarıda zikrettiğim konuşmasında şöyle dedi: “Bugüne kadar nasıl yapıldıysa bundan sonra da yapılmaya devam edecek.”
“Bugüne kadar” deyince, ki çok yerinde bir tespit, bu bizi bu “operasyon”ların yakın geçmişine götürüyor bunların “bugüne kadar” niye yapıldığını anlamak açısından.
Yetmiş yıllık gazeteci Doğan Özgüden bu saldırıların çetelesini yazdı. Oradan izleyelim, çünkü bunların özünü yakalamak ancak yakın tarihsel perspektifle mümkün:
Önce, yurt içi operasyonlar yapılıyor. İlki, 12 Mart 1971 askerî darbesinden bir yıl önce 08.04.1970’te. O sırada Em. Org. Cevdet Sunay cumhurbaşkanı, S. Demirel başbakan. Jandarma ve komando birliklerinden 200 motorlu araç, 6 helikopter ve keşif uçaklarıyla 4.000’e yakın asker Diyarbakır, Mardin ve Siirt halkını büyük şiddete maruz bırakıyor.
İkincisi 13.09.1978’de Yüksekova’ya yapılan Kanatlı-78. Göçebe Kürtler hedef alınıyor. O sırada Em. Ora. F. Korutürk cumhurbaşkanı, B. Ecevit başbakan, Org. Kenan Evren de Gn. Kur. Bşk. Ama akıllarda kalan isim: Jandarma Yüzbaşı Arif Doğan. 2008’de başlayan Ergenekon soruşturması kapsamında, evinin deposunda yakalanan önemli miktarda silah-cephane ve çok gizli olduğu söylenen belgeler nedeniyle 2013’te 47 yıla mahkum oluyor fakat sağlık durumu dikkate alınarak adli kontrolle tahliye edilecek. Jitem’i Ben Kurdum kitabının yazarı.
***
Sonra, yurt dışı operasyonlar başlıyor. İlki Irak’a 27 Mayıs 1984’te. Yani, 15.08.1984 Eruh ve Şemdinli karakol baskınlarıyla PKK’nın ilk gündeme gelişinden az önce. O sırada Kenan Evren cumhurbaşkanı, Turgut Özal da başbakan. Jandarma ve komando birliklerinden 4.000’e yakın asker, 200 motorlu araç, 6 helikopter ve keşif uçaklarıyla sabahın saat 3’ünde başlayan “Sıcak Takip Operasyonu” Diyarbakır, Mardin ve Siirt köylerine işkencelerle çöküyor.
Ardından, yine Irak’a 1984-2018 arasında çeşitli kod adlarıyla tam 18 silahlı operasyon yapılıyor. Bu 34 yıllık dönemde K. Evren, T. Özal, S. Demirel, A. N. Sezer, A. Gül ve R. T. Erdoğan cumhurbaşkanı. İktidardaki partiler: ANAP, DYP, SHP, Refah, DSP ve AKP. 1992 ile 1998 arasındaki Hakurk, Çelik, Atmaca, Şafak ve Murat operasyonları SHP ve CHP’nin başbakan yardımcılığı, DSP’nin de başbakanlık üstlendikleri iktidar dönemlerinde. Yani bağımsızının da askerinin de sağcısının da solcusunun da eli hamurda.
2019’dan itibaren bu saldırılar korkutucu “Pençe” adı altında yürütülmeye başlanıyor: Pençe-1, Pençe-2, Pençe-3, Pençe Kartal, Pençe-Kaplan, Pençe Şimşek, Pençe-Yıldırım. Son olarak da Pençe-Kılıç.
Suriye’ye gelelim.
Yukarıda sözü edilen SGD’nin, Türkiye’deki militan sayısını bile bilmediğimiz İslamo-faşist IŞİD terörünü kesin biçimde itlaf ederek Rojava’yı oluşturmasının ardından Türkiye 22.02.2015’ten itibaren buraya operasyonlar düzenlemeye başlıyor. Bunların adı bu dönemde epey farklı ve neredeyse romantik: Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı.
Fakat şu anda Suriye’ye yapılacağı söylenen operasyonun adı yine Pençe-Kılıç. İstiklal’deki katliam üzerine yapılan hava saldırılarının ardından başlayan roket saldırılarını cezalandırmak gerekçesiyle yapılacak. Tabii, aynen İstiklal patlaması gibi, bu roket atışlarını da kimin yaptığı bugüne kadar katiyen anlaşılmış/açıklanmış değil; bilinseydi merasimle ilan edilirdi.
Açık söyleyeyim: Eğer bu roketlerin sorumlusu Rojava Kürtleri ise onlar açısından en azından mazoşizm örneği. Değilse… oraya Rufailer karışıyor.
***
Özetleyelim ve toparlayalım artık:
Kürtlere karşı askerî operasyonlar yurt içinde başladı; doğu ve güneydoğu illerinde yaşayan Kürt vatandaşlara karşı. 1970’ten sonra da Irak ve Suriye topraklarına yayıldı.
Önemli çaptaki ilk iç askerî operasyon Nisan 1970’te, yani PKK’nın Ağustos 1984’te güvenlik kuvvetlerine karşı eylemlere başlamasından 14 yıl önce. Bu da, bu kadar çok ve farklı (ama evelallah, tümü de Türk milliyetçisi) kişi ve partinin bulaştığı bu TSK operasyonlarının hedefinin PKK’dan çok öte, Kürtler olduğunu düşündürtmekte.
PKK; AB üyelerinin ve ABD’nin de dahil olduğu çok sayıda ülke ve uluslararası kuruluşun “terör örgütü” listesinde.
Diğer yandan, PKK’nın kurulduğu 1978 yılından 1984’e kadar “Apocular” olarak bilindiği ve Türkiye güvenlik güçlerine hiç bulaşmadığı da malum. 1925 Şeyh Sait ve 1930 Ağrı’dan sonra 3. Kürt isyanına dönüşmesi ancak 1984’ten sonra.
Bu durumda, siz karar veriniz:
PKK’nın doğuşu; Diyarbakır 5 No’lu Askerî Cezaevinde ceza olarak zorla İstiklal Marşı söyletilmesinden tut, hayalara talimli köpek saldırtılmasına (ve çok daha ötesine; ama o insanları zor duruma düşürmek korkusuyla söylemeye utanırım) kadar giden vahşi 12 Eylül 1980 işkencelerinden kaynaklanıyor olabilir mi acaba.
(Talimli köpeği saldırtan, cezaevinde iç güvenlik komutanı olarak görev yapan, Türkçe bilmeyen tutuklulara 1 gecede İstiklal Marşı, Andımız, Gençliğe Hitabe ve Atatürk İlkelerini ezberletmekle de tanınan Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran)
İşkencelerden kaynaklanıyor olabilir mi deyişimin sebebi: Şu sıralarda kültür merkezi mi yoksa müze mi yapılacağı konuşulan , 1981-1984 arasında 34 mahkumun öldürüldüğü ve onlarcasının sakat bırakıldığı o korkunç yerden şu veya bu biçimde kurtulanlar direkt dağa çıktı da ondan.
Son ve en önemli olarak, acaba Kürt meselesi mi var yoksa Kürtleri yok sayarak bölücülük yapan Türk milliyetçiliği meselesi mi. Düşünmeye en değer soru bu, bu memlekette.