Koray Düzgören

Koray Düzgören

Polis genelgesiyle getirilen yasak neyin habercisi?

İktidar, toplumsal olayların kaydedilmesini yasaklayan genelgeyle muhalefete karşı şiddet dozunun daha da artacağı bir sürece gireceğimizin sinyalini veriyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü 1 Mayıs öncesi alelacele çıkardığı bir genelge ile toplumsal ve adli olaylarda görüntü ve ses kaydı alınmasını yasakladı.

Böylece, güvenlik güçlerinin bu olaylar sırasında yaptıkları uygulamaların kamuoyuna yansıması engellenmiş olacak.

Çünkü günümüz teknolojisinde elinde telefonu olan herkes artık gazetecidir. Gazeteci gibi çalışabilir, çektiği görüntüler, yaptığı kayıtlar anında sosyal medya üzerinden kamuoyuna yansıtılabilir. Ayrıca bu görüntüler, medya organları tarafından kolayca değerlendirilerek haberleştirilir ve çok daha geniş bir izleyici kitlesine de ulaştırılabilir.

Günümüzde habercilik bu sayede sınır ve engel tanımayan bir nitelik kazandı. Dünyanın en ücra köşesinde cereyan eden bir olayın dünyaya yayılması dakika bile değil, saniyelik bir iştir.

ABD’nin Minneapolis kentinde geçtiğimiz yıl, siyah bir Amerikalı olan George Floyd’un ırkçı polisler tarafından katledilmesi olayı bu sayede ortaya çıkabildi.

Bir görgü tanığının olay anında çektiği video sayesinde katil polis mahkeme jürisi tarafından suçlu bulundu ve şimdi hakkında verilecek ağır hapis cezasının ilan edilmesini bekliyor.

Dünyadan ve kuşkusuz ülkemizden bu yolla kamuoyunun gündemine gelen benzer bir yığın olayla karşılaşıyoruz. Bu olayları yansıtanların çoğu gazeteci değil, sıradan insanlar, olayların tanıkları. Bu tanıklıklarını başkalarının da duymasını, işitmesini istiyorlar.

Onların tabiri ile gördüklerini, duyduklarını, işittiklerini paylaşıyorlar.

Devletlerin, yönetimlerin, güvenlik güçlerinin kirli ve karanlık işlerinin ortaya çıkmasını istemeyen her kurumun, kuruluşun kabusu, günümüzde bu teknoloji...

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün toplumsal ve adli olaylarda görüntü ve ses kaydı alınmasını yasaklaması işte tam da bu gerekçeye dayandığından kimsenin kuşkusu olmasa gerek.

Belki de George Floyd olayı, onlara bu ilhamı vermiştir, kim bilir?

KEMAL KURKUT CİNAYETİNDE DOKUNULMAZLIK ZIRHI

Yukardaki cümleyi yazdım ama birden aklıma, 2017 Newroz’unda Diyarbakır’da herkesin ortasında polis tarafından öldürülen müzik öğrencisi Kemal Kurkut’un katledilme olayı geldi.

Olaydan sonra yetkililerin Kemal’in, "canlı bomba şüphesi ile vurulduğunu" söylemesi, başta ailesi olmak üzere herkesi şaşkınlık içerisinde bırakmıştı.

Olayın aslı, gazeteci Abdurrahman Gök'ün çektiği fotoğraflar ortaya çıkınca anlaşıldı. Fotoğraflarda üstü çıplak şekilde polisten kaçan Kurkut'un vurulma anı objektiflere yansımıştı. Canlı bomba olması söz konusu bile değildi. Fotoğraflar bu gerçeği apaçık ortaya koyuyordu.

Tabii ülkemizde gerçeklerin ortaya konulmasının pratikte bir sonucu olmuyor. Genel olarak bürokrasinin her alanında, özellikle de polis ve yargıda cezasızlık, bir devlet politikası olarak uygulandığı için suç işleyen kamu görevlileri adeta bir dokunulmazlık zırhına sahipler.

Bu nedenle rahatça suç işlemeye, en temel insani kuralları ihlal etmeye devam ediyorlar.

Kurkut cinayetinin sonucunu biliyorsunuz. Polisler beraat etti ama o fotoğrafları çeken gazeteci meslektaşımız Gök hakkında 20 yıla kadar ceza istenen bir dava açıldı!

Sorulabilir, bu kadar kapsamlı bir cezasızlık politikası uygulanmasına ve güvenlik güçlerine her türlü dokunulmazlık zırhı sağlanmasına rağmen bu genelgeye ne ihtiyaç vardı?

Toplumsal olaylarda da yasal sınırı aşan, suç işleyen görevliler hakkında çok nadir olarak da olsa soruşturma ya da dava açıldığı vakalar var. Ama bu davalardan cezalandırmanın çıkması, özellikle bu iktidar döneminde neredeyse olanaksız hale geldi.

Dolayısıyla bu genelgenin derdi başka…

POLİS ŞİDDETİNİN YAYINLANMASI POLİSİN İMAJINI BOZUYOR

Genelgede, "Yayınlanan bu tür görüntülere, olayı her zaman tüm yönleriyle yansıtmayabilmektedir. Bu durum personelimizi etkilediği kadar, teşkilatımız açısından da kamuoyunda yanlış değerlendirmelere sebebiyet vermektedir" ifdelerine yer verilmiş.

Yani bütün dertleri imaj... Tekmelenerek, boğazı sıkılarak, yerlerde sürüklenerek hatta gerekirse saçı çekilerek, ağzı kapatılarak gözaltına alınan vatandaşın uğradığı bu şiddetin kamuoyuna yansımasından rahatsız oldukları anlaşılıyor.

Bu görüntüler kamuoyunda yanlış değerlendirmelere sebep oluyormuş. Polisin imajı zedeleniyormuş!

Mesele bu…

Bunun için yasalara ve evrensel kurallara uymak yerine olayların yansıtılmasının bu yolla önüne geçilmesini tercih ettikleri ortada.

Hatta bu genelge, önümüzdeki süreçte bu uygulamaların daha da sertleşeceğinin habercisi gibi görünüyor.

Kendilerince yasal bir dayanak da bulmuşlar. Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan özel hayatın gizliliğinin korunmasına ilişkin maddeye sığınıyorlar.

Polisin toplumsal olaylar sırasında yaptıkları onların özel hayatıyla ilgiliymiş…

GÖSTERİCİLERİN TARTAKLANMASI POLİSİN ÖZEL HAYATI MI?

1 Mayıs göstericilerini sille tokat gözaltına almaları da onların özel hayatıymış ve bu nedenle gizlilik kuralı uygulanmalı, her türlü kayıt engellenmeliymiş.

Genelgede, "polislerin görevlerini ifa ederken bu tür ses ve görüntü alınmasına tevessül edecek davranışlara fırsat vermemeleri, eylemin veya durumun niteliğine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri, kanuni şartları oluştuğunda adli işlem yapmaları" isteniyor.

Yani hem olay anında zor kullanılarak bu kayıtlar engellenecek hem de kayıt yapanlar hakkında dava açılacak.

Artı TV programcısı Avukat Veysel Ok genelgedeki gerekçeleri değerlendirirken, polisliğin kamusal alanda eylem ve işlemlerinin kamusal denetime açık olduğunu söylüyor.

Hiçbir gazetecinin gidip bir polisin ailesi ile görüntüsünü çekmediğini ama toplumsal olaylarda, adli veya siyasi olaylarda yaptığı hukuka aykırı eylemleri kaydettiklerini hatırlatıyor.

Ok, bunun bir basın özgürlüğü hakkı olduğunu, kamunun bilgi edinme hakkının daha kutsal olduğunu belirtiyor. "Polisin kamusal açıdan yaptığı her eylem gazeteciler tarafından görüntüsü alınabilir, kayıt edilebilir ve paylaşılabilir. Bunun özel hayatı ve kişisel verilerinin güvenliği ile ilgisi yok" diyor.

Peki, durum böyleyken bu genelgeye neden ihtiyaç duyuldu?

Ülke zaten bir polis devletine dönüşmüş durumda. Sesini çıkaran sokak ortasında işkence eşliğinde gözaltına alınıyor.

Anlaşılan iktidar, önümüzdeki günlerde muhalefetin değil, muhalif eylemlerin artmasından ciddi endişe duyuyor.

Bu eylemlere karşı çözümsüz ve aslında çaresiz olduklarının farkında.

Her açıdan tam bir çıkmaza saplanan iktidar bu genelgeyle şiddetin dozunun daha da artacağı bir sürece gireceğimizin sinyalini veriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi