Mehmet Altan
Pudra Cumhuriyeti…
Nesrin Nas ile Artı Tv’de her Perşembe akşamı yaptığımız Mum Işığı adlı programın bu haftaki konuğu Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’ydu.
Kendisine, siyasal iktidarının neredeyse “sessiz film” bile oynamayı suç sayacak bir “sansür yasasını” çıkarma peşinde olduğu, ana muhalefet partisinin de giyim kuşam özgürlüğünü güvence altına alacak bir yasa girişimi içinde bulunduğu bir ülkeyi nasıl analiz edeceğini sorduk.
“Siyasal istikrara sahip olmayan, rejim sorunlarını halledememiş bir ülke” teşhisini koydu.
***
Ancak bu teşhisin ardından söyledikleri daha da çarpıcıydı.
Kalaycıoğlu, “yoksulluğun kuşaklardan kuşaklara devam ettiği, adeta yazgıya döndüğü” ülkelerde toplumsal yapının “kuralsızlık” ürettiğini söyledi… Bu kültürden gelen ülkelere örnekler verdi.
Yoksulluğun kader kabul edildiği toplumlarda “ayakta kalmak” için insanların “gemisini kurtaran kaptan” anlayışıyla her kuralsızlığı mubah saydığını anlattı.
Kısacası hastalığın köküne neşter attı.
***
Türkiye kural üretemeyen, kuralları da yok saymaya çok yatkın bir ülke.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Türkiye'nin hiçbir noktasında uyuşturucu satılmasına müsaade etmeyeceğiz. Tekrar söylüyorum, emniyet güçlerimize tekrar talimat veriyorum. Uyuşturucu satıcısını bulduğunuz an ayaklarını kırın, ayaklarını kırın, ayaklarını kırın” dediğini okuyunca programda konuştuklarımız aklıma geldi.
Anayasanın, yasaların, hukukun, mahkemenin yok sayıldığı bir ülke, bu örnekten daha iyi anlatılamazdı.
***
İzmir’e giden 4.9 ton kokaininin hangi adrese gönderildiğinin ortaya çıkarılmadığı, anayasayı yok sayan hakimlerin de Hâkim ve Savcılar Kurulu tarafından terfi ettirildiği bir ülkede “anayasal bir hukuk devletinden” kim söz edebilir…
Ceza da “ayaklarını kırın”a döner…
Ayakları kırmak yerine, İzmir’e giden 4.9 ton kokainin hangi adrese gönderildiği ortaya çıkarılsa ve hukuk çalışsa zaten uyuşturucunun büyük ölçüde önü kesilirdi.
Önce yargının hukuku boğmasına yol verilerek adeta ülkenin de Pudra Cumhuriyet’ine dönmesi sağlandı.
***
Zaten tüm bütün uluslararası göstergeler de bunu doğruluyor.
Küresel Organize Suç Endeksi’nde Türkiye, 193 ülke arasında 12. sırada…
Birleşmiş Milletler Raporunda dehşet verici bir tespit daha var:
Rapor’da, “Türkiye’de devletin suç örgütleriyle arasında yeteri mesafe koymadığı” belirtiliyor.
Ve şu ürpertici teşhis konuyor:
“Türkiye’de mafyatik yapılar her zamankinden daha fazla devlet içerisinde yer alıyor.”
“Türk hükümeti, altın ve petrol ticareti, insan kaçakçılığı ve silah kaçakçılığı gibi belirli suçları sık sık kendi ikbali ve siyasi amaçları için kullanıyor.”
***
Savcıların “uyuşturucu baronu” olmaktan tutuklandığı, uyuşturucu müptelası çocukların annelerinin kafasını kesip sokağa attığı bir ülkeye nasıl döndüğümüzü merak eden herkes bu raporun Türkiye bölümünü okumalı:
“Eroin, Türkiye’deki uyuşturucu ticaretinde açık ara birinci sıradadır.
Türkiye’nin en önemli eroin üreticisi Afganistan’a yakın olması, ayrıca Avrupa ile Ortadoğu’daki önemli tüketici pazarlarına yakınlığı, Türkiye’yi eroin ticaret zincirinde önemli bir geçiş noktası haline getirmiştir.
Türk organize suç çeteleri, Avrupa’ya toptan eroin ithalatını büyük oranda kontrol ediyor.”
***
Toplumsal zafiyetlerin “kuralsızlık” ürettiği bir ülkede, siyasal iktidar da siyasallaştırdığı yargı eliyle hukuku yok edince ortaya korkunç bir çürüme tablosu çıktı.
Uyuşturucu imalatının ve ticaretinin, mafyalaşmanın önü açıldı. Raporun iddiasına göre “yol verildi, teşvik edildi”.
***
Siyasetin görünen yüzüne kapılıp kalırsanız korkunç gerçeği tam göremiyorsunuz.
Ama gözlerden kaçan gerçek Birleşmiş Milletler Raporu’nda açığa çıkıyor:
“Türkiye’de mafyatik yapılar her zamankinden daha fazla devlet içerisinde yer alıyor.”
“Türk hükümeti, altın ve petrol ticareti, insan kaçakçılığı ve silah kaçakçılığı gibi belirli suçları sık sık kendi ikbali ve siyasi amaçları için kullanıyor.”
***
Toplumsal çürüme nedir?
İşte bu raporda söylenenlerdir.
Göz göre göre hep birlikte çürüyoruz.