rakı meselesi…

bugün türkiye’de bira içmek, çok tehlikeli bir madde olan bonzai kullanmaktan çok çok daha pahalı.

izmir’de yaşayan bir tanıdığım var, bayramlarda telefonlaşıyoruz. iyi bir üniversitede mühendislik okudu, yıllarca dağ tepe gezip çok çalıştı, iyi kazandı, evini barkını aldı, çocuklarını evlendirdi, yüksek bir maaşla emekli oldu. yani bu ülkede sermaye sahibi olmadan, çalışarak kazanılabilecek en iyi gelirlerden birini kazandı. yaşı ve sağlığı artık çalışmaya uygun değil. ve kendi ifadesiyle "30 gün ramazan hariç her akşam" iki kadeh rakı içmeyi seviyor.

her sohbetimizde laf evde rakı imalatına geliyor. (geçenlerde sendika.org’da, kimya mühendisleri odası’ndan serkan küçük’le yapılan röportajı okurken de o gelmişti aklıma) teknikleri, malzemenin nereden alındığını konuşuyoruz. kendi imalatını övüyor. "tatsan çok beğeneceksin," diyor. o "yüksek" emekli maaşı, kira ödemeyen birinin bile her gece iki kadeh rakı içmesine el vermiyor.

bu öyle önemsenmeyecek bir hayal kırıklığı değil, bence. çünkü emeklilik koşullarıyla ilgili gerçekleşen değişimler gelecekte durumun daha da kötü olacağını gösteriyor. birkaç kuşak sonra kimseye anadan-babadan ev de kalmayacak. bir insanın, iyi okuyup, çok çalışıp emekli olduğunda bile çok küçük bir lükse yetişememesi küçümsenecek bir mesele değil.

tam da bu yüzden, rakı ya da genel olarak içki konusu, türkiye’de son yıllarda yapılageldiği gibi bir "yaşam tarzı" meselesi olarak tartışılamaz. evet, içkiye –ve sigaraya- yüklenen muazzam vergiler, iktidarın yaşam tarzına dair tercihinin bir sonucu ve ekonominin durumuyla birlikte şahlandı. hatırlatayım, içkiyi tamamen yasaklamak sadece iran’a mahsus değil, abd’de de içkinin yasaklandığı yıllar oldu, 1920’den 1933’e kadar süren bu dönem mafyanın da güçlendiği bir zaman dilimidir. akp ise yasak koymak kadar radikal bir politika izleyerek tepki çekmek yerine, içmemeyi teşvik eden önlemleri tercih etti. ama bunun sonuçlarını da sınıfları hesaba katan bir bakış açısıyla okumak gerekiyor. aslında her şeyi kapitalist ve patriyarkal sınıfları hesaba katan bir bakış açısıyla okumak gerekiyor da o ayrı bir mevzu.

biranın kahvelerde ve çay bahçelerinde satılması 12 eylül’den birkaç yıl sonra yasaklandı. geçtiğimiz yıllarda da büfe, tekel bayii, bakkal gibi yerlerde saat 22.00’den sonra içki satılması yasaklandı. içki fiyatlarının bu kadar artmasına sebep olan ötv, 2002 yılında yasallaştı. o yıl 70’lik yeni rakı fiyatı 8 milyon 250 bin lira yani bugünün parasıyla 8.250 türk lirası. bugünse 119 türk lirası. yani fiyat 14 kattan fazla artmış. bu zam oranları birada daha fazla, 2009’da bile ortalama 2 türk lirası olan biranın şişesi bugün on lira civarında.

bunun sonucu, umulduğu gibi insanların daha az içmesi değil, içkiyi elde etme yöntemlerini değiştirmeleri oluyor. bu tabii ki, yoksulluğa dair bir mesele ve daha önemlisi, bu yöntemlerin bazıları insanların hayatına değilse bile sağlığına mal oluyor.

ama içkinin bu kadar pahalı olmasının başka sonuçları da var. bugün türkiye’de bira içmek, çok tehlikeli bir madde olan bonzai kullanmaktan çok çok daha pahalı.

buradan başka bir noktaya gelebiliriz. türkiye’nin en güçlü ikiyüzlülük konularından biri olan, uyuşturucu/uyarıcı madde kullanımı da bal gibi sınıfsal bir mesele. türkiye’nin en güçlü ikiyüzlülük konularından biri diyorum çünkü eğer kimse madde kullanmıyorsa, bu kadar imalat ve ticaret sadece ihracat için mi yapılıyor? insanların yasak olan bir şeyi yaptıklarını açıklamalarını bekleyemeyiz tabii ama sözü dikkate alınacak birinin çıkıp  "marihuana serbest bırakılsın" ya da hiç olmazsa "marihuana serbest bırakılabilir" demesi beklenemez mi?

bu basit bir liberter talebin ötesindedir. madde kullanmak sağlığa zararlı mı? bazı maddeler için bu doğru ama tıbbi tedavi için kullanılan maddeler de var. ayrıca mesela şeker sağlığa zararlı ama her yerde serbestçe satılıyor. ama daha önemlisi şu, öldürücü olan maddelerin neredeyse tamamı, çok ucuz. paranız varsa, sağlığınıza ciddi –en azından şekerin vereceğinden daha fazla- bir zarar vermeden kafanız güzel olabilir. burada sınıfsal bir iş bölümü var; yoksullara tehlikeli ve ucuz madde kullanmak ve zenginlere madde temin etmek düşüyor. zenginlerin yıllanmış viski, orta sınıfın bira koyduğu sofralara yoksullar bonzai koyuyor. bira göbek yapıyor ama bonzai öldürüyor, delirtiyor. o yüzden bira denince günahı değil, bunu hatırlamak gerekiyor.

yazının başında tanıttığım izmirli’ye dönersek. onun ve herkesin makul fiyata içki içebileceği, o içkiye ayıracak parasının olabileceği bir türkiye gerekiyor bize. sahte rakının kimsenin canını yakmayacağı bir ülke. çünkü insani ihtiyaçlar ve haklar arasında, canını tehlikeye atmadan kafasını güzelleştirmek de var. ve inanın o ülkede insanlar, dertten ziyade mutluluktan içecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi