Referandum manipülasyonları devrede

AKP yanlıları Kürtlerin, hatta HDP’nin referandumu boykot edeceğini yazıp çiziyorlar. Koca adamlar, Erdoğan’a teslim olmuş ana akımda, Türkiye basın tarihinin yüz karası havuz medyasında insanların gözlerinin içine bakarak, utanmadan Kürtlerde boykot eğiliminin yükseldiğini, HDP’nin tabanında da referandumu boykot edeceklerin sayısının giderek arttığı yalanını atıyorlar. Bunca yalanı sallayanların medyasında, HDP’nin yaptığı onlarca kararlı ‘Hayır’ açıklamasının bir tekini bile göremezsiniz.

Fehim IŞIK

AKP-MHP üzerinden 16 Nisan Referandumu’na ilişkin yayılan bilgiler ‘tereddütlü’ olduklarını gösteriyor.

Kendi adıma diyeyim, bu tür yaklaşımlara hep şüpheyle bakarım. Nihayetinde bu yaklaşımlar bilindik seçim taktiklerinden en bariz olanıdır. Kendini sınırda gösterip kitlesini ‘çelikleştirmek’ isteyenler, bu tür manüplasyonlarla tersinden etki yaratıp motivasyonu artırmayı da amaçlarlar. AKP ve MHP yönetiminin böyle bir amacı olmazsa hiçbir havuz yazarı cesaret edip ‘Evet’in sınırda olduğunu yazamazdı. Havuz yazarları peşpeşe ‘endişelerini’ dile getirdiklerine göre, birileri onlara bu türden bir talimat vermiş olabilir.

Başka bir durum daha var. AKP ve MHP henüz resmi kampanyalarını başlatmış değiller. En önemlisi, "Tek başıma yüzde 55 ederim" havasındaki ‘Reis’ de her günü kampanya olsa bile henüz kampanyayı resmileştirmemiş.

Bu yönüyle baktığımızda, rakamları şimdiden manüple edip ‘Reis’in sahaya inmesiyle ‘Evet’lerin her gün yükseldiğini yazmaya başlayan havuz yazarları görürseniz, şaşırmayın. Çünkü o da talimatladır!..

Şimdilik onlara, ‘sınırda gösterin’ denmiştir. ‘Reis’ sahaya inince de onun etkisiyle kitlelelirn nasıl akın akın ‘Evet’e yöneldiğini yazacaklar. Kalemini başkasının eline verenlerin yazacakları bu sınırda olur. Başka ne beklenebilir?

Bunlar işin bir yanı. Başka bir yanı da Erdoğan komutalı AKP ve MHP ortaklığının referandumda ‘Evet’ çıkması için her türlü yol ve yöntemi denemekten vazgeçmeyeceğidir. Bunların seçim işlerinde usta olduğunu da unutmayalım. Hele Erdoğan, bu yönüyle baktığımızda ustalığının zirvesindedir. Girdiği her seçimden oyunu artırarak, iktidarını koruyarak çıkan Erdoğan, ilk ve tek kaybını 7 Haziran 2015’te yaşadı. Onu da MHP’nin açık desteğiyle, seçim sonuçlarını hiçe sayarak, aştı. 1 Kasım’da yeniden iktidar oldu. Yani kazanamadığı tek seçimi de ‘kazandı.’

Şimdi tüm seçimlerin en zorlu aşamasına gidiyor, AKP ve Erdoğan. Bu zorlu aşamanın içte ve dışta da bir o kadar zorlu sorunları var.

Bu sorunları tek tek yazmanın gereği yok. Ekonomiden dış siyasete, yoksulluktan yolsuzluğa, işsizlikten demokrasinin d’sinin olmamasına, iç savaştan bölge savaşı riskine kadar birçok olumsuzluğun ortasında duran bir Türkiye’den söz ediyoruz artık. Üstelik tüm bu sorunların tek nedeni de AKP iktidarı şahsında yeniden kurulmak/kurgulanmak istenen Türkiye’dir.

Bu bölüme kısaca değinmekte yarar var. Türkiye’yi niçin yeniden kurgulamak istediler sorusu önemli.

7 Haziran önemli bir işaretti. Türkiye’nin tüm dışlananları, ötekiler, HDP ile parlamentoda güçlü bir temsiliyet sağladılar. Bu durum, kısa sürede HDP’nin hükümet ortağı olmasını, hatta MGK gibi devletin en karanlık kurulunda yer almasını beraberinde getirebilirdi. Bunu, statükonun devamını isteyen kimse kabul etmedi. Erdoğan’ın yeniden seçim istemesine statükocuların açık ya da zımni destek vermesinin bir nedeni de budur.

Dikkat ederseniz 16 Nisan referandumunda yapılacak değişikliklerle yalnız Başkanlık Sistemi gelmiyor, aynı zamanda yüzde yüz oy alsanız bile hükümet olamayacağınız, bakanlıkları yönetemeyeceğiniz bir sistem getiriliyor. Erdoğan bu geçiş dönemini fırsat bilerek aynı zamanda bir Ortadoğu İslam Devleti kurabilir miyim, diye zorladığı içindir, statükocuların kendi içinde kavgaları. Eğer öyle olmasaydı, statükocuların hiçbiri bu sisteme karşı çıkmayacaktı.

Neyse, bu durumu belki bir başka yazıda daha ayrıntılı değerlendirmek gerekebilir. Yeniden konumuza, 16 Nisan Referandumu’na dönelim.

AKP, MHP’nin Bahçeli kanadı ve özellikle de Erdoğan için referandum, aynı zamanda bir hayat memat meselesi. Bu hayat memat meselesinin bir yanı da gidip gelip Kürtlere dayanıyor.

Şu açık: AKP, son 2 yıla yakındır sürdürdüğü politikayla muhafazakarlar da dahil Kürtlerin önemli bir kısmını kaybetti. Eskinin AKP’li Kürtleri bile artık tepkili ve AKP bu tepkiyi fazlasıyla hakediyor. Kürtler, bodrumlarda katledilen evlatlarını hiçbir zaman unutmayacak. Nasıl ki Dersim’de karnındaki bebeği süngüyle öldürülen Kürt anasını unutmadıysa…

İşte AKP bu kaybı geri getiremeyeceğini bildiğinden asgariye indirmek için çabalıyor. Tabi yine manüplasyonla. Ellerindeki en önemli manüplasyon ise HDP’nin tutumunu çarpıtmak.

Dikkat ederseniz AKP yanlıları Kürtlerin, hatta HDP’nin referandumu boykot edeceğini yazıp çiziyorlar. Koca adamlar, Erdoğan’a teslim olmuş ana akımda, Türkiye basın tarihinin yüz karası havuz medyasında insanların gözlerinin içine bakarak, utanmadan Kürtlerde boykot eğiliminin yükseldiğini, HDP’nin tabanında da referandumu boykot edeceklerin sayısının giderek arttığı yalanını atıyorlar.

Bu medyada, HDP’nin yaptığı onlarca kararlı ‘Hayır’ açıklamasının bir tekini göremezsiniz. Öyle ki; onca manüple ettikleri Kürtler içinde varsa boykotu savunanı bile bu medyaya çıkarmazlar. Ama tersinden yapılan manüplatif, yalan haberler bu medyanın konusu olmaya devam ediyor. Bu yalanları önümüzdeki günlerde artırarak yayınlamaya devam edecekler.

Durum aynen bu.

Buna rağmen hepimizin bilmesi gereken bir gerçek var. Bu referandumda ‘Hayır’ denildiğinde, birilerinin yaymak istediği gibi 12 Eylül sistemi korunmayacak. Türkiye’nin baskıcı eski rejimine de sahip çıkılmayacak. Tam aksine, 7 Haziran’a dönülecek. İktidar, ‘Hayır’ın baskın gelmesi durumunda 7 Haziran’a dönme dışında başka bir seçeneğe sahip değil.

Kabul edelim artık, referandumda ‘Evet’ çıkması seçeneği de, 7 Haziran’a dönme dışındaki diğer tüm seçenekler de riskin daniskasıdır ve emin olun böylesi bir tablo Burhan Kuzu’nun bile aklının alamayacağı kaosları beraberinde getirir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi