Referandum tamam da her şey burada bitmiyor

Irak ve Türkiye, İran ve Suriye ile daha fazla ortak hareket edebilir. Bu nedenle ABD, Türkiye ve Irak’a tavizlerini artırmaktan imtina etmez. Yani Kürtler daha dikkatli olmak zorunda.

25 Eylül, Kürtler açısından önemli bir tarihsel olguya, bölge devletleri, özellikle de Türkiye, İran, Irak ve Suriye açısından ise bir dönemece işaret ediyor. Eğer Kürtler akıl yolunu seçebilirse, bu dönemeç bölge devletlerinde bir kırılmaya da yol açabilecek gelişmelere gebedir.

Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım Barzani’nin birçok kez gündeme getirdiği çocukluk hayalinin, rüyasının ne anlama geldiğini hiçbir zaman anlamazlar elbet. Zihinlerinde yer etmiş milliyetçi hezeyanlar nedeniyle de hep küçümserler. Ancak biliyoruz ki referandum bağımsızlık ilanı anlamına gelmese bile söz konusu olan bağımsızlık olgusu Kürtlerin geniş bir kesimi açısından yüzyılların rüyasıdır.

Doğrudur, bağımsızlık gibi bir olgu sadece bir liderin çocukluk rüyası olarak gündemleştirilmez. Kürdistan bölgesi açısından da referandum sadece böyle bir rüyanın sonucu gündeme gelmedi zaten. Yine de varsayalım ki öyledir. O zaman bakmamız gereken nokta milliyetçi hezeyanlarıyla süreci yönlendirenlerin değil özellikle son 200 yılda onlarca katliamla, soykırımla karşı karşıya kalmış bir halkın gözleri olmalıdır. Bu yönüyle baktığımızda görürüz ki liderin rüyası milyonların da rüyasıdır. Eğer bu rüya şimdiye kadar gerçekleşmemiş ise tehditler, baskılar, katliamlar, bölgeyi paymal edenlerin çıkarları nedeniyle gerçekleşmemiştir. Şimdi bu rüyanın gerçekleşmesinin ön adımı atılıyor, halka bağımsızlığı isteyip istemediği soruluyor.

Bu hak, tartışılmazdır. Bu hakkı sorgulamak da kimsenin haddi değil. İsteyen istediği biçimde eleştirir, eksiğini gediğini söyler, bu sürecin yürütücüsü siyasal taraflara gerekirse en ağır biçimde yönelir, hiç önemli değil. Ama "referandum düzenleyerek halka talebini soramazsın" diyemez. Diyorsa, en hafifiyle art niyetlilik gösteriyor, had bilmezlik yapıyor.

Yaşanan sürece bu gözle bakan biri olarak son kertede bile eleştirilerimi dillendirmekten imtina etmeyeceğim. Konuyla ilgili her yazımda yazdım, bir daha yazayım. Bağımsızlık referandumunda son ana kadar bir krizi diğer kriz takip etmiş, referandum propagandaları yerine referandumun yapılacağına dair kararlılık işaretleri gösterilmek zorunda kalınmış ise bunun en önemli nedeni sürecin iyi yönetilememesidir. Kabul etmek gerekir ki bu durumun başat sorumlusu liderliği ve emeği tartışılmaz olsa bile Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani ile partisi KDP’dir. Yan sorumluları ise Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) ve Goran Hareketi’dir.

Madem sürecin bu kadar sıkıntılı yaşanmasının başat ve yan sorumlularını biliyoruz, o zaman dikkat çekmemiz gereken de bu başat ve yan sorumluların referandum sonrasında yapmaları gerekenlerdir. Çünkü önlem alınmaz ise referandum tehlikeyi bertaraf etmez, büyütebilir de…

Nasıl mı?

Görünen o ABD, İran yayılmacılığının önüne geçmek ve Irak ile Türkiye’yi kaybetmemek için hem Irak, hem de Türkiye’ye tavizkar davranmaya devam edecek.

Bu anlamda dikkat çekilmesi gereken bir diğer durum da Türkiye’ye İdlib’de biçilen roldür. ABD, en çok da İdlib’in Selefist-Cihadist örgütlerden temizlenmesi için Türkiye’yi göz ardı edemeyecek durumdadır. Bret McGurk’un geçtiğimiz hafta Washington’da yaptığı açıklama bunun işaretidir. ABD, bölge politikalarında kendi arzuladığı ve anlaşılan o ki Rusya ile uzlaştığı dizaynı yaşama geçirmek için yeni bir sıkıntı ile karşı karşıya kalmak istemiyor. Elbet ABD, Kürdistan’ı ve Kürtleri de göz ardı edebilecek durumda değil. Ancak son tahlilde önceliği Kürdistan ve Kürtler değil. Bret McGurk’un referanduma kısa süre kala Koalisyon ortaklarının elçileri ile birlikte bölge turuna çıkmasının, Irak ile Kürdistan’daki taraflara alternatif öneriler sunmasının, referandumun ertelenmesini istemesinin bir nedeni de budur.

Kanaatim o ki ABD’nin önerilerini Kürdistan bölgesel Yönetimi değil Irak kabul etmeye yanaşmadı. Bu öneriler açıklanmadı ama BM, ABD, Rusya ya da diğer Batı ülkelerinin garantörlüğünde gelişecek bir müzakere sürecini de kapsadığı biliniyor. Bu gelişmenin geri dönüşsüz olacağını bilen İran’ın, Irak’a Şii iktidar üzerinden basınç kurduğunu görmemek için falcı olmaya gerek yok. İran’ın basıncına Türkiye de destek verdi. Hatta dertleri aynı olan ‘kardeşler’ İran, Irak, Türkiye ve dolaylı olarak Suriye’nin bir kez daha aynı zeminde buluşmaktan imtina etmemeleri, bu durumun yansımasıdır.

Açık ki mevcut tablo, Irak ve Türkiye’yi İran’la ve giderek Suriye ile daha fazla ortak hareket etmeye götürecektir. Bunu istemeyen, İran’ın yayılmacılığının önüne geçmek isteyen ABD, bu nedenle Türkiye ve Irak’a şimdiye kadar tavizkar davrandığı gibi bundan sonra da tavizkar davranır, hatta tavizlerini artırabilir de...

İşte bu nedenle, referandumun yapılacak olmasına rağmen tehlike bertaraf edilmiş değil.

İşte bu nedenle Kürtlerin bundan sonraki süreci daha iyi yönetmesine ihtiyaç vardır.

İşte bu nedenle Kürtlerin, bir kongre toparlayamıyorlarsa bile en azından bütünlüklü davranabilecekleri bir ortak akıl merkezi oluşturmalarının altını daha sık çizmek gerekir.

Bunlar sağlanır ve bir ortak akıl merkezi oluşturulur ise hiç kuşku yok, öncelikle Kürdistan’ın güneyi ve batısı için ama esasen de Kürtlerin özgür geleceği için ABD başta olmak üzere Rusya ve Batı Avrupa devletlerini etkileyecek politikalar üretilmeli. Kürdistan’ın kuzeyi ve doğusu için ise uzlaşıcı ve dayanışmacı yaklaşımlardan imtina edilmemelidir.

Türkiye, daha doğrusu Erdoğan iktidarı İdlib’de Selefist-Cihadist örgaütlerle uzlaşı sağlayarak çözüm üretemez. Nihayetinde İdib’e –iç dengeleri de aşarsa– asker sürmek zorunda kalacak ve bunun bedeli olarak da öncelikle Afrin’i talep edecek ama asıl dert olarak da Kürdün anasını görmemesini isteyecek. Buna, İran, Irak ve Suriye’de destek verecek.

Bu büyük bir koalisyondur ve Bret McGurk’un dediği gibi bazı gelişmeler sanıldığı gibi tamamen ABD’nin kontrol edeceği mecrada değil. Hatta bu mecra, Rusya ve Batı’nın da tamamen kontrolünde değil.

Doğrudur, referandum yapılıyor. Ancak Kürtlerin rüyalarının gerçekleşmesine, bir diğer deyimle özerklik ya da bağımsızlık ama nihayetinde bir statülerinin oluşup kabul görmesinde, kendi iç dengelerini de gözetmelerine, ortak akılla hareket etmelerine, yani riski bertaraf etmek için bölge devletlerine uzattıkları kadar birbirlerine de zeytin dalı uzatmalarına gereksinim vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi