Alp Altınörs
'Referanduma dönüşen bir seçim yaklaşıyor'
Son birkaç aya, AKP iktidarının, devlet olanaklarını kullanarak yaptığı siyasal hamleler damgasını vurmuştu. Toplu konut kampanyası, faizlerin suni biçimde düşürülmesi, İsrail ve Mısır'la "barışma", sansür yasası, Rusya ile tahıl koridoru, otokratik kimi rejimlerden (kim bilir hangi vaatler karşılığında) akan paralar, son olarak İstiklal Caddesi provokasyonu üzerinden yeniden ısıtılan Suriye'ye girme senaryoları... Bu devlet destekli hamlelere, Altılı Masa'nın kendi içindeki çatlaklar ve Kılıçdaroğlu'nun kimi hataları da eklenince, sanki inisiyatif iktidarın eline geçiyormuş gibi bir hava oluştu.
Öncelikle belirtmek gerekir ki bu hava sunidir, gerçek bir toplumsal duruma denk düşmemektedir. İktidar, ezberindeki kimi hamleleri yaparak elini güçlendirmeye çalışsa da, toplumun temel sorunlarının hiçbirisinde hissedilir bir iyileşme yaratamamıştır. Tersine bu sorunlar her geçen gün ağırlaşmaktadır. Fanatik milliyetçiliğin, savaş rüzgârlarının yaratacağı etkiyse, Suriye'de Rusya ve ABD'nin halen süren ikili uzlaşması nedeniyle sınırlı kalmaktadır.
Ayrıca, Altılı Masa'nın açıkladığı "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem" anayasa taslağı ile birlikte, ortada bu gibi güncel konjonktürel manevralarla saptırılamayacak denli temel bir saflaşma olduğu, bir kez daha görülmüştür. Ortak taslağın açıklanmasıyla birlikte, iktidar kendisini toplumun %60-70'inin karşı çıktığı başkancı rejimi savunurken buldu.
ERDOĞAN SEÇİLİRSE BAŞKANLIK REJİMİ KALICILIK KAZANACAK
Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi, böylece, tıpkı 16 Nisan 2017'de olduğu gibi, bir politik rejim referandumu niteliğini kazanmıştır. İktidar bu gerçeğin üstünü örtmek amacıyla Altılı burjuva muhalefetini sürekli bir aday tartışması içinde tutmaya çalışıyor. Oysa gerçek soru, tıpkı 2017'de olduğu gibi siyasal rejimin nasıl olacağıdır. Kuşkusuz bu soru da, Erdoğan'ın tekrar seçilip seçilemeyeceğine bağlanmış durumdadır.
Erdoğan tekrar seçilirse başkancı rejim (belki kimi ufak tefek düzenlemelerle birlikte) süreklilik ve kalıcılık kazanacaktır. Erdoğan kaybederse, başkancı rejimi sürdürmek imkânsız hale gelecektir. Zira bu rejim kişiye özel dikilmiş bir elbise gibidir ve Erdoğan giderse sona ermesi kesindir. Muhalefete düştüğü takdirde AKP (veya ondan arta kalanlar) bu rejimde ısrar edemezler, tersine "Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme destek verirler. Zira yeniden iktidara gelebilmelerinin yolu olarak ancak böyle bir anayasa değişikliğinden medet umabilirler.
2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, mevcut siyasal rejim üzerinde aday olan, bu sistem içerisinde birbirinden daha iyi yöneteceğini iddia eden iki aday olmayacaktır. Bir yanda MHP'yle biçimlendirdiği mevcut rejimi, adeta kişiye özel bir iktidar tasarımı gibi elinde bulunduran Erdoğan, diğer tarafta ise bu sistemi değiştirerek, "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi” getirmeyi vaat eden altılı masa vardır. O anlamda 2023 cumhurbaşkanlığı seçimi somutluğunda egemen sınıfların iki bloğuna iki ayrı program denk düşmektedir.
Altılı masanın gündeme getirdiği anayasa değişikliklerinin esasen ilerici karakterde olduğu açıktır. Bu ilerici karakter; tek adamın (ve saray zümresinin) ellerinde yoğunlaşan iktidarın burjuva sınıfın daha geniş bir kesimine aktarılmasında, mevcut oligarşik yönetimin yerine daha kolektif bir burjuva yönetiminin geçirilmesinde, fiili OHAL yönetiminin sona erdirilmesinde, iktidarın yargı üzerindeki dolaysız hâkimiyetinin kaldırılmasında, parti kapatmanın nispeten zorlaştırılmasında ve milletvekili dokunulmazlıklarının kısmen güçlendirilmesinde, demokratik hakların nispi genişletilmesinde görülmektedir.
Ancak önerilen bu yeni parlamenter sistemde "güçlendirilenin yine yürütme organı (hükümet) olması, bu ilericiliğin sınırını çizmektedir. Oysa yürütme organını tüm seçilmiş meclisler aleyhine aşırı güçlendirmiş olan başkancı rejime karşı gerçek bir demokratikleşme ancak, yerel halk meclislerinden Büyük Millet Meclisi'ne uzanan bir "meclisler sistemi" ile sağlanabilir. Yine OHAL mahsulü olan "belediyelere kayyum atama uygulamasını tümden kaldırmak yerine Danıştay kararına bağlayarak da olsa kalıcılaştırmış olması, bu taslağın eleştirilmesi gereken bir diğer yönüdür.
Hulasa, 2023 cumhurbaşkanlığı seçimleri, 2017 Nisan referandumunun bir devamı ve yinelemesi haline gelmiştir. OHAL şartlarında düzenlenen 2017 referandumunda YSK'nin, halk iradesine ve yasalara aykırı biçimde, mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayarak geçirdiği başkancı rejim, bu seçimlerde ortadan kaldırılabilir. Ancak, altılı muhalefetin belirleyeceği aday da tam bu bağlamda önem arz etmektedir. Özellikle Kürt sorununda, mevcut "ez ve çöz, inkâr et ve yok say" siyasetini reddeden, demokratik, barışçıl ve müzakereye dayalı bir çözümü savunan bir aday belirlemezse, Altılı muhalefet, ilerici vaatleriyle uzlaşmaz bir çelişkiye düşer. Zira başka bir halkı ezen hiçbir halk özgür olamaz ve Kürt halkına yönelik ulusal baskı siyasetinin sürgit devamı halinde Türk halkının da kısmi dahi olsa özgürleşmesinden söz edilemez.