Arzu Yılmaz
Rojava’da Seferberlik
Ne bağımsızlık, ne özerklik…
Bu aslında bir hayatta kalma mücadelesi…
Irak Kürdistanı’ndan Rojava’ya doğru yol alırken böyle düşündüm.
Daha birkaç gün önce Şengal’de bir hendeğin başında dururken, yanımdaki peşmergeye sordum: Bu hendeğin tam da buraya kazılmasına nasıl karar verdiniz? Yani neden 10 km aşağı ya da yukarı değil de, tam buraya…
Doğrusu verdiği yanıt çok şaşırtıcıydı:
‘Bizim ağır silahlarımız yok. Uçağımız yok. Amerika, İngiltere de havadan ne zaman yetişir bilinmez, güven olmaz onlara. Biz de mevcut imkanlarımızın el verdiği, kendi gücümüzün yeteceği yere kadar bir savunma hattı kurduk’.
Bu sözler bir bakıma Rojava’daki durumun da bir özetiydi.
Flaş flaş: ‘ABD Rakka Operasyonu için YPG’ye silah verdi’…
Flaş flaş: ‘Brett McGurk YPG mevzilerini ziyaret edip destek verdi’…
Benim gezdiğim Rojava’da hiç kimse bu gündemle meşgul değil.
Çoluk çocuk, genç yaşlı seferber olmuş hayatta kalmanın mücadelesini veriyor.
Savaş bir yanıyla cephede, bir yanıyla da evde, okulda, belediyede, sokakta sürüyor.
Eğer mesele hayatla ölüm arasındaki sınırda yaşamaksa, kim asker kim sivil belli değil…
Herkes savaşıyor herkes direniyor.
Soruyorum: ‘Türkiye Afrin’e girecekmiş?’, ‘Gelsin, direniriz’ diyorlar…
Peki ya ‘ABD Rakka operasyonu bitince giderse?’ diyorum, ‘Gitsin, biz direnmeye devam ederiz’ diyorlar…
Önce tereddüt ettim, aman sakın ‘propagandaya maruz kalmayasın’ dedim kendi kendime…
Ama söylenenleri kulak arkası etsem bile, gördüğümü de inkar edemem ki…
Amude yakınlarında boş bir arazi.
Arazinin orta yerinde kerpiçten evler yükselmeye başlamış.
Başında dört-beş kadın.
En yakın köyden birkaç aileyle birlikte bir yandan kerpiç döküyorlar, bir yandan anlatıyorlar:
‘Burası Jin War. Çok yalnız kadınlarımız var. Çoğu şehit ailesi, IŞİD katliamında yakınlarını kaybeden kadınlar, çocuklar. Onlara yalnızca sığınacakları değil, aynı zamanda hayatlarını kuracakları, kendi ayakları üzerinde duracakları bir mekan yaratalım istedik. Hedefimiz 30 ev. Ama talep çok. Burayı bir bitirelim sonra başka yerlerde de yapacağız aynısını.’
Kobane…
Şehirden önce binlerce kişinin yattığı ‘Şehitlik’ karşılıyor gelenleri…
Kaç şehit var Kobane’de?
‘Binin üzerindedir’….
Peki Rojava’da?
‘6000-7000 olmuştur’…
Ya bu boş mezarlar?
‘Her gün yeni şehitler düşüyor heval, napalım biz de hazır ediyoruz önceden’
Yani ölüm ensede, karşı da ise DUVAR!
Kamışlı’dan Kobane’ye kadar sanki sırtımda taşıdığım o DUVAR Kobane’ye girince de karşıma çıktı.
Türkiye’nin sınır boyunca ördüğü yüzlerce kilometre DUVAR…
Gözümün DUVAR’a takıldığını gören Kobane’nin kahramanı Adile ‘Komiktir ha!’ deyiverdi.
Bir an herhalde beni misafiri kabul ettiği için hoş tutmak istiyor, onun için ‘komik’ diyerek orta yerdeki ‘dehşeti’ hafifletmeye çalışıyor diye düşündüm…
Ama ‘Öyledir’ diye ısrar etti. ‘Türkiye bizden korkmuş, duvar örmüş. Sence bu komik değildir?’
Vallahi komik Adilecim, doğru söylüyorsun…
Bu arada, Adile DUVAR’ı komik bulsa da ciddiyeti elden bırakmadan işaret etti:
‘Bak duvarın altında kapılar var. Her on kilometreye bir bu kapıdan koymuş. Saldıracak belli. Ama saldırsın, mesele değildir. Bugün DAEŞ’i kovmuşuz, yarın onu kovarız’…
Arkamda uzanan Kobane’ye bakınca, galiba haklı diye düşündüm.
Zira ‘Düştü düşecek’ denilen yerden şehir yeniden ayağa kalkmış…
Yeni binalar bir biri ardına inşa ediliyor.
Şehrin merkezinde bir yıkıntı öylece bırakılmış, müze olacak…
O akşam da Kültür ve Sanat Merkezi açılıyor.
Salon hınca hınç dolu, herkes en güzel kıyafetlerini giymiş…
Konuşmacılar anlayışlı, lafı çok uzatmıyorlar…
Ve eğlence başlıyor…
Şarkılar,
Halaylar,
Dengbejler…
Ah o ikide bir kesilen elektrik de olmasa!
Türkiye Fırat’ın suyunu kesmiş ondandır diyorlar, yoksa barajımız vardır…
Her elektrik kesildiğinde ‘Şehitler Ölmez’ diye bir ses yükseliyor….
Ve elektrik geldiğinde hayat kaldığı yerden devam ediyor.
Anlattılar:
Rojava Üniversitesi kurulmuş geçen yıl, dört de fakültesi varmış: Ekonomi, Petrol, Ziraat ve Eğitim Bilimleri. Çok yakında Tıp Fakültesi de açılacak diye herkes çok heyecanlı.
Peymangahlar ise eğitimin omurgasını oluşturuyormuş. İlk kurulduklarında peymangahlarda okuma yazma öğrenenler şimdi öğretmen olmuş. Zira geçen yıldan bu yana Kamışlı da dahil Rojava’da bütün ilk ve ortaokullarda eğitim Rojava Özerk Yönetimi’ndeymiş. Varolan öğretmenlerin sayısı yetmeyince, henüz okuma yazma öğrenenler de işe koyulmuş. Ama bu öğretmenlerin de eğitimi hala devam ediyor. Her üç ayda bir kurs alıyorlar, her biri ayrı bir ders konusunda uzmanlaşıyor. Diğer tarafta Mezopotamya Akademisi; siyaset, sosyoloji, hukuk alanlarında eğitimlere devam ediyor. Kadınlar, Jineoloji Akademisi için harıl harıl çalışıyor…
***
Aslında yazıya başlarken niyetim Irak Kürdistanı ve Suriye Kürdistanı arasındaki ilişkilere odaklanmaktı.
Mesela Roj peşmergeleri ne zaman Rojava’ya geçecek?
Irak Kürdistanı’na kaçan 280 bin Suriye Kürdü mülteci neden hala dönmüyor?
ENKS çatısı altında toplanan partiler ne düşünüyor?
Kürdistan Bölgesel Yönetimi Peşhabur ve Rabia kapılarını daha ne kadar bir açıp bir kapayacak?
Ya da Kobane’nin nüfusu neden hala 120 bin? Geride kalanlar neyi bekliyor?
Tabii başka konular da var:
Kamışlı’da Hıristiyanların mahallesinde mevcut komiteler artık aralarına pek ‘heval’ görmek istemiyor. Hevaller de bundan şikayetçi değil gibi. Bize ihtiyaçları kalmadı artık diyorlar…
Kobane’de ise Melelerin aklına ‘Dul kadınların illa da evlenmek zorunda olmadığı’ pek yatmamış görünüyor…
Rımelan’dan çıkan petrol hangi güzergahlardan geçip pazara ulaşıyor…
QSD alanları olarak anılan Gri Spi, Mınbiç, Tabqa, Şehba yarın kime kalır üzerinde daha fazla kafa yormak gerekiyor…
***
Ama bu işin bir özeti ne derseniz?
‘Suriye’de bir Kürt devleti kurulmasına izin vermeyiz’ gürültülerinin arasında Rojava öle yıkıla da olsa ayakta kalmaya devam edecek görünüyor.