Salih Müslim’i gözaltına aldıran ucube yargı kararı

AKP çok sevinmesin, ne Müslim Türkiye’ye teslim edilir, ne de Avrupa’nın doğusundan olsa bile herhangi bir devlet Türkiye’nin ucube yargı kararlarına güvenerek ona birini teslim edebilir...

Salih Müslim’in Türkiye’nin isteği üzerine Çekya’nın başkenti Prag’da gözaltına alınması, AKP iktidarını pek sevindirmişe benziyor. 3 bakanlık birden hummalı bir çalışmaya başlamış. MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü, İnterpol Daire Başkanlığı harıl harıl topladıkları ‘belge’ ve ‘delilleri’ Çekya’ya ulaştırma telaşında. Çekya’dan gelen bilgiler de Türkiye’yi, Müslim’in iade edileceğine dair umutlandırmış olmalı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere ağzını açan Türk yetkili Türkiye’nin ‘devasa gücünden’ söz ediyor. Öyle ya! Müslim, Türkiye’nin isteği üzerine gözaltına alınmış ve ‘ilgililere hemen bilgi verilmiş.’ Türkiye güçlü olmasa, bunlar yapılır mı?

AKP yanlısı basın da sevinç içinde. Senaryo üstüne senaryo yazıyorlar. Salih Müslim’in de katıldığı konferansta gizlice çekilen fotoğrafın Türk basınına sızdırılarak yayınlanmasından sonra Çekya’nın Türkiye’nin isteği üzerine harekete geçtiğini ve Müslim’in yakalanarak tutuklandığını, hatta bir şüpheye yer bırakmayacak biçimde Türkiye’ye teslim edileceğini yazanlar bile oldu.

Hatırlamakta yarar var. Salih Müslim, 2018 yılının Şubat ayının başında Türkiye’nin ‘Kırmızı Liste’sine girdi. Yakalama kararı ise 13 Şubat’ta İnterpol'e bildirildi. Müslim ile ilgili yakalama kararı alan Türkiye’nin elindeki sözüm ona en güçlü belge, 17 Şubat 2016’da Ankara’da Genelkurmay’ın önünde yaşanan patlamaya ilişkin iddialar. Patlamanın olduğu günlerde bombalı aracı kullanan kişinin kimliğine ilişkin bilgi veren dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, failin PYD’li olduğunu ve Suriye’den Türkiye’ye geçtiğini söyledi. Failin kimliği kısa sürede basına da yansıdı. Resmi açıklamayı önce dönemin başbakanı, ardından ise dönemin hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş yaptı. Bombalı aracı kullanan kişinin Salih Neccar adlı Suriye vatandaşı olduğu resmen de açıklandı.

Bu gelişmeler yaşanırken TAK bir bildiri ile Ankara’daki bombalı araç saldırısını üstlendi. Kısa süre sonra ise bombalı aracı kullanan ve yaşamını yitiren üyesinin 1989 yılı Van Gürpınar doğumlu, Zınar Raperin kod adlı Abdulbaki Sömer olduğunu açıkladı. TAK, bombalı eylemi gerçekleştiren üyesinin fotoğrafını da yayınladı.

Bu arada farklı medya grupları da hükümetin açıkladığı Salih Neccar adının peşine düştü. İlginç bilgiler basına düşüyordu. Hawar haber Ajansı (ANHA), Salih Neccar denilen kişinin, 60 yaşlarında, Rojava’nın Amudê kentine bağlı Bibo köyünde yaşayan biri olduğunu yazdı. Neccar’ın ailesinden kişiler de bu bilgiyi doğruladı.

Davutoğlu, buna rağmen ısrarını sürdürdü ama kısa sürede bu ısrarın da bir anlamı kalmadı. Adli Tıp, TAK’ın açıkladığı Abdülbaki Sömer’in 1. derece yakınlarından aldığı DNA örnekleri ile bombalı araçta yaşamını yitiren kişinin DNA örneklerinin karşılaştırmasından eylemcinin Sömer olduğunu, bir şüpheye yer bırakmayacak biçimde açığa çıkardı.

Salih Neccar adı kısa sürede unutuldu ama bu patlamadan PYD’nin ve lideri Salih Müslim’in sorumlu olduğu yazılıp çizilmeye devam etti. Kısa sürede Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Müslim ile ilgili tutuklama kararı çıkardı. Bu ilk tutuklama kararıydı. Akabinde benzer düzmece iddialarla Müslim ile ilgili 3 ayrı yakalama kararı daha çıkarıldı. Nihayetinde, 2018’in Şubat ayında Müslim’e ilişkin Kırmızı Bülten yayınlandı ve İnterpol’e bildirildi. Çekya’da Müslim’i gözaltına aldırtan karar da, 13 Şubat’ta İnterpole bildirilen bu karar.

Salih Müslim, Türkiye’nin İnterpol’e bildirdiği Kırmızı Bülten kararına rağmen hiçbir diplomatik çalışmasından geri kalmadı. Brüksel’de, Almanya’da televizyolarda canlı yayınlanan basın açıklamaları yaptı. Bu açıklamalara tanınmış birçok siyasetçi katılarak destek verdi. Avrupa’da gezmekten imtina etmedi. Türkiye mahkemelerinin aldığı yakalama kararlarının hukuken bir garabet olduğunu, her şeyden önemlisi Türkiye’nin öne sürdüğü gerekçelerin Türkiye mahkemeleri tarafından bile ispat edilemez olduğunu biliyordu.

Bu durum değişmiş değil. Müslim’i Çekya’da gözaltına aldırtan kararın hukuken zerre karşılığı yok. İnterpol sicili bozuk olan, 60 bine yakın insanı sadece 15 Temmuz darbe girişiminden sonra İnterpol’e bildiren Türkiye’nin uluslararası hukuk açısından bir ciddiyetinin olmadığını her hukuk insanı bilir. Bu gerçekliği Çekya’nın, eski adıyla Çek Cumhuriyeti’nin, Slovakya’nın ayrılmasından önceki adıyla da Çekoslovakya’nın bilmemesi mümkün değil.

Salih Müslim’in bu gerçekliğe rağmen gözaltına alınmış olması, eğer kirli bir pazarlığın ürünü değil ise basit bir hukuk hatasıdır ve çok kısa sürede telafi edilmelidir.

Çekya polis gücü buna ilişkin hukuki sürecin nasıl işleyeceğini açıkladı. Verilen bilgiye göre Müslim’in 48 saat içinde mahkemeye çıkarılması gerekir. Mahkemeye çıkarılacak Müslim’e ilişkin Türkiye’nin ulaştıracağı belgeler mahkemece incelenecek ve karar verilecek. Belgeler yetişmez ise mahkeme bu kez belge olmadan karar verecek.

Müslim’e ilişkin hukukun vereceği en ağır karar, belgelerin Türkiye tarafından gönderilmesi durumunda bu belgelerin incelenmesi süresince Müslim’i Çekya’da gözetim altında tutmaktır.

Müslim’in durumuna ilişkin bir süreç İspanya’da yazar Doğan Akhanlı ile Hamza Yalçın’ın gözetim altında tutulmaları sırasında yaşandı. Akabinde Türkiye hukuken yaşadığı rezalet ile başbaşa kaldı ve hem Akhanlı, hem de Yalçın serbest bırakılarak evlerine geri döndüler. Çok daha öncesinde de KNK ve KONGRA-GEL yöneticileri Zübeyir Aydar ile Remzi Kartal benzer bir durum ile karşılaştı ve onlar da kısa sürede serbest bırakıldı.

Her ikisi de eski DEP milletvekili olan Aydar ve Kartal, aslında Türkiye’nin hukuken yaşadığı rezaletin de göstergesidir. Öyle ki Aydar ve Kartal’a ilişkin Kırmızı Bülten çıkarıp İnterpol’e bildiren Türkiye, Çözüm Süreci döneminde mahkemelere aldırdığı bir kararla 3 ay içinde Türkiye’ye dönmeleri durumunda Aydar ile Kartal'ın yargılanmayarak siyaset yapabilecekleri taahütünü verdi. Nitekim, benzer durumda olan DEP eski Genel Başkanı Yaşar Kaya, bu karar üzerine Türkiye’ye döndü. AKP’yi güzelleyerek Türkiye’ye dönen rahmetli Yaşar Kaya’ya dokunulmadı. Ancak Çözüm Süreci’nin gidişatının iyiye doğru olmadığını tespit eden Aydar ve Kartal, dönmeyi reddetti. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra da bu kararı almakta haksız olmadıkları anlaşıldı.

Tekrar başa dönersek.

Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, hükümet üyelerinden en şahane senaryoları yazan basına kadar sevinç naraları atanların Salih Müslim’in gözaltına alınması ile ilgili yeni bir hüsran daha yaşayacakları çok açık. İşin içinde kirli pazarlık olsa bile hiçbir hukuki merci Salih Müslim’i Türkiye’ye teslim etme yönünde karar alamaz. Böyle bir karar almak yalnız hukuken değil, siyaseten de kolay değil.

Türkiye'de yargının kararları nasıl aldığı, bu kararların bırakın 3. taraflarca, bizzat Türkiye’nin kurumları tarafından nasıl ispat edilemez olduğunu yazdık.

Siyaseten görünen gerçeklik işe şudur...

Ne Salih Müslim terörist olarak tanımlanıyor, ne de Müslim’in geçmişte eş başkanlığını yaptığı PYD, Türkiye dışında dünyanın hiçbir devleti tarafından terör örgütü olarak tanımlanmıyor. Salih Müslim’in hala Dış İlişkiler Üyesi olarak görev aldığı TEV-DEM’e (Demokratik Toplum Hareketi) ilişkin de böyle bir tanımlama yok. Rojava’nın askeri savunma gücü YPG ve YPJ’ye ilişkin alınmış menfi bir kararın olmamasını da hatırlatalım.

Siyaseten söz edilmesi gereken en önemli mesele ise aslında muhataplarınca utanılması gereken bir realite.

IŞİD başta olmak üzere Rojava’da mantar gibi biten ve neredeyse tamamı BM’den AB’ye tüm ülkelerin terör örgütleri listesinde olan, bugün bir kısmı TSK ile Afrinlilere saldıran örgütleri bitiren, etkisizleştiren siyasal hareketin gemişteki lideridir, Salih Müslim. Üstelik bu sıfatla birçok devletin lideriyle buluşmuştur, saraylarında ağırlanmıştır.

Bir kez daha belirtip bitirelim.

Türkiye bu ilk adımla kendini bir level daha ilerlemiş görebilir. Ancak tek level ilerlemek Türkiye’yi game over gerçeği ile karşı karşıya kalmaktan kurtarmayacaktır.

İşin özü ne Müslim Türkiye’ye teslim edilir, ne de Avrupa’nın doğusundan olsa bile herhangi bir devlet Türkiye’nin o ucube yargı kararlarına güvenerek ona birini teslim edebilir...

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi