Metin Yeğin
Salyangoz kabuğu
Onu ilk tanıdığımda asfalta bir demir çubuğu sürerek ilerliyordu. Garip ve tedirgin edici bir ses çıkarıyordu demir çubuk. -Kardeşim ‘içimden demir tabancayı ısırmak geliyor’ derdi küçükken böyle seslere.
Oyuncak bir demir tabancası vardı. Aslında oyuncak da değildi, sadece toplu kısmı artık dönmeyen eski bir Smitt Wesson’ dı. Artık çalışmıyordu ama yine de atamıyorduk. Hayat bu, belli olmazdı. Bazı şeyleri saklamanın yararları vardı.- O ise uzun demir çubuğu sürterek polis barikatlarına doğru gidiyordu. Sahiden sinir bozuyor olmalıydı bu sürtme sesi. O ve diğer çiftçiler, polislerin üzerine giderken, onlar çok huzursuz oluyorlardı. Plastik kalkanlarını kaldırıp, kaldırıp, hep birlikte naralar atıyorlardı. Bu naralar, çiftçileri pek endişelendirmiyordu. Korelilerin ilginç bir yaşam-ölüm anlayışı vardı. Ölümü pek takmıyorlardı demek daha doğruydu. Gerçi taksanız ne fark ediyor, yine ölüyor insan.
Polislerin de demir tabancaları vardı ama pek ısırmaya yeltenmiyorlardı.
Sonra bana ve kameraya gülümsedi, demir çubuğu çekerek yere sürtmediği eliyle, zafer işareti yaptı. Yavaşça yürüdü ve diğerleriyle birlikte barikatlara gidip, uzun demir çubuğuyla vurmaya başladı. İçi boş, kof bir şeylerin kırılma sesi duyuluyordu ve kırılmış kalkan parçaları sağa sola sıçrıyordu. Polisler biraz daha nara atarak oldukları yerde durmaya çalıştılar, uzun ve kalın tahta coplarıyla onlar da vurdu ama çiftçiler daha öfkeliydiler ve hiç de haksız değillerdi ayrıca.
Hükümet, Dünya Ticaret Örgütü WTO’nun kararına uyup, gıda maddelerinin üzerinden gümrük vergisi almayı kaldırmıştı. Bunun manası, hiçbir çiftçinin artık pirinç üretemez oluşuydu. Rekabet etme şansları yoktu. Küçük çiftçiler yok olacak, ulus ötesi tekeller kazanacaktı.
Bu yüzden, Koreli çiftçi Mister Lee, Meksika’da, barikattın üstüne çıkıp, kısa ve keskin bıçağını kendi karnına saplayıp, Harakiri yapmıştı. ‘’WTO Koreli çiftçileri öldürüyor’ diye slogan atmıştı bu eylemi yapmadan önce. Yani çiftçileri ölümle tehdit etmek, pek sonuç vermiyordu.
Bir ay kadar sonra onun küçük çiftliğinde çalışıyorduk. Pirinç tarlasında, çeltiklere salyangozları dağıtıyorduk. Çiftçi sendikası vermişti salyangozları. Çeltikteki parazit böcekleri yiyordu salyangoz. Zehirli ilaç kullanmaya gerek kalmıyordu. Islak kabukları güneşte çok güzel parlıyordu. Küçük ve sevimli gök kuşakları taşıyor gibiydiler sırtlarında ve hiç acele etmeden çeltiklere tırmanıyorlardı.
Birini avucunun içinde tutup, bana gösterdi. Bir şeyler dedi anlamadım, ortak dilimizi yoktu. Salyangozun kırılmış kabuğunu gösteriyordu ve üzgün görünüyordu yanlışlıkla salyangozun kabuğunu kırdığı için…