Sanayi üretimi düşerken cari açık da düşüyor ve çok önemli öğretim üyeleri gözaltına alınıyor

Cari açığın düşmesinin en temel nedeni azalan üretime bağlı olarak sermaye malı ve aramal ithalatının da düşmesi yani cari açığın azalması hatta cari fazlaya dönüşme ihtimali.

Bu kadar uzun yazı başlığı olur mu demeyin, bizim ülkemizde Prof. Turgut Tarhanlı gözaltına alınıyor ise olamayacak şey yok demektir; bugün bu gözaltılar üzerine yazmak gerekiyor muhtemelen ama sinir vasatım buna çok uygun değil, bu konuyu hafta içine sarkıtacağım.

Sanayi üretiminin Eylül ayında yüzde 2.7 düşmesi de önemli bir haber; cari açık düşüyor diye bayram yapanlara kapak olsun, cari açığın düşmesinin en temel nedeni azalan üretime bağlı olarak sermaye malı ve aramal ithalatının da düşmesi yani cari açığın azalması hatta cari fazlaya dönüşme ihtimali.

Bu konuda 2008 senesinde yazdığım ve o tarihte adını "CARİ AÇIĞI ÇOK ÖZLEYECEĞİZ" koyduğum yazıyı sizlerle on sene sonra yeniden paylaşmak istiyorum; yazıyı okursanız o tarihlerde AKP’ye verilen desteği ve eleştirileri beraber göreceksiniz, ben bugün bu eski destekten biraz rahatsızım doğrusu.

                           Cari açığı çok özleyeceğiz (2008, Star Gazetesi)

Türkiye 2002-2007 döneminde çok çok iyi bir büyüme performansı gösterdi. Bir dizi çok olumlu faktör bir araya geldi ve bu parlak sonuç ortaya çıktı.

Her şeyin başı olarak gördüğüm mali disiplin (inşallah kriz bahane edilerek mali disiplinden büyük ölçüde sapmayız), doğru kur politikası, AB sürecine endeksli olarak senede yirmi milyar doları aşan doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve küresel likidite bolluğu ortalama yüzde yedi dolayında bir büyüme performansına neden oldular.

Bu büyüme de istihdam yapısının daha fazla hizmetler ve imalat sanayi ağırlıklı, daha az tarımsal bir yapıya dönüşmesine vesile oldu.

Kriz sürecinde en çok üç şeyden korkuyorum: azalan kişi başına gelire bağlı olarak şoven siyasi görüşlerin ağırlık kazanması, mali disiplinden sapma ve istihdam yapısında tekrar tarımın ağırlık kazanır gibi görünmesi.

2002-2007 çok olumlu büyüme süreci beraberinde çok yüksek bir cari açık da üretti.

Senelik cari açık mutlak büyüklük olarak kırk milyar doları, milli gelire oranı da yüzde yediyi aştı.

90'lı senelerde ise milli gelirin yüzde beşini aşan bir cari açığın kur krizine yol açacağına mutlak gözüyle bakılırdı.

2000'li yıllarda yüzde beş aşıldı, hatta yüzde yedi de aşıldı ama kur krizi çıkmadı.

2002-2007 büyüme sürecine daha serinkanlı yaklaşanlar, her gün kriz duasına çıkmayanlar zaten cari açığın kendisinin bir krize neden olmayacağını biliyorlardı.

Birileri de ısrarla milli gelirin yüzde yedisini aşan cari açığın mutlaka krize neden olacağını iddia ettiler.

Esnek kur rejimlerinde zaten cari açığın bir krize neden olması kuramsal açıdan da kolay değil.

Kur-cari açık ilişkisi de, en azından eskiden bilinen ilişki, dış alemle olan ilişkilerin ağırlıklı olarak mal-hizmet ticaretiyle belirlendiği bir döneme ait; sermaye hareketlerinin bir ülkenin dış alemle ilişkilerinde hâkim duruma geçtiği çağımızda cari açığı sıfırlayan kur düzeyinin 'doğru kur' olduğu bilgisi de artık kuşkulu, hatta büyük ölçüde geçersiz.

Zaten Türkiye ekonomisinde cari açıkla krizin birlikteliği de pek mümkün görülmüyor zira cari açığın yaratıcısı bizzat yüksek büyüme.

Yüksek büyüme kesildiği andan itibaren de cari açık hızla düşmeye başlıyor ama bunun nedeni cari açık değil.

2001 büyük krizinde, yani ekonominin yüzde on dolayında küçüldüğü sene ekonominin aynı zamanda 'cari fazla' verdiğini de hatırlamak lazım.

2001'e kadar da geri gitmeye gerek yok; 2008 Ekim'inde cari açığın 2007 senesinin Ekim ayına göre yüzde 18.4 azaldığı, aylık bazda 2.6 milyar dolara düştüğü daha yeni resmi olarak açıklandı.

Oysa, kriz çıkmasa, yani büyüme oranları hızla yüzde sıfıra doğru gitmese aylık dört milyar dolarlık, hatta belki daha fazla ortalama cari açığa alışmaya başlıyorduk.

Göreceksiniz, zaten görmeye de başladık, büyüme yüzde sıfıra hatta, inşallah olmaz ama, negatife doğru gittikçe cari fazlalarla da 2001'den sonra bir kez daha birlikte olacağız.

AB sürecinde olumlu adımlar atan bir ülkede yüksek büyüme-cari açık birlikteliği başa gelebilecek en iyi senaryodur.

AB süreci vurgumun altında da cari açığın kaliteli finansmanı meselesi yani 2006, 2007 finansman modeli yatmaktadır.

Cari açık korkusu gerçekten anlamsızdır, bu anlamsızlık bugün bir kez daha ortaya çıkmaktadır, zira cari açık ancak yüksek büyüme günlerinde, yani işlerin iyi gittiği, istihdam ve gelirin arttığı günlerde beraberimizde olan bir şey.

Cari açık kriz yaratmıyor ve başka bir nedenden yakalandığımız krizde de zaten tedricen, aynen bugünlerde olduğu gibi, ortadan kalkıyor ama bizi de düşük büyüme ve işsizlikle başbaşa bırakıyor.

Darısı tekrar ve en kısa sürede Türkiye ekonomisinin yüksek cari açık vereceği günlere.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi