Mehmet Altan
Sansüre Balkabağı…
Siyasal iktidarın toplumu konuşmaktan bile korkar hale getirmek için hazırladığı Sansür Yasası AKP-MHP oylarıyla Meclis’te kabul edildi.
Türkiye normalleştiğinde bugünler utançla hatırlanacaktır. Çünkü benzerleri daha önce de yaşandı ve geride sadece utanç bıraktı.
***
1954’ten sonra DP hoşgörüsüz ve sert bir tavra yöneldi. Baskı yasaları birbirini izledi. Siyasal iktidar, yargıyı yargı olmaktan çıkardı.
Yargı hukuktan koparılınca yavaş yavaş devletin diğer kurumları da çökmeye, bütün kurallar ortadan kaybolmaya başladı. Devletin adının olduğu ama kendisinin olmadığı bir döneme adım atıldı.
Baskı döneminin hemen başlangıcında, 1954 yılında yürürlüğe giren 6334 Sayılı Kanun, baskı rejimine dört dörtlük bir örnektir. Bu kanunla kurumları güçsüz olan bir devletin nasıl çökertildiğini görürsünüz.
Bu kanun, Demokrat Parti'nin çıldırarak “ispat hakkını” yasakladığı kanundur.
Gazetecilerin yaptıkları haberlerin doğruluğunu ispatlama hakkı bu yasayla engellenir.
***
Görünürde yeni çıkan yasayla “namus, şeref veya haysiyete hakarette bulunulması, itibar kıracak, şöhret veya servete zarar verebilecek konuların yayınlanması” yasaklanır.
Yasa, böyle bir suç işlendiği iddiası söz konusu olduğunda savcıların doğrudan harekete geçmesine olanak sağlar.
Şikayete bağlı bu tür suçların savcılığın doğrudan harekete geçtiği suçlar kategorisine alınmasının tek bir nedeni vardır, Demokrat Parti ile ilgili tüm yolsuzluk haberlerinin yasaklanması. İspat hakkı bu nedenle basının elinden alınır.
***
Ne yazık ki hukuk devletini ortadan kaldıran bu akıldışı yasa 1960 yılına kadar yürürlükte kalır, gazetecilere yapılan ağır baskıların aracı olarak kullanılır.
Devlet hukukun düşmanı hâline gelir. Bu, Demokrat Parti'nin en ağır günahları arasındadır.
Baskıya, sansüre, korkuya, hukuksuzluğa, yolsuzluğa direnen gazetecilerden biri de Çetin Altan’dır. O sırada 28 yaşındadır.
***
Basın tarihi, yaşananları geniş açılı fotoğraflarla verir. Genellikle detaylara projektör yakmaz. Örneğin, Vikipedi’de Çetin Altan maddesinde her biri uzun uzun anlatımlara ve örneklere imkan veren bir cümleye rastlarsınız :
“Ulus’tan sonra gazeteciliğe Hür Ses’te ‘Şeytanın Gör Dediği’ başlığı altında fıkra yazarak devam etti.
Daha sonra Halkçı, Tan, Akşam, Milliyet, Yeni Ortam, Hürriyet, Güneş gazetelerinde ve Çarşaf dergisinde köşe yazıları yazdı.
Balkabağı adını taşıyan haftalık bir mizah dergisi çıkardı ve radyoda ‘Çetin Altan Diyor ki…’ adlı bir program hazırladı.
Özellikle dönemin devrimci gençleri arasında çok popüler oldu.”
***
Bir yaşamın yoğun bir dönemini özetleyen bu anlatımda hızlı geçilen, üzerine düştüğünüzde bile fazla detay bulamayacağınız cümle şudur:
“Balkabağı adını taşıyan haftalık bir mizah dergisi çıkardı.”
Sansür Yasası, Meclis’ten geçince basın tarihindeki benzer dönemlere geri dönmek istedim. Hem de Demokrat Parti dönemini yazarken vurgu yapmadan geçtiğim, baskı dönemine karşı o zaman 28 yaşında olan bir genç yazarın direnmek için çıkarttığı Balkabağı’nı hatırlatmak istedim.
Araştırırken, Balkabağı’nın 29 Nisan 1955 tarihli bir nüshasına Nadir Kitap sitesinde rastladım. Ben de daha önce bir sayısını sahaflarda bulup babama hediye etmiştim. O da çerçeveletip çalışma odasının duvarına asmıştı.
***
Balkabağı için araya araya bulduğum en geniş bilgi ise Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerindeki mizah gazetelerini anlatan Seyriadem.com mizah bloğunda var.
Ama o da iki satır:
“Çetin Altan tarafından 15 Nisan - 3 Eylül arasında 21 sayı yayımlanmıştır. Demokrat Parti’ye muhalif bir yayın politikası izleyen Balkabağı’nda Halim Büyükbulut, Eflatun Nuri gibi çizerlerin çizgilerine rastlıyorsunuz.”
Sitede Balkabağı gazetesinin 6 Mayıs 1955 tarihli 4. sayısının fotokopisi de yer alıyor.
Haftalık olarak Cuma günleri yayımlandığını, sahibi ve yazı işleri müdürünün Çetin Altan olduğunu görüyoruz.
Manşet ise bildik bir manşet:
“Savcılığa verildik”
Manşet altındaki cümle şöyle:
“Yalancı kahramanların foyasını ortaya koyacağız.”
Demokrat Parti’nin besleme basınından birinin şikayette bulunduğunu da birinci sayfadaki açıklamalardan öğreniyoruz.
Bu garip familyanın DNA’sı hiç değişmiyor anlaşılan.
***
Demokrat Parti dönemi özelliklerini anlatan çarpıcı örneklerden biri de bu haftalık gazetenin çizerlerinden Halim Büyükbulut’un başına gelenlerdir:
“İstanbul’da doğmuş, karikatüre küçük yaşlarda merak sarmıştır. Askeri okula yazılmasına rağmen, bir süre sonra okuldan ayrılarak karikatür hayatına atılmıştır. Ulus ve Yeni İstanbul gazeteleri ve Dolmuş, Taş, Taş-karikatür dergilerinde çalışmıştır.
1957 yılında Ulus gazetesinde yayımlanan bir karikatürü yüzünden devrin iktidarı tarafından 14 ay hapse mahkûm edilmiştir. Ayrıca, sorumlu müdür Ülkü Arman 1 yıl hapis cezası almış ve gazete 3 ay kapatılmıştır.
Büyükbulut, bu cezayı yine devrin diğer bir karikatüristi Ratip Tahir Burak ile beraber çekmiştir. Hapisten çıkınca bir süre İstanbul basınında çalışan Büyükbulut, televizyon kameramanlığı eğitimi almak için Almanya’ya gitmiş, bu sırada Almanya’da yayımlanan çeşitli dergilere karikatür çizmiştir.”
***
Balkabağı’nın diğer karikatüristi Eflatun Nuri de siyasal İslam iktidarında üzerine şal örtülen karikatür geleneğimizin önemli karikatüristlerinden biridir.
Anılarını 2005 yılında Benim Adım Eflatun başlığı altında kitaplaştırmış, 3 Mayıs 2008 günü, 81 yaşında kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiştir.
***
Demokrat Parti’nin besleme basını… Gazetecilere iddialarını ispatlama hakkını yasaklayan İspat Hakkı Yasası…
Yaşadıklarımız o dönemdeki baskıya ve baskı yöntemlerine çok benziyor. Bunun en net ve somut göstergesi; basın tarihi...
Abdülhamit döneminden bugüne özünde değişen bir şey yok. Bugün de hukuku yok ederek devleti çökerten bir siyasal iktidar var karşımızda.
Ancak, enseyi karartmayın…
Bugünler de geçecek ve gelecek dönemlerde basın tarihi bunları hayret ve utançla yazacak.
Bu ülke, bir gün özgürlüğe kavuşacak…