Ragıp Duran
Saray-Hürriyet-TSK: Kim kazandı? Kim kaybetti?
Hürriyet’in haberinin içeriği, yani 7 konunun ayrıntısı/geçmişi/nedenleri tartışma gündemine gelmedi, getirilmedi. Varsa yoksa o ‘meşum’ başlık konuşuluyor. Biri ‘terbiyesizlik’ dedi, öteki ‘editoryal hata’. Olan Hürriyet’e oldu sanki. Hulusi Paşa da galiba hala rahatsız…
Ragıp DURAN
Hürriyet gazetesinde çıkan Hande Fırat imzalı ‘Karargâh Rahatsız’ başlıklı haber nedeniyle bir süredir Saray’dan, Hürriyet’ten ve TSK’dan açıklamalar yapıldı. Mesele şimdilik kapanmış görünüyor ama medya ile iktidar arasındaki çatışma ile siyasi iktidar ile TSK arasındaki çekişme kolay kolay sona ermez. Önümüzdeki dönemde bu iki alanda önemli yeni gelişmeler kaçınılmaz.
Şimdi bugüne kadar meydana gelen gelişmelerde kimin ne kazandığına, kimin ne kaybettiğine bakalım.
SARAY, HEM MEDYAYA HEM DE TSK’YA AYAR VERDİ
Genel olarak iktidara özel olarak da kendisine yönelik en küçük eleştiriden nem kapıp etrafı velveye veren bu siyasi iktidar, haberin hem iç sayfadaki başlığından hem de içeriğinden kaçınılmaz olarak işkillendi. Saray, bu haberi, Aydın Doğan’ın merkezi ya da ikincil bir askeri güçle ittifakının bir hamlesi olarak gördü. Ve Doğan ile Fırat’a alabildiğince yüklendi. Oysa ki, belli ki, bu haberde Hürriyet sadece bir aracı. Haberin içeriğini yazan ya da son onayı veren büyük bir ihtimalle bizzat Genel Kurmay Başkanı. Saray’ı ve medyadaki destekçilerini aslında kızdıran, bu haberin doğruluğu. Sadece karargâh ve askeriyenin büyük bir kısmı değil, kamuoyunda da başörtüsü konusunda bir hassasiyet var. Diğer 6 konu da öyle eften püften konular değil. TSK’da Kemalist geleneğin erozyona uğratılmasına yönelik tepkiler bir şekilde ifade ediliyor. Haberde, yani 7 konu arasında bulunmayan, ama toplumun özellikle Kürt dünyasının vicdanını/gönlünü/aklını yaralayan Çökertme Planı’nın somut olarak uygulanmasında Karargâh’ın rolü ve tutumu meselesi var. Bir de bütün Türkiye’yi yakan, asker cenazelerinde somutlaşan ‘Bizim Suriye’de işimiz ne?’ sorusu ile somutlaşan ihtilaf evde sokakta tartışılıyor. Saray ile TSK arasındaki sorunlar, ki hiçbir taraf bu sorunların varlığını inkar ya da tekzip edemiyor, önümüzdeki dönemde başka fırsatlar vesilesiyle yeniden gündeme gelecek. Çünkü karşılıklı açıklamalarla sorun henüz çözülmüş değil.
Referandum kampanyası sırasında meydana gelen bu hadise sayesinde, Saray-AKP-Kiralık/Satılık Kalemler Ordusu, anlaşmazlığı iyi bir propaganda konusu/aracı haline getirme konusunda, kabul edelim, nispeten başarılı oldu. AKP yine mağdurları oynama şansı elde etti. Ama sanki bu sefer kendi kitlesi dahil kimse bu mağdurla dayanışma göstermiyor…
Yine de bir başlık aracılığıyla, neredeyse aynı zamanda hem Hürriyet’e hem de Karargâh’a ayar vermiş oldu Saray. İkisine de diz çöktürdü. Hürriyet de Karargâh da bundan sonra (Hiç olmazsa 17 Nisan’a kadar) Saray’ın tepkisini çekebilecek herhangi bir eyleme girişmez.
Gerçi Erdoğan, Hulusi Akar’a karşı hala nazik görünüyor ama hıncını da Hürriyet’ten almış oldu. Aslında Saray açısından burada eleştirilecek/kınanacak biri varsa o da Hürriyet değil, Karargâh olmalıydı. Ama bu aralar o biraz zor görünüyor sanki…
HÜRRİYET, ESKİDEN DE KAYBEDİYORDU BU SEFER DE KAYBETTİ
Hürriyet, evladım, maalesef şamar oğlanı konumuna düştü. Bir Erdoğan vurdu, bir de Akar… Bu arada Doğan Holding’in hisselerinde yüzde 12’lik düşüş de cabası. 15 Temmuz’un çakma Jeanne d’Arc’ı Hande Fırat, iktidar yanlısı tutumu ile terfi etmişken, patronu ‘Aydın Bey’in başına yeni büyük işler açtı. Kimileri, Fırat’ın bu dümeni Saray’ın plan ve teşvikiyle gerçekleştirdiğini yazdı üstelik hala görevde kalmasını da buna bağladı ama ben bu komplo teorisine pek inanmıyorum. Siyaset güç dengelerinin ayarlanması olarak bilinir. Hürriyet, Karargâh ile Saray arasında kaldı. Önce Karargâh’a açtı sayfalarını, sonra çuvalladığını anladı, binbir özür, hemen Saray’dan yana tavır koymaya başladı ama bu bile Saray’ın kızgınlığını gidermedi. Hürriyet, bağımsız bir yayın çizgisine sahip değil. Yöneticisinin iddia ettiği üzere ‘sadece gazetecilik saikleriyle’ yayın yapmıyor. Hürriyet, kendi özel çıkarlarını savunmaya çalışıyor. Kadim bir iktidar aparatı olarak, yeni iktidarın gözüne girmeye çalışırken onunla uzlaşıyor. Aslında kendi ayağına kurşun sıkıyor.
Hürriyet, hem iktidarla iyi geçinecek hem de iyi gazetecilik yapacak. Mümkünatı yok. Çünkü iyi gazeteciler Silivri’de ya da yurtdışında.
Vuslat Doğan, Ergin-Bila devir teslim töreninde yaptığı konuşmada, ‘Geçen hafta Columbia Üniversitesinde yaptığım konuşmada söylediğim gibi…’ diye bir ibare geçiyor. Bu söylem aslında görmemişlerin söylemidir, bir. İkincisi, mesele orada burada konuşmak değil, konuştuğunu yapmaktır/yapabilmektir. Çünkü sonra sorarlar size: ’Geçen hafta Columbia Üniversitesinde iken, Amerikan medyasının patronuyla, yöneticisi, yazarı ve muhabiri ile Trump iktidarına nasıl karşı çıktığını gördünüz mü?’
Yeni GYY Bila, bilirmiş anlarmış ve daha da önemlisi uygularmış gibi Le Monde’un kurucusu Hubert Beuve-Méry’nin ünlü tanımı ‘Gazetecilik temas ve mesafe mesleğidir’ sözünü alıntılamış. Daha üstadın adını doğru dürüst yazamıyorsun (Marry!), hakkında bir şey okumadığın belli, kalkıp bir de temas ve mesafeden söz ediyorsun. İnandırıcılık sıfır!
Hürriyet ayrıca beceriksiz. Çünkü tam bu fırtına koparken Genel Yayın Yönetmenini görevden alır mı akıllı bir yönetim? Yok efendim Şubat ortasında kararlaştırılmış da, Sedat Bey yorulmuş da… Bu kadar beklemişsin 2-3 hafta daha bekler insan. Sedat Ergin gibi ciddi bir gazeteciyi, magazin gazetesinin yarı yandaş gazetenin başında tutmanın anlamı yoktu ama zamanlama manidar… Yerine getirilen şahıs ise Mesut Yılmaz döneminden beri iktidarla iyi geçinme uzmanı olarak tanınıyor. Aydın Doğan, yeni GYY Bila’yı bu görev için biçilmiş kaftan sanabilir. Yanıldığını yakında görecek. Çünkü Saray’ın o koltuğa adayı Cem Küçük profilinde biridir.
Bir değini de Hande Fırat’a: Siz, Cumhurbaşkanından ödülü kabul ettiğiniz anda mesleki olarak öldünüz. Gazeteci, meslek kuruluşu dışında kimseden, ödül kabul etmez, etmemeli. Çünkü siz o ödülü alırsanız, ödülü veren kuruma karşı mesafenizi koruyamaz, o kuruma karşı nesnel davranamazsınız. Darbe girişimi gecesi, iktidarın bir numarasına cep telefonu tutmanız çok abartıldı. Sizi kahraman ilan ettiler. Oysa ki siz ödülü red etme cesareti gösterseydiniz, o zaman normal bir gazetecilik refleksi göstermiş olurdunuz. Gazetecilik, Madagaskar’da halef selef sokakta dans etmenin ötesinde bir şeydir… Ki ben bu dans sahnesini sevmiştim.
SİVİL HULUSİ BEY PEK BİR MAHÇUP
Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar, Hürriyet’de haberin yayınlanmasının ardından önce Başbakan bilahare Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmek durumunda kaldı. Her iki siyasi yetkilinin Akar’a ne söylemiş olduğunu kestirmek pek güç değil. Bu iki görüşmeden sonra Akar’ı, Ankara Havaalanında protokol salonunda, Erdoğan’ın sağında sivil kıyafetler içinde gördük. Cemali, yaramazlık yapmış, bilahare babasından papara yemiş 10 yaşındaki çocuk cemali görünümündeydi. Hele bir de Erdoğan, basın toplantısında, ‘Zaten Genel Kurmay Başkanlığı da bu konuda bir açıklamayı kendi sitesinde yayınlayacak’ deyince, Akar’ın konumu daha da belirgin hale geldi. Karargâhın rahatsızlığı aslında devam ediyor. Çünkü haberi tekzip edemiyorlar. Bakmayın siz ‘Hükümetle ordu arasında sorun yoktur’ demelerine. Mecburen öyle dediler. İhtilaf konusunda 7 maddenin hiç birinden dönüş yok, tekzip yok. Mesele galiba basit bir tefsir meselesi. Başlığa takılmış üniformalı arkadaşlar: ‘‘Yahu biz aslında 7 maddede rahatsızlıklarımızı tek tek anlattık, döktük. Ama ‘Rahatsızız’ demedik. Siz o başlığı atınca biz de haliyle rahatsız olduk’’ gibi bir durum var ortada.
Apoletliler artık medya sahibi değil. Biraz da bunun sıkıntısı var Akar’ın cemalinde.