Savaş döneminde gazetecilik

Propaganda, orta ve uzun vadede başarılı ve etkili olsaydı Hitler yenilmezdi, Brejnevvari iktidarlar devam ederdi. Medya, hakiki gerçeği değiştiremez ki...

Savaş. siyasetin silahlar ile devamı ise, savaşın bir başka boyutu/unsuru da propaganda. Savaşan taraflar, haklı/meşru/yasal olduklarını önce kendi kitlelerine sonra dış dünyaya kabul ettirebilmek için gerçekleri kendi lehlerine eğer, büker, bozar, abartır, küçümser ya da görmezden gelir. Çünkü, savaşı kazanmak için askeri ve siyasi güç yetmez, insanların gönüllerini/bilinçlerini/vicdanlarını da kazanmak gerekir.

Propaganda savaşında, en önemli mecra, medya. Hitler ve Propaganda Bakanı Göbbels, radyoyu ve yazılı basını aslında nispeten başarılı bir şekilde kullandı. Ne var ki, buna rağmen faşizm yenilmekten kurtulamadı.
Keza ABD, Vietnam Savaşı boyunca televizyonu, Amerikalıları ikna etmek için, yine belirli ölçüde başarılı bir şekilde değerlendirdi. Ancak sahadaki gerçek ağır bastığı için, dünyanın en büyük ordusu, ateş gücü ve teknolojisi çok kuvvetli olmasına rağmen, Vietnam'da fena halde yenildi.

Medyanın, propagandanın bir başka deyişle yalanın kaçınılmaz olarak yenilgiye uğradığı bir başka önemli örnek de SSCB'dir. Radyosu, Tvsi, Pravda'sı ve İzvetsia'sıyla en sıkı denetlenen medya, Moskova'daki bürokratik kiliğin çökmesini ve rejimin iflas etmesini önleyemedi.

Bu aralar bizim medyada hatta sola yakın kalemler arasında hem genel karamsarlık hem de medyanın gücünü abartan yazılara rastladığım için bu hatırlatmaya gerek duydum.

Efrin operasyonu konusunda varsın egemen Türk medyası milliyetçi-militarist propagandasını sürdürsün. Efrin'deki sivil ve askeri direnişin boyutu, Şam ve Tahran'ın yanısıra Washington ve Moskova'nın konumu, TSK'nın olası başarısını büyük ölçüde engelliyor. Başbakan Yıldırım, yabancı basından alıntı yapmayın demesine rağmen, global medyaya baktığımız zaman, Erdoğan'ın işinin ne kadar zor olduğunu kolaylıkla görebiliyoruz.

Umutsuzluğa, karamsarlığa düşme zamanı değil. Rojava ve Efrin halkı Kobane'den sonra Efrin'de yeni bir çığır açıyor. Bütün savaşlarda bombalanan yerleşim merkezlerinden önce siviller kaçıp oraları boşaltırken, Efrin, Kürdistan'ın dört bir yanından gelen binlerce insanı ağırladı. Bu olay bile başlı başına önemli bir başarı.

Ankara'nın uluslararası alanda Moskova dahil hiç bir müttefiğinin olmaması, harekatın süresinin uzaması ve Türk ekonomisinin bu devasa harcamaya uzun zaman dayanamayacağının bilinmesi de işin cabası.

Yine de harekatın okura/yurttaşa doğru bir şekilde aktarılması için gerekli bazı önlemler ile üç olumlu örnekten söz edeceğim:

Çok boyutlu çok aktörlü bir alanda, bu askeri harekatı kaçınılmaz olarak Türk, Kürt, Suriye, Tahran, Moskova ve Washington kaynaklarından izlemek gerekir. Sahadaki muhabirler ya da alandan gelen somut bilgiler tayin edici. Bugün internet sayesinde ve İngilizce de biliyorsanız saydığım kaynaklara ulaşmak çok zor değil. Bunlar, işin nispeten teknik ve askeri yanı. Doğru bir coverage ( İzleyip aktarma) için gerekli olan dürüstlük, minimum düzeyde vicdan, kamu çıkarı savunuculuğu ve en önemlisi barışçı perspektife sahip olmak gerekir. Zor bir konum ama, bir gazeteci, bir savaşı izleyip aktarırken, Türk, Kürt, Arap ya da Amerikalı değildir, sadece gazetecidir. Dolayısıyla milli, yerli, şoven reflekslerle değil sadece gerçeklerle ilgilenir. Bu gerçekler, mensubu olduğu milletin ya da vatandaşı olduğu devletin çıkarlarına aykırı olabilir. Gazeteci, kalemini, mikrofonunu, kamerasını taraflardan birinin çıkarına ya da ölü yaralı sayısına ya da kahramanlık menkıbelerine değil, sahadaki olgu ve olaylara odakladığında, görevini hakkıyla yapmış olur.

Kuşkusuz zor günlerden geçiyoruz. Savaşa karşı çıkanlar, barış talep edenler, savaşan tarafların doğru olmayan açıklamalarını ya da usulsüz uygulamalarını faş eden gazeteciler, aydınlar, dürüst insanlar teröristlikle ya da vatan hainliği ile suçlanabiliyor. Bu cesur insanlar hapisdeki meslekdaşlarının yanına gönderilme tehlikesi ile karşı karşıya. İşte böyle bir ortamda, gerçeği savunmak, izleyip aktarmak yani doğru gazetecilik yapmak için sadece akıl değil, cesaret de gerekiyor. Fikri hür vicdanı hür, kamu çıkarını savunan, ölüme karşı hayatı, savaşa karşı barışı savunan, aklından ya da gönlünden geçenleri değil gerçekleri izleyip yazmaya çalışan gazetecilerin işi zor.

Okurların/yurttaşların gelişmeler hakkında doğru bilgi sahibi olabilmeleri için tüm tarafların resmi açıklamalarını dengeli olarak yayınlamak şart. Barış döneminde olduğu gibi gazeteciler savaşta da üçüncü göz olmak zorundalar. Savaşan tarafların reklam/propaganda/halkla ilişkiler örgüt ve mekanizmaları zaten devrede. Siz gazeteci olarak onlardan farklı bir konumda ve görevdesiniz. Tek taraflı bir gazetecilik, kısa ya da orta vadede iflas eder. Gazetelerin, radyo ve televizyonlarla internet sitelerinin arşivleri var. Çatışmalar bitip savaş sona erince döner bakarız manşetlere, adı büyük bir çok medya kuruluşu mahcup olur hatta rezil olur.

Şimdi de üç olumlu örnek:
Önce bizden. Ümit Kıvanç, konuya ilgi duyanlar için son derece yararlı ve önemli bir çalışma yürütüyor. Titiz bir çalışma ile yerli ve yabancı basını taradıktan sonra, doğru bir perspektifle, üstelik de harita ve infografiklerle, bize oldukça karmaşık bir durumu, kolay anlaşılır bir şekilde anlatıyor/aktarıyor. Kuşkularımızı harekete geçiriyor. Soruşturmacı olmamızı teşvik ediyor. Kıvanç, gelişmeleri yakından izleyen bir gazeteci. Muhabirlik yapmadığı halde, uzaktan, masa başında da olsa, bize hem bilgi hem de perspektif sunuyor. Sahadaki muhabir, ancak bulunduğu sınırlı alanla ilgili bilgileri/gözlemleri aktarabilir. Sahadan uzakta, alana neredeyse kuşbakışı açısından bakabilen Kıvanç, bize genel manzarayı betimliyor. Savaş gibi siyasi-askeri-kültürel bir olayın hem özünü hem de ayrıntısını aktarması bakımından önemli.

İkinci örnek ABD'den. Benim Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Okulundan müdürüm Bill Kovach anlatmıştı. Vietnam savaşı döneminde New York Times'ın Washington bürosunda çalışıyor. Cepheye gitmek istiyor ama servis şefi buna izin vermiyor. İsrar ediyor yine göndermiyorlar. Bu sefer o da Vietnam'da savaşan askerlerin aileleri ile uzun söyleşiler ve röportajlar yapıp işin bir başka yanını dizi halinde yayınlıyor gazetesinde. Asker ailelerinin anlattıkları, çocuklarından gelen mektuplar, resmi makamlarla ilişkileri haber değeri olan konular.

ABD'de iken son örnek: Dünya basın tarihi açısından önemli bir olayı hatırlamakta yarar var: CBS'in efsanevi haber sunucusu (Anchorman) Walter Cronkite, 2. Dünya Savaşında asker olarak cephede bulunmuş bir gazeteci. ABD'nin en güvenilir insanı olarak biliniyor. Vietnam savaşı sırasında sahadan haber gönderen muhabirlerin haberlerinden haliyle kuşkulanıp 1968 Şubat'ında bizzat sahaya iniyor. Bir haftalık incelemeden sonra kendisi muhabirliğe başlayıp haber geçiyor. Ve son derece özenle seçilmiş kelimelerle mealen, ''Biz ABD'de Vietnam'da her şeyin çok iyi gittiğini, askerlerimizin demokrasi için Vietkong komünistlerine karşı çok iyi savaştığını sanıyorduk. Geldim burada gördüm ki, durum pek öyle değil. Bu nedenle bir an önce muzaffer edadan çıkıp, onurlu bir millet olarak barış müzakerelerine başlamalıyız''diyor. Bu haber dizisinden sonra ABD'de kamuoyunun büyük ölçüde tutum değiştirdiği söylenir. Yine Cronkite'ın bu haberciliği nedeniyle Pentagon, ''Vietnam savaşını medya yüzünden kaybettik'' fikrini savunmaya başladı.

Efrin harekatı umalım uzun sürmesin. Sürerse de bizim de Bill Kovach'larımız ve Walter Cronkite'larımız çıkar (mı?).

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi