Metin Yeğin
Savaş ve barış diyalektiği
Cartegena’da Kolombiya devleti ile FARC gerilla hareketi barış anlaşmasını imzalıyordu. 52 yıldır süren bir savaşın sonuydu. Mermiden yapılmış bir kalem vardı ellerinde. Beyaz elbiselerle geldiler törene, beyaz güvercinler uçtu gök yüzünde ve töreni izleyen herkes de beyazlar giymişti. Sonra imzaladılar anlaşmayı, devlet başkanı ve FARC gerilla lideri. Kalem uçlu mermi, Kolombiya’nın en azından bir parçasında da olsa, bir savaşı bitiriyordu. Bu kalem kılınmış mermi, havada hızla dönerek, bir şeyi parçalamak yerine, bir yeni hayatın başlangıcının simgesi miydi?
Kolombiya barışının imzalanmasıyla birden, hiçbir şey değişmedi. Hatta uzun süre, hiçbir şey değişmedi bile denilebilirdi. Barış anlaşmasından sonra 346 eski gerilla, para-militer güçler ya da faili meçhul! olarak öldürüldü.
Özellikle çevre hareketi liderleri, büyük şirketler tarafından organize edilmiş onlarca saldırıya maruz kaldı. Anlaşmanın maddelerinden biri olan, ölüm timlerinin-para-militer güçlerin tasfiyesi neredeyse hiç gerçekleşmedi. Hatta, gerillanın boşalttığı alanlarda daha da büyüdüler.
Dünyanın hiçbir yerinde içinden devlet geçmeyen bir uyuşturucu ticareti olamayacağı gibi, para-militerler yine bunun en önemli aparatlarından biri olarak var olmaya devam ettiler.
Barış anlaşmasıyla silah bırakan gerillaların bir kısmı, silaha yeniden sarıldı. Bunların içinde iki önemli komutan Jesus Santrich ve Iván Márquez bile vardı. Küba’da uzun süren görüşmeler sırasında bizim doğrudan tanık olduğumuz gibi kumandan Santrich birçok kez sürece itiraz etmişti ve hatta birkaç kez görüşmeden çekilmişti ama ve Iván Márquez bu sürecin sorumlu lideriydi. Ve bırakın itiraz etmeyi diğer arkadaşlarını anlaşmanın kesilmemesine ikna eden oydu. Bu yüzden çok ilginçti ki tekrar silaha sarıldı.
Doğrusu bu beni pek şaşırtmıyordu. El Salvador, Guatemala barış süreçlerini ve Meksika Zapatista ateşkes sürecini doğrudan takip eden biri olarak, Kolombiya barış anlaşmasının içinde çok büyük sorunlar taşıdığını düşünüyordum. Hatta Kolombiya dağlarında FARC son kongresinde, Farc’ın Genel Sekreteri Ricardo Teles’e bunu o kadar çok sordum ki bana ‘Biz dersimizi iyi çalıştık’ diyerek, sitem ederek kestirip attı ki onu da yıllardır dağlardan tanıyordum.
Bütün bunların üstüne ayrıca, mermi kalemle imzalanan barış anlaşması referandum da ret edildi. Bu hukuksal olarak bir şeyi değiştirmiyordu çünkü hakem ve imzacı devletlerle birlikte bir uluslararası anlaşma durumunda olduğundan, anlaşma ortadan kalkmadı. İmzanın hemen ardından iktidara gelen sağcı-faşist devlet başkanı İvan Duque anlaşmanın koşullarının önemli bir bölümünü ağzına bile almadı. Yani ortada neredeyse barıştan hiçbir şey kalmadı.
Bu tür bir yazı için uzun, Kolombiya barış süreci için çok kısa, bu girişten sonra şunu diyebilirim ki her şeye rağmen ‘barış’ yine de tamamıyla uçup, gitmedi.
Tarih bazılarının gördükleri, satır başlarıyla ilerlemiyor. Her savaş, katliam, baskı ve alçakça bir sürü şey, nasıl bir iz bırakıyorsa, her barış da bir iz bırakıyor. Bu yüzden son seçimlerde Kolombiya’da Gustavo Petro’nun devlet başkanı olması, bu barış anlaşmasının ve daha öncekilerin eseri.
Anlaşmayı imzalayan devlet başkanı Santos o gün; “…Burada sadece 50 yıllık bir savaşa değil, 70 yıllık şiddet politikasına son veriyoruz. Bu anlaşmayla savaştan bıkan Kolombiya’da başka savaş istemiyoruz. Yoksulluğun doğurduğu gerilla yerine bu topraklarda yeni bir şans doğuyor artık…” demişti. Bunun ardından ‘savaş bitmedi’ ya da ‘70 yıllık şiddet politikası sona ermedi’ ama bu barışın ne olursa olsun ‘yeni bir şans’ doğurduğu kesin.
Şu soruyu buraya bırakarak haftaya devam edelim; Kolombiya bizden çok mu uzak ya da bizim de böyle bir şansa ihtiyacımız yok muydu?