seçilirken iyiydi?

erdoğan, abd ve israil ile barışık bir muhafazakâr parti kurmaya çalıştığında ve bu sebeple milli görüş’ten ayrıldığında bu abd’nin habersiz olduğu bir karar değildi.

tahtakale’ye işi düşmüş, esnafla sohbet etmiş olanlar, "işler nasıl, piyasa ne durumda?" sorusuna, "valla bir kıpırdanma var ama henüz bize yansımadı" cevabının verildiğine şahit olmuştur. esnaflığın kuralıdır, hiç "işler çok şükür iyi" denmez. son bir yıldırsa esnaf gerçekten mağdur, mağduriyetleri, ellerinde grev gibi sermayeyi zorlayacak araçlar bulunmadığından, emekçilerin yaşadığı zorluklardan daha öne çıkartılıyor. ama bugün siyasal durumla ilgili de benzer bir cümle kurabiliriz, siyasette bir kıpırdanma olduğuna şüphe yok, bize yansımasa da.

kıpırdanmaların ilki cumhuriyet halk partisi’nden geldi. mehmet ali çelebi, hüseyin aksoy, özcan özel partiden istifa ettiklerini açıkladı. mehmet ali çelebi’yi gösterişli konuşmaların insanı olarak tanıyoruz; siyasette yararlı bir özellik. ama tabii tutarlılık da bir o kadar gerekli. partiden istifa gerekçelerini tartışmayacağım fakat örneğin altı ay önce, iki yıl önce olmayan, son zamanlarda ortaya çıkmış bir durum var mı bu gerekçeler arasında? açıkça söylenmeyen ama ima edilen, hdp’nin yerel seçimlerde chp adaylarını desteklemiş olması durumu sorunsa, gündeme biraz geç gelmedi mi? eğer gerekçesi abdullah gül’ün adının adaylık için telaffuz edilmesiyse, neden bu zamana kadar bekledi? bir diğer istifacı olan özcan özel, atatürk çizdiği yolda yürümek istediğini belirtirken hüseyin avni aksoy da, "türkiye seçeneksiz değildir. memleketimizde güneşli güzel günler yakındır," demiş. hangi seçeneği kastediyor acaba? ahmet hakan’ın çelebi’yi övgüleri ve muharrem ince’nin koşa koşa istifacılara destek vermesiyle de birleşince, zamanlama manidar yani kıpırdanmaya işaret ediyor. zaten ince, pazar günü, kendisi de chp’den istifa edeceğini açıkladı.

bir diğer hareketlenme, tabii ki saadet partisi yüksek istişare kurulu başkanı oğuzhan asıltürk’le cumhurbaşkanı erdoğan’ın yaptığı görüşme ve asiltürk’ün görüşme sonrası koşa koşa "müjdeyi" vermesi oldu; ittifakın bir şartı olarak istanbul sözleşmesi kalkacaktı! devam etmeden şunu söylemek zorundayım; bu harika bir açıklama. kimin tarafında durursa dursun oğuzhan asiltürk’ün itibarını düşürecek bir açıklama çünkü asiltürk geçen yüzyıldan sesleniyor. geçen yüzyıl derken zaman içinde sürekli ve mutlak bir ilerleme olduğunu söylemeye çalışmıyorum ama muhafazakâr, dindar ya da nasıl tanımlanırsa o seçmeni erkeklerden ibaret, o seçmenin parçası olan kadınların da sadece başörtüsü meselesine odaklanmış, şiddet görmeyi makul sayan insanlar olduğu varsayımı geçen yüzyıldan kalma. oysa istanbul sözleşmesi’ni bizzat akp’li ve saadet partili kadınların desteklediğine dair bolca veri var çünkü her kadının bu sözleşmeye ihtiyacı var! asiltürk, o kadınları kaybederek milli görüş’ün manevi lideri olma sıfatını bakalım ne kadar sürdürebilecek.

tayyip erdoğan zamanında gömleğini çıkarttığı milli görüş’ün manevi lideriyle konuşma ihtiyacını neden ve nasıl duydu konusuna girmiyorum, bunu hepimiz tahmin edebiliyoruz. sayın cumhurbaşkanı, bugünlerde azın çoğun hesabını yapmadan, cumhur ittifakı'nı ya da ittifak içindeki gücünü genişletmeye çalışıyor. saadet tabanıyla ilgili iki farklı iddia var, biri bu insanların cumhur ittifakı’na mesafeli olduğu, bir diğeri de chp’den rahatsızlık duydukları. fakat hatırlarsanız, saadet partililer chp listelerinden seçildi, diyelim ki gerçekten mevcut, bu rahatsızlığın da tam şu anda dillendirilmesi biraz tuhaf değil mi! yine manidar bir zamanlama.

bir parantez açıp şunu hatırlatmak isterim: tayyip erdoğan, abd ve israil ile barışık bir muhafazakâr parti kurmaya çalıştığında ve bu sebeple milli görüş’ten ayrıldığında bu abd’nin habersiz olduğu bir karar değildi. yalnız da değildi erdoğan, "hizmet hareketi" partinin yanında ve içindeydi. herkesin birbirini fetöcü olmakla suçladığı bu toz duman içinde bunları unutmamak gerekir.

bütün bu kıpırdanmalar neyin alameti? tabii ki erken seçimin. "seçime daha iki yıl var, ittifak görüşmeleri için henüz erken" gibi cümleler, tabii ki seçmeni son âna kadar oyalamak, çaresiz bırakmak ve politikaların değil, simgelerin ve kişilerin karizması üzerinden karar vermelerini sağlamak için. bunun çeşitli sonuçları var.

yeni bir seçim, gündemin yoksulluktan seçime kayması demek mesela. geçmiş seçimlerde olup bitenin kuru gürültüye getirilip unutturulması demek. yalanlar, yalanlar yalanlar demek. ve en önemlisi, provokasyonlarla, simgelerle iktidarın halkı yoksullaştıran politikalarının unutturma çabalarının katmerlenmesi demek. yapılacak çok iş, söylenecek çok şey olacak. acaba meclis'in ve türkiye’nin üçüncü büyük partisi bu sürece, hitap alanı geniş, sözü sağlam, güçlü bir medyayla girse daha mı iyi olur?

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi