Mehmet Altan
Seri katil
İliç'te toprak altında kalan 9 işçi, AB üyesi bir ülkenin vatandaşı olsalardı bu korkunç cehennemin cenderesinde kalmamış olacaklardı.
Çünkü AB daha 2010 yılın siyanürle altın aramayı yasakladı.
Türkiye neden yasaklamadı?
İnsanına gözünü kırpmadan kıymanın sebebi nedir?
xxxxxx
İliç'de nelere mal olacağını henüz öngöremediğimiz çoklu katliamın şokuyla 2007 yılındaki iş kazalarının peşine düştüm. O dönemin gazetelerini taradım.
Toplu bir bilançosuna 2008 yılındaki bir gazetede rastladım:
"Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) istatistikleri, alınan önlemler ve yapılan denetimlere rağmen iş kazaları ve meslek hastalıkları vakalarının arttığını ortaya koydu.
Türkiye'de 2007 yılında 80 bin 602 iş kazası meydana gelirken, 1208 meslek hastalığı vakası belirlendi, 1044 işçi yaşamını yitirdi.
Türkiye'de 2006 yılında iş kazası sayısı 79 bin 27, meslek hastalığı vakalarının sayısı 547'dü. Buna göre meslek hastalıklarındaki artış yüzde 110 oldu. Bu artış nedeniyle 2007, son 10 yılda en çok meslek hastalığı bulgusuna rastlanan yıl oldu.
Geçen yıl iş kazalarının yüzde 82.7'si KOBİ'lerde meydana geldi."
Xxxxxxx
2007 yılında artan iş cinayetleri 2008 yılında azmanlaştı.
Tam 16 yıl önce yazdığım "Reşoları, Memoların İnterneti" başlıklı yazım şöyle başlıyordu:
"Tuzla tersanelerinden neredeyse gün sektirmeden gelen ölüm haberleri sıradanlaştı. Selahattin Aslan Tersanesi'nde montajcı olarak çalışan 24 yaşındaki Hasan Köse...
15 Şubat Cuma günü bir geminin temiz su tankına girdi...
Bu son girişiydi.
Tankın montaj işlemi için bir arkadaşı ile çalışmaya başlayan Köse'nin kullandığı oksijen kaynağından sızan gaz depoyu doldurdu...
Tankın içinde biriken gazın patlamasıyla ağır yaralanan Köse, Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı... Vücudunda yüzde 80 oranında yanık olduğu belirlenen Köse, yanık tedavisi için Yavuz Selim Devlet Hastanesi'ne nakledildi...
3 gün yoğun bakımda kaldı... Kurtarılamadı.
Tuzla tersanelerinin aldırmazlıkla izlenen dramının ardında bir vahşet var.
Tutunamayanların çaresizliğinden zenginlik çıkarma vahşeti."
xxxxxx
Hasan Köse'nin kan donduran trajik ölümünden iki hafta sonra, 31 Ocak 2008'de Davutpaşa'da ruhsatsız bir maytap atölyesinde meydana gelen patlamada da 21 kişi öldü, 115 kişi yaralandı.
Patlamayla ilgili davada "tanık" olarak dinlenen zabıta görevlileri, söz konusu atölyeyi hiç denetlemediklerini itiraf ettiler.
xxxxxx
Maytap atölyesindeki patlamada yakınlarını kaybedenler ve patlamadan yaralı olarak kurtulanlar uzunca bir süre seslerini duyurmaya çalıştılar.
Duyuramadılar.
xxxx
2008 yılında İstanbul'un göbeğinde meydana gelen katliamın davası 2023'de son buldu.
Hiçbir gerçek sorumlu yargılanmadı.
Yargılananlar da yatarı olmayan cezalarla korundu.
Xxxxx
Davutpaşa'da "ruhsatsız" ölenler...
Tuzla'da ölüm tersanelerinde yananlar...
Bahçelerde çalışmak üzere Güneydoğu'dan Karadeniz'e giderken trafikte hayatlarını yitirenler...
O insanları hatırlayan var mı?
Cinayet ve katliamları anımsayan ya da anımsatan var mı?
Bu cinayetlerin önüne geçecek olan AB mevzuat dosyasının neden açılmadığını soran var mı?
Xxxxxx
Geçenlerde de yazdım...
"Kamu görevlileri yargıya hesap vermiyor.
Bu cezasızlık, katilleri koruyan bu anlayış, cinayet ekonomisine binlerce kurban verilmesi için zemin oluşturuyor.
Ölmek istemiyorsak bu cinayet ekonomisine dur demek gerekiyor.
Nasıl mı?
Öncelikle katilleri ortaya çıkarıp yargılayarak...
Sonra da AB standartlarında binalar yaparak, AB standartlarında çalışma şartları oluşturarak, AB standartlarında madencilik mevzuatı hazırlayarak.
Ama Türkiye bu yolu hiçbir zaman tercih etmiyor.
Vatandaşlarını ölümün eline bırakmak nedense eskiden beri bu ülkenin yöneticilerine daha uygun geliyor."
Xxxxx
İliç'te 9 insanımız "çöken bir dağın" altında kaldı.
Doğa çok uzun zaman kendine gelemeyecek kadar ağır zehirlendi.
Bütün bu ölümler birbirinden bağımsız cinayetler değil.
Bir seri katilin kurbanı bütün bu insanlar.
AB standartlarını bile isteye reddeden bir açgözlülükle aldırmazlığın öldürdüğü insanlar bunlar.
Başta da söyledim, AB üyesi bir ülkenin vatandaşı olsalardı yaşayacaklardı.
Bu topraklarda doğdukları için öldürüldüler.
Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.