Mehveş Evin
‘Şifreli ve kontrolsüz haberleşmek’ için Seher!
Ünlem işaretinin yerine pekala gülücük veya dil çıkaran emoji hayal edebilirsiniz. Zira Diyarbakır Cezaevi İdaresi, HDP’nin tutuklu eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘Seher’ adlı kitabını yasaklamasının gerekçesini şöyle açıklamış:
"Ders kitabı olmadığı, şifreli ve kontrolsüz haberleşmeye yol açabileceği..."
‘Seher’le birlikte dokuz kitap daha, aynı gerekçeyle tutuklu DBP’li Hizan Belediye Eşbaşkanı İhsan Uğur’a verilmemiş.
Geçenlerde de Demirtaş’ın hesabından atılan tvitlerden şüphelenilip cezaevinden tvit attığı sanılmış ve hücresi aranmıştı. Çok şükür görevliler, hücrenin penceresine yuva yapan serçeleri sorumlu tutmadı. Eh, bu geniş hayal gücüyle (!) onu da yapabilirlerdi...
Ne yapsınlar? Demirtaş’ın portrelerinden, özellikle de kadınların uğradığı haksız şiddeti/ayrımcılığı anlattığı hikayelerinden oluşan ‘Seher’den nasıl korktularsa, böyle bahanelerle yasaklamaya çalışıyor garipler.
Hal böyleyken, bazen gülümseyerek bazen içim burularak okuduğum ‘Seher’i bir de ‘şifreli ve kontrolsüz haberleşme’ unsurları açısından incelemeye karar verdim.
Bakınız, dev hizmet veriyoruz: Kitabın şifrelerini ve gizli haberleşme unsurlarını bir bir çözeceğiz!
YAZAR BU PARAGRAFTA NE DEMEK İSTEDİ?
- Karınca kolonisinin muazzam işbirliğine dayalı azimli çabaları yaşama sevinci veriyor insana. Kesintisiz bir mücadeleyi coşkulu bir tempoda yürütüyorlar. Cezaevinin kasvetli köşelerinde sessiz sedasız, görkemli bir yaşam inşa ediyorlar. (İçimizdeki Erkek, S.13) Azimli çaba? Yaşam sevinci? Görkemli yaşam inşası? Evet, bunlar çok, ama çok ‘tehlikeli’ sözler... Ancak şifre olabilir!
- Kocası bir tokatla yere yıktı Sultan Ana’yı, ‘Çekil şurdan’ diyerek küfürler savurdu. Yerden kalkmadan ayaklarına atıldı kocasının, yalvardı, dövündü, paralandı, ama kar etmedi, bana mısın demedi kocası... Seher’in yüzüne bile bakmadan eliyle kapıyı gösterdi. Başını öne eğip kapıya yürüdü Seher. (Seher, s.30)
Yazar bu paragrafta acaba ne demek istedi? ‘Kontrolsüz haberleşmenin’ bir parçası olarak, Seher acaba kimi sembolize ediyor? Kimi ha, kimi? - ‘Kızılay’da gösteri var galiba, gaz atmışlar, kokusu buraya kadar geliyor. Gözlerim yanmaya başladı, nefes almakta zorlanıyorum giderek. Etrafımdaki herkes boğulacakmış gibi öksürüyor, sağa sola kaçışıyorlar. (...) Birden kafama sert bir darbe indi, kafam ikiye yarıldı muhtemelen, yere düştüm, boğuluyorum bir yandan. Evet, buraya kadarmış anlaşılan. Tamam da, niye ölüyorum ben şimdi? Kim öldürüyor beni?’ (Temizlikçi Nazo, S. 39).
Gaz mı atmışlar? Kim atmış? Öldürmek mi? Haşa! Bu satırlarda güvenlik kuvvetleri rencide ediliyor. TC polisi gaz atmaz, öldürmez, sever, okşar...
BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL!
- ‘İçimden, ‘Söyle Nergis, seni ne çeşit seveyim?’ Diye geçirdim. Psikopatın mı olayım, ismini göğsüme jiletle mi kazıyayım? Daha bir kerecik bile elini tıtmamışken tokalaştığın her erkeğin elini kırayım. Okul çıkışında kapıda dikileyim, sana musallat olayım. Kolundan çekip ‘Gel takılalım senle’ diyeyim, araya giren arkadaşlarının suratına kafayı gömeyim.’ (Bildiğiniz Gibi Değil, S.52) Kitabın bu bölümünde verilen mesaj anlaşılamamıştır. Ama sırf bu yüzden daha büyük tehlike arz etmektedir.
- ‘Hüseyin’in Berfin’e olan sevdası da kaçaktı, çocuktu, güvencesizdi. Köyden çıktığından bu yana iki gizli mektup yazmıştı Berfin’e. Aslında mektupları doğrudan Berfin’e yazamadığı için kendi kız kardeşi Zeliha’ya göndermişti. (..) Durumdan kimse şüphelenmesin diye hep üstü kapalı yazmıştı mektupları. Bir tek her mektubun sonuna eklediği ‘Kara gözlere selam olsun’ cümlesine güveniyordu.’ (Kara gözlere selam olsun, S.63)
İşte bu! Şifre ‘kara gözlere selam olsun’! Üstü kapalı yazılan mektuplar, kimse anlamasın vurgusu... Evet evet, bu kitapta kesin bir gizli haberleşme var ama ne? - ‘Dışarıdaki (daha doğrusu dışarıda olduğunu zanneden arkadaşlar) benden son bir öykü daha istediler. Ben de dedim ki ben tutuklandığımdan beri mektup okuma komisyonu bunalıma girdi. Benim yüzümden karın tokluğuna, ‘köle gibi’ çalışıyorlar.’ (Cezaevi Mektup Okuma Komisyonuna Mektup, S. 70)
Bize köle demiş! Daha ne olsun? Yasaklayın lan bu kitabı!!!
İşte böyle sevgili okur. En güzeli alın kitabı, Selahattin Demirtaş’ın öykülerine bir bakın, ne göreceksiniz. Şifreler, gizli haberleşmeler, karanlık işler mi? Hırsızlık mı, haksızlık mı? İnsanlık mı, toplumsal cinsiyet sorunları mı, fakirliğin ezici ağırlığını mı?
Selahattin Demirtaş, iyi ki yazdınız bu kitabı. Ama söyleyim başınız dertte. Cezaevi yetkililerinin biçare çabaları nedeniyle değil, sizden daha çok öykü yazmanızı ve bir an evvel özgürlüğünüze kavuşmanızı bekleyen sevenlerinizden ötürü...