Özgün Enver Bulut
Şiire dair
Şiir, bugün kitapçı raflarında küçük bir yere sahip olsa da hâlâ varlığını sürdürmekte ve varlığını bu şekilde devam ettirmektedir. İnternet ortamında şiir paylaşımları yapılmakta ve zaman zaman şairin ismine bakılmadan kopyala yapıştır yöntemiyle, yanlış da olsa bu paylaşımlar insanlara ulaşmaktadır. Sosyal medyadaki paylaşımlara bakınca, şiir kitapları ve kitapçılardaki raf ilişkisini anlamakta güçlük çekenlerdenim. Öyle ya, bu denli sevilen, izlenen ve şairlerin yüceltildiği bir ortamda şiir raflarının daha geniş ve şiir kitaplarının peş peşe basılması gerekmez miydi? Üzücü olan kopyala yapıştır sisteminin devrede olması ve beş dakika sonra şairin de şiirin de unutulmuş olması gerçeğidir.
Dağıtım anlamında da ciddi sıkıntılar yaşanmakta ve yük şairin omzuna binmiştir bir anlamda. Bu da sağlıklı bir yol olmayıp, eş dost arasında bir dolaşım demektir. Şiiri ileri götüren bir seçenekten öte, şiirin değerini düşüren bir yöntemdir. Yazanı çok, okuyanı az bir serüvene doğru gidilen yolda, kaymalar, kırılmalar yaşanmakta ve şiir ağır aksak da olsa yoluna devam etmektedir her şeye rağmen. Gençlerin enerjisi ile bir şekilde yol böyle böyle akmakta ve iklimsel kuraklık gibi bir dramı yaşamaktadır şiir cephesi. Ya da kuraklığın dokunduğu ilk yerdir edebiyat ortamında demek belki daha doğru olacaktır.
Bu nasıl bir kaymadır ki şiiri bu kadar daraltmış, şairi küstürmüş; şaha kalkmasını, dörtnala gitmesini engellemiş ve engellemekle kalmayıp, yerleştiği zemini altından çekip almıştır! Artık altı boş bir şekilde yuvarlanan ve artıklara çarpa çarpa yoluna devam eden bir şiir vardır. Herkesin farklı köşesinde yer aldığı, batmak üzere olan bir geminin ne zaman batacağını izleyen çaresiz insanların arasına karışmış bir şair topluluğu vardır ve şiir bu ellerden derman beklemektedir. Acı ve şaşkınlıktan şok geçiren insanların arasında bir şey yapmadan, kendi iç dünyalarına ağıt yakan bir topluluktan söz ediyorum. Güven duygusunu kaybetmiş, korkuya yenik düşmüş bir topluluğun şiiri taşıdığı yer neresi olabilir?
Durum böyleyken, mevcut şiir ve edebiyat dergilerine bakıldığında epeyce şiir yayınlandığını da görmek mümkün. Gerçi dergi tirajlarında çok önemli bir satış rakamıyla karşılaşmak mümkün değildir. Ancak dergisiyle, şiir kitabıyla, şairi ve şiire inanan okuruyla düşe kalka yoluna devam eden şiirin, neden bu halde olduğunun yanıtını ararken; kuşkusuz siyasal atmosferin ülkeyi götürdüğü konjonktürü de unutmamak gerek. Herkes herkese benzemekte ve korku rüyalarına esaret olarak düşmektedir.
Altmışlı yıllarda başlayan sol yükseliş beraberinde sanat ve edebiyata olan ilgiyi arttırmış, dönemim devrimci gençleri, şiir, roman, öykü, eleştiri türü ürünlerle iç içe oldukları gibi, tümünden ürünler de ortaya koymuşlardır. Halkın da bu yükselişe ortak olması ile edebiyat epeyce bir kitleyle buluşmuş ve kuşak yazarları ortaya çıkarmıştır. Şiir doğal olarak dünyadaki gelişmeleri izlemiş, devrimlerin etkisinde kalmış ve yüzünü o devrimlerin yaydığı dalgalara çevirmiştir.
Şiirin içinde bulunduğu durum bana göre hep bu haldedir. Evinin içini göremeyip, evindeki sorunları okuyamayıp, kendi topraklarındaki bereketi anlamayıp, daha doğrusu anlamak istemeyip, diğer coğrafyalardaki sömürüyü, haksızlığı kendine dert edinmiş bir şiirden söz ediyoruz. Ülkede dünya kadar sorun varken, gözler başka yerlere çevrilmiştir. Dün de böyleydi, bugün de. Yakıcı ve acı bir durumdur. Çaresizliğin ve korkunun bulaştığı insan kitlelerinden ayrılmayan bir şair portresidir karşımızda duran. O halde bugüne gelme vaktidir.
Kaymanın diğeri, şiir eleştirisinde ve şiir tanıtımları yapan, şiir seçkileri düzenleyen, yılın değerlendirmesini yapanların tavırlarındadır. Bana göre şiir eleştirmeni de kalmamıştır ya, orayı geçiyorum şimdilik. Eleştiri yerini sövgü ya da övgüye bırakmıştır. Var etmek ve yok saymak üzerine kurulu bir karalama defteri eskizleridir yazılanlar. Edebi değeri olmayan, daha çok bilgiçlik taslayan, bol alıntılı, çok şey bilirim tavrıyla oluşturulan metinlerdir bunlar.
Birebir sohbetlerde eşitlik, özgürlük, adalet duygularından söz etmek sadece marifet olarak, yaka kartı olarak durmaktadır. Pratikte ise bunun adı taraftarlık olarak yansımakta, değerlendirmeler tamamen dostane ilişkiler üstünden yapılmaktadır. Bu durumda yapılan işin adı methiyeler düzmekten başka bir şey değildir. Arkadaşının kitabını yılın en iyi şiir kitabı olarak sunmak, şiirin mecrasının nerelere doğru gittiğinin göstergesidir. Ne yazık ki artık yapılan budur. Yanına da ‘gelenek ve modern şiir arasında köprü kuran, dili ustaca kullanan’ dendi mi, zemin sağlamlaştırılmış olmaktadır. Neredeyse ödül verilen her şiir kitabı için aynı değerlendirmeler ve aynı gerekçeler sıralanmaktadır. Ödül alan şaire haksızlık olarak anlaşılmasın bu cümlem. Gerekçeyedir tamamen. Artık farklı bir gerekçeye dayandırılsın ödül nedenleri. Şaire ve şiirine dair iki cümle kurulsun. Şaire haksızlık ve yükten başka bir değer katmıyor.
Şiirin hallerine dair yaşanan sıkıntılardan biri de şairin ideolojik ve politik duruşundaki savrulmadan kaynaklanmaktadır. Şiirin ideolojik ve politik bir dilinin olmaması gerektiğini düşünen şairler, olmayan eleştirmenler, kendini edebiyat kuramcısı sananlar bugün yine meydanlardadır. Her baskı döneminde kesintisiz olarak ortaya çıkarlar. Siyasal arenanın ise dişe dokunmayan bölgesinde vakit geçirerek, ulusalcı bir reflekse dahil olmak gibi bir duruşu ilericilik olarak anlatırlar. Oklarını çevirdikleri yer de kendini solcu, sosyalist, devrimci olarak ifade eden şairlerdir. Başka hesapları yoktur. Bunların şahsında Marksist estetiğe saldırırlar. Kimsenin bilmediklerini sandıkları’ imge’ kavramını yeniden pazarlarlar. Kimsenin imgeye karıştığı, ettiği, tuttuğu da yoktur bu arada. İkinci Yeni etrafında bir şiir tarihi oluşturmak istemektedirler. Kimsenin İkinci Yeni’yle de derdi yoktur. Yapılan 50’li yılların çile çeken şairlerini temizleme ve genç şairlere gidecekleri yolun adresini gösterme uğraşından başka bir şey değildir.
Şiiri daha iyi bir yolculuğa çıkarmak için geminin batmasını beklememek ve karadan bu batışı izlememek şairin biricik tavrı olmalıdır. Onun için şair, korkuya teslim olmamalı ve bir yerlere dokunmalıdır. İnsanlık tarihi aslında kanın tarihidir. En masum, en mazlum toplumların tarihinde bile kan vardır. İnsanların birbirlerinin kalbini sökmeden doğru olanı sahiplenmek, doğru olanı söylemek zamanıdır. Bugünün şiiri hala İkinci Yeni üstünden yürüyorsa, günümüz şiirine de haksızlık yapıldığı görüşündeyim. Evimizde olanı görmeden, öfkedaşların ellerindeki baltayı, gözlerindeki öfkeyi görmeden yazılan her şey, tozu önüne katıp gelen bir fırtınada, çamaşır ipine asılan çamaşır kadar temiz kalacaktır.