sıradaki gelsin

dilşat aktaş’ın tdk’ya karşı kazandığı dava, 'kadın mı, kız mı'nın rövanşı bence. hiç kimsenin rıza dahilindeki cinsel pratiğinin sorgulanmayacağı, yargılanmayacağı günlerin habercisi.

geçenlerde, facebook’ta, 1968 yılından, bir öğrenci eylemi fotoğrafı gördüm. fotoğrafta yirmi kadar insan vardı, heyecanlılardı, kararlılıkları yüzlerinden okunuyordu ve içlerinde hiç kadın yoktu. bir tane bile… bu hal 1970’li yıllarda çok az da olsa kırıldı. sonra kadın hareketi geldi, şimdi çoğu eylemde, toplantıda kadınların sayısı erkeklerden fazla oluyor. bu kadınların, cesareti, bilinci, azmi, yaratıcılığı daha özgür, daha eşit bir gelecek için verilen mücadeleye büyük bir katkı sağlıyor. işte geçen hafta 10 arkadaşıyla birlikte gözaltına alınan halkevleri eşbaşkanı dilşat aktaş da bu kadınlardan. kadınların siyasal mücadelede hak ettikleri yeri almasında büyük payı olan pozitif ayrımcılık uygulamaları olmasa da, yani eşbaşkan olmasa da başkan olacak bir kadın; tıpkı selefleri gibi.

onu metin lokumcu’nun ölümünü protesto etmek için tankın üzerine çıkmasından hatırlarsınız. polisin kalçasını kırdığını, hastanede yatarken, "kadın mı, kız mı bilemem," ifadesine maruz bırakıldığını… 

biliyorsunuz, dilşat gözaltındayken, tdk’ya karşı açtığı davayı kazandı. daha önce, halkevleri genel sekreteri olduğu sırada, 2015 yılında "müsait", "boyalı", "yollu" ve o güzelim "serbest" kelimelerinin kadınları iffetli ve iffetsiz olarak ayırmak için kullanılan anlamlarının tdk sözlüğünden ve internet sayfasından kaldırılması için başvurmuş ancak tdk başvurusunu reddetmişti. bunun ardından avukatları sevinç hocaoğulları, sevgi dutar ve selin nakıpoğlu aracılığıyla ankara 6. idare mahkemesi’nde ret işleminin iptali davası açtı. ve ankara 5. idare mahkemesi, tdk’nın işleminin iptaline karar verdi.

kararlılıkta dilşat’tan aşağı kalmayan avukatı selin nakıpoğlu, "biz dava vekilleri olarak, kadın erkek eşitliğinin temel hak olduğu noktasında ve toplumsal cinsiyet ilişkileri açısından verilen kararı memnuniyetle okuduk. müvekkilimiz laiklik, laik eğitim, kadın erkek eşitliği, hak, adalet dediği için günlerdir gözaltındadır. ona bu karar hediye olsun," demiş.

bu kararı sansür, bu mücadeleyi de sansür için verilmiş bir çaba olarak görenler olduğunu duyuyoruz. şükür sayıları az. şükür, örneğin bir çocuğun, tdk sözlüğünde, "esnaf" kelimesinin anlamını aradığında, "kötü yola sapmış olan kadın" tanımıyla ve "esnaftan bir kadın" örneğiyle karşılaşmasını uygun görenler en azından yüksek sesle konuşmaya çekiniyor. (bir yetişkin olarak bu davaya kadar böyle bir kullanımdan haberdar değildim.) tdk’nin sözlüğünde, kadınların cinsellikle olan ilişkisini –para karşılığı yapmak, çok istemek, istemek, partner konusunda seçici olmamak, birden fazla partnerle aynı dönemde birlikte olmak istemek...- tanımlayan kim bilir kaç kelime var. ama partner konusunda seçici olmamak, hep seks istemek erkekliğin olağan sonuçları olarak görüldüğü için adı yok, birden fazla partnerle aynı dönemde birlikte olmanın dinen uygun olduğunu izaha doyamayan erkekler için de özel bir ad yok! argo bir dilin en canlı, en eğlenceli bahçesidir ve kadınları küçümseyip, erkekleri yüceltmeden de pekala çiçeklenebilir.

dilşat aktaş’ın açtığı dava, aslında bir mücadele hattının da örneği. bizim birçok hedefe ihtiyacımızın olduğunu fark ederek ilerleyen bir hat: üretim ilişkilerini değiştirecek köklü bir dönüşüm ihtiyacının bilincinde olan, bugünkü iktidarla derdi bulunan ve ama değiştirmeye bugünden başlamanın imkânlarını da arayan bir hat. büyük hedeflere gözünü dikip küçük zaferleri ıskalayanlardan da, günlük mücadeleyle yetinenlerden de ayrıldığı nokta bu.

dilşat aktaş’ın tdk’ya karşı kazandığı dava, "kadın mı, kız mı"nın rövanşı bence. hiç kimsenin rıza dahilindeki cinsel pratiğinin sorgulanmayacağı, yargılanmayacağı, birine rızası dışında yaklaşmanın suç ve ayıp sayılacağı günlerin habercisi. böyle şeylerin tarihe gömüldüğü bir dünyaya dair ümidimizin gerekçesi.

"sivil öldürmek istesek cihangir’den, etiler’den başlarız!" diyen akit tv sunucusu ahmet keser’in serbest olduğu ülkede, halkevciler sosyal medya paylaşımları sebebiyle gözaltına alındı. "sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlardan dolayı gözaltına alındı" ifadesinin, "bu ara onlara sardırdık"tan başka anlamı olabilir mi? dilşat ve arkadaşları çarşamba günü mahkemeye çıkartılacaklar. serbest bırakılmaları gerekir demiyorum, niye oradalar ki zaten!

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi