Sırrı Sakık: İktidar Kürtler üzerinden siyaseti dizayn etmeye çalışıyor

Kürt siyasi hareketinin tecrübeli isimlerinden Sırrı Sakık 'Alfabede hiçbir harf kalmasa bile biz dışardan harf satın alırız, yeni partiler kurarız ve demokratik siyaseti büyütürüz' dedi.

+GerçekTV’de yayınlanan Alin Ozinian’ın Sınırsız programının konuğu Kürt siyasi hareketinin tecrübeli isimlerinden Sırrı Sakık oldu. "Alfabede hiçbir harf kalmasa bile biz dışardan harf satın alırız, yeni partiler kurarız ve demokratik siyaseti büyütürüz" diyen Sakık, bağlı olduğu siyasi hareketin dününü ve bugününü anlattı. HDP’nin kapatılması söylemi, seçim süreci ve gündeme dair birçok değerli açıklamada bulundu.

90’lı yıllarda uygulanan politikaların bugün birebir uygulandığını söyleyen Sakın, daha önce kapanan partilerden bahsetti."Ucunda tutuklama, sürgün, ölüm ne olursa olsun. Bu topraklarda bu halklar özgür olmadığı müddetçe, bedeli ne olursa olsun biz bu bedeli ödeyeceğiz ve bu halkları özgürleştireceğiz" diyen Sakık, tüm bunlara rağmen demokratik siyasette bir tek geri adım atmadan mücadelenin büyütüleceğini vurguladı.

90’lardaki mücadeleden bugüne nasıl bir yol alındı?

Demokratik siyasetin ilk şekillendiği dönemler 1991 yılı. Halkın Emek Partisi (HEP) kuruldu. HEP ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ittifak yapıp 1991 seçimlerinde büyük bir ittifak kurup parlamentoya geldik. O dönemden beri Kürtler demokratik siyasette gün yüzü görmediler. Her gün tutuklanmadan tutun, sürgünden ölüme kadar bütün süreci yaşadık.

Bugün de aynı şeyler yaşanıyor, 90’lı yıllarda da aynı şey yaşanıyordu. Cezaevi süreci başladı, siyaset yasağı başladı. 1994 yılında bir grup arkadaşımız biz cezaevindeyken yurtdışına gittiler. O gün bugündür hala dönemediler. Büyük sürgünler yaşandı. O tarihte, o coğrafyada 3500 köy yakıldı. 20 bin faili meçhul insan öldürüldü. HEP kurulduğunda Vedat Aydın ile başlayan bir katliam süreci başladı. Urfa İl Başkanımız Muhsin Melik, ağabeyim Abdulsamet Sakık, milletvekilimiz Mehmet Sincar öldürüldü. O kadar çok öldürülen arkadaşlarımız var ki birçoğunun ismini bile bilmiyoruz.

Böyle bir mücadele sürüyor; Kürt partileri kapatılıyor, Kürtler tutuklanıyor, yerine kayyumlar atanıyor ama demokratik siyasette bir tek adım geri atmadan mücadeleyi büyütmeye çalışıyorlar. 90’lı yıllarda uygulanan politikalar bugün birebir uygulanıyor. Daha önce kapanan 8-9 partimiz var. Bu bedellerden sonra HDP güçlendi ve halkın büyük bir umudu oldu. Şimdi biz bu umudu hep birlikte büyütmeye çalışıyoruz.

‘BİZ DEMOKRATİK SİYASETTEN GELİYORUZ, DAĞ KADROSU DEĞİLİZ’

Uzun yıllardır duyduğumuz bir devlet söylemi var: "Kürtler dağı bıraksınlar, gelsinler ovada siyaset yapsınlar." Ama sizin de belirttiğiniz gibi Kürtler siyasete soyunduğu zaman da partileri kapatılıyor, bedeller ödemek zorunda kalıyorlar. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Kürtler, Türk devletinin istediği şekilde siyaset yapmıyor mu?

Biz demokratik siyasetten geliyoruz, dağ kadrosu değiliz. Demokratik siyasete inanmışız ve uzun yıllardır bu mücadeleyi büyütmeye çalışıyoruz. Ama onlar bunu görmek istemiyorlar. Türkiye’de mevcut siyasi partiler ne yapıyorsa bizim de aynısını yapmamızı istiyorlar. Bugün Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı bir araya gelebiliyor ama Türkiye demokrasi güçleriyle bir araya gelmek gibi bir dertleri yok.

90’lı yıllarda Kürt coğrafyası yıkılıp yakılıyordu. Her gün onlarca insan öldürülüyordu ve bize diyorlardı ki "Sesinizi çıkarmayın, bunu görmeyin. Gelin, parlamentoda bulunun, vekil olun, parlamentonun nimetlerinden faydalanın." O günden beri biz halkımıza vaat ettiğimiz o sözleri yerine getirmeye çalışıyoruz. Ucunda tutuklama, sürgün, ölüm ne olursa olsun. Bu topraklarda bu halklar özgür olmadığı müddetçe, bedeli ne olursa olsun biz bu bedeli ödeyeceğiz ve bu halkları özgürleştireceğiz.

Türkiye temel sorunlarını çözmediği için Türkiye böyle ciddi bir sıkıntıdan, ciddi bir krizden geçiyor. İktidarların böyle bir derdi olmadığı için HEP’e yaptıklarını bugün, mevcut siyasal oluşuma da yapmaya çalışıyorlar. Bizim derdimiz sadece vekil veya belediye başkanı olmak değil. Onu anlamak istemiyorlar. Biliyorlar, haklı bir mücadelenin neferleriyiz ve bu mücadelenin bedelini ağır bir şekilde ödüyoruz.

‘ÜÇÜNCÜ YOL DİYORUZ’

Bazı sağ partilerin AKP’yi aratmayan bir Kürt düşmanlığı, bir HDP düşmanlığı var. Diğer taraftan da HDP’nin ittifak çağrılarına solun bazı kesimlerinin çok ölçülü davrandığına; kendini HDP ile hiçbir şekilde yan yana koymak istemeyen bir tavırda olduklarını görüyoruz. Kürtlerin taleplerinizden ne anlıyorlar ki belirli bir kesim bu kadar düşmanca davranırken, bazıları da bu kadar uzakta kalmayı tercih ediyor?

Semra Güzel’in dokunulmazlığı daha komisyonda gündeme gelmeden, sözüm ona değişimden, dönüşümden, yol arkadaşlığından bahseden diğer siyasi partiler CHP ve İYİ Parti "Biz kabul oyu vereceğiz" dediler. Millet İttifakını oluşturanlar Türkiye’nin temel sorunlarını çözeceğiz diyorlar. Bunların aktörlerinden olan CHP, daha sosyal demokrat ve laik bir çizgide olduğunu söylüyor. Ama MHP’nin farklı bir versiyonu olan İYİ Parti ile yan yana gelebiliyor. Muhafazakar Saadet Partisi ile yan yana gelebiliyor ama HDP ile yan yana gelmekten imtina ediyorlar. Onları bir arada tutan sadece Kürt karşıtlığıdır. Bahsettikleri değişim-dönüşüm nasıl olacak? Kurdukları 6 koltukta bile oturma kavgası var. Şimdi bunlardan Türkiye’yi demokratikleştirme, özgürleştirme ve Kürt sorununu çözmek gibi bir beklentimiz asla olamaz.

Siz masada oturup, koltuklarınızı kapmışsınız. HDP’ye dönüp diyorsunuz ki: "Bize servis yapın. Mutfakta bir şeyler pişirin, getirin önümüze koyun." Ama Kürtler de, Türkiye demokrasi güçleri de gerçekten sorunlarımızı çözmek gibi bir dertlerinin olmadığını çok iyi biliyorlar.

Bu cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar o kadar çok iktidarlar geldi, geçti ki! Hepsinin iktidar olmadan önce, Diyarbakır’a gidip vaatleri oluyordu. 2005 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, "Devletler hata yapabilir. Önemli olan bu hatalarla yüzleşmektir. Büyük devletler bu hatalarla yüzleşir ve sorunlarını çözerler" ve "Kürt sorunu benim sorunum" demişti. Bugün geldiğimiz noktada ana muhalefet partisinin lideri Diyarbakır’a gidecek, "Demokrasinin yolu, Diyarbakır’dan geçer." diyor.

Ama siz Diyarbakır’ın temsilcilerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak için birbirinizle yarışıyorsunuz. Siz Diyarbakır milletvekillerinin, Diyarbakır halkının temsilcileriyle yan yana, aynı masada oturmaktan imtina ediyorsunuz ve korkuyorsunuz. Şimdi bu kadar korkunun kuşattığı bir yerde siz bu devasa sorunları nasıl çözeceksiniz?

Şu zamana kadar küçük bir diyalog ve müzakere bile oluşmadı. Onun için hep üçüncü bir yol diyoruz. Bu ülkede ötekiler, Kürtler, bütün inançlar, bütün kimlikler nasıl büyük bir birliktelik oluşturabilir? Bunu söylerken bütün sol kesimlere çağrımız var ama ne yazık ki bazı sol, daha çok ulusalcı, daha çok Kürt sorunu gündeme geldiğinde diğer sağ partilerden çok farkı olmayan bir sol ile de karşı karşıyayız. Bunu da biliyoruz. Yani bu toprakların böylesi bir çıkmazı da var.

‘KENDİ PARTİLERİ DE KAPATILDI BÖYLE SONUÇ ALINMAYACAĞINI BİLİYORLAR’

AKP’nin şu anki Kürt politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Millet İttifakı’nın bu konuda ciddi bir projesi varsa ve önümüzdeki dönem siyaseti Kürtler, Türkiye demokrasi güçleri ve HDP belirleyecekse bu oturulur ve konuşulur. Ama şu ana kadar böylesi bir proje olmadı. Asıl sorun CHP’de. Toplumun böyle bir derdi yok.

Bu korku iklimini yaratan Cumhur İttifakıdır. Ve bile bile de Millet İttifakı gidip buna lades diyor. Böyle olunca yol alınmıyor. Mevcut iktidarın elinde yeni bir hikaye yok. Gidip gelip sürekli Kürtler üzerinden siyaseti dizayn etmeye çalışıyor. Evet, bir seçim iklimine girdik hep beraber. Bir taraftan partinin kapatılmasıyla ilgili. Bu son anayasa mahkemesine atanan üyeyle sayısal çoğunluğu yakaladılar, büyük ihtimal parti de kapanacak. Ama bu partinin kapanmasının, Kürtlerde, Türkiye demokrasi güçlerinde bir karşılığı yok.

Partisi kapatılarak buralara kadar gelmiş bir siyasi mücadeleden bahsediyoruz. Bizim seçimlere bağımsız katıldığımız dönemlerde bile o kadar çok hile yaptılar ki bize. Bağımsızlarda, halkın kafasını, seçmenin kafasını karıştırmak adına birleşik oy pusulasına dahil ettiler. Yeni yasa çıkardılar. Oysaki bizim seçmenimizin büyük bir kısmı benzer isimler buldular.

Mardin’de bizim seçmenimiz, okuryazar olmayanlar bile ellerine ip aldılar, gittiler ve o iplerle düğümler attılar. Diyarbakır’da aynı şey yapıldı. O coğrafyanın tümünde bu şekilde. Herkes şaşırdı. Şimdi böylesi politik bir geçmişi olan partiden bahsediyoruz. Bugün Türkiye’de anketler %12’yi gösteriyor. Biz 12 değil, 15’iz, 16’yız, daha da yükseğiz. Çünkü büyük bir kısmı hala kararsız, korkuyor, ürküyor.

Adı ne olursa olsun, parti kapatılırsa bile biz 1 hafta içerisinde Türkiye’nin dört bir tarafında örgütleniriz ve siyasi mücadeleyi sürdürürüz. Onun için parti kapatmanın çare olmadığını onlar bizden daha iyi biliyorlar. Özellikle bugün iktidar olanların da geçmişte partileri kapatıldı; Mili Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi... Birkaç partileri kapandı ve bugün geldiler, iktidarlar. Onun için parti kapatmakla sonuç alınmayacağını çok iyi biliyorlar.

İmralı’da dünyanın en büyük tecridi uygulanıyor. Aile gidemiyor, avukatlar gidemiyor. İlk önce bu kapıları açın, aileler gitsin. Bir bağımsız heyet oluşturabilirsiniz. Bakalım ne söyleniyor, ne konuşuluyor? Ama bunların hiçbirini yapmadan, buradan tehditler savurmak. HDP seçmeni bu konuda çok kararlı ve inançlıdır. Onun için bu tür şeylere çok fazla prim verdiğini de düşünmüyorum.

‘HÜKÜMETLER DERİN DEVLETE MAHKUM OLDU’
 

MHP tabiri yerindeyse özellikle Kürt konusunda CHP’ye ayar vermekten çekinmiyor. Bu cesareti neye bağlıyorsunuz ve bu tavır karşısında CHP’nin geriye çekilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kürtlerle birlikte ortak bir siyasi yola girmek, farklı siyasi partileri yıpratan bir süreç midir?

MHP’den ayrılıp yeni parti oluşturanların, zihinsel olarak bir farklılıkları yoktur. Hepsinin ortak paydası Kürt düşmanlığıdır. Bunların Türkiye’yi demokratikleştirmek, Türkiye’de temel sorunları çözmek gibi bir dertleri yok. Onların da bütün dertleri iktidar olmak. Türkiye’deki Kürt sorunu cumhuriyetle yaşıt ve sorunda binlerce insan yaşamını yitirdi.

Böyle bir sorunu ortadan kaldırmak gibi bir niyetleri yok. 2005’te "Kürt sorunu benim sorunumdur" diyen Erdoğan, daha sonra Kürt sorunu diye bir sorun yoktur dedi. 1991 yılında biz parlamentoya yeni geldiğimizde SHP-DYkoalisyonu vardı. İnönü gece aradı. "Sayın Sakık yarın başbakan Demirel ile Diyarbakır’a gideceğiz. Önemli açıklamalarımız olacak." dedi. Ben ve Zübeyir Aydar birlikte gittik.

Hatta Diyarbakır’a gittiğimizde bize olağanüstühal valisinin odasında bir brifing verildi. Sonrası kalktık, helikopterlerle Siirt’e gittik. Başbakan beni sağına, Zübeyir’i sola alarak "Ben Kürt realitesini tanıyorum." dedi. Bunu söyleyen Sayın Demirel’di. Ve biz o umutlarla dönüp Ankara’ya geldiğimizde, kısa bir süre sonra, 1992 Nevruz’unda çok büyük bir katliam yaşandı.

O başbakan devletin derinliklerine, Ankara’ya teslim oldu. Tansu Çiller, Diyarbakır’a gittiğinde "BASK Modeli’ni uygulayabiliriz" dedi. Sonra Mesut Yılmaz "Avrupa Birliği’nin yolu buradan geçer" diyordu ama gelip Ankara’da, Ankara’nın dehlizlerinde kaybolup gittiler. Bugünkü iktidar da aynı şeklide.

2013’te hepimiz umutlanmıştık, bu topraklarda barış sağlanacak, silahlar susacak, hepimiz kucaklaşacağız diyorduk... Yine devletin derinliklerine teslim olundu. Çünkü iktidarlarını korumak istiyorlar, ülkeyi yönetmek istiyorlar. Ülkenin temel sorunlarını çözmek gibi bir dertleri yok. Bugün ana muhalefet partisinin lideri de aynı söylemlerle gidiyor. Ama oraya giderken sizin gerçekten yol haritanız ne? Ne düşünüyorsunuz? Gidip Kürde hoş sözler söyleyebilirsiniz ama önümüzdeki dönem gerçekten Millet İttifakı iktidar olacaksa, oradan başbakanlık, parlamenter demokrasiye dönüş olacaksa, Kürtler ve ötekilerin yeni bir toplumsal sözleşmede yeri nerede olacak? Nasıl sorunu çözeceksiniz?

‘SORUNLARIMIZI ANKARA’DA ÇÖZMEK İSTİYORUZ’

Parti kapatmayı bir çözüm olarak görmeyi nasıl okumamız gerekiyor? Kürt siyasetçiler çok büyük bedeller ödediler. Vazgeçmediler. İradeleri kırılmadı. Eninde sonunda bu iradenin kırılacağını mı düşünüyorlar acaba? Yani "Bir yer gelecek, artık bıkacaklar" mı diyorlar? Nasıl yorumluyorsunuz?

Eğer 30 yıllık bu demokratik mücadelede hala Kürt’ün inançlarını bu konuda görmüyorlarsa siyaset yapmamaları lazım. İnadına bir parti kapanıyor, ikinci bir parti açıyoruz. O kapanıyor, üçüncü bir parti açıyoruz. Alanları büyütüyoruz, bütün kesimlerle buluşuyoruz ve bu topraklarda sorunlarımızı Ankara’da çözmek istiyoruz.

Aslında bütün siyaset dünyasının, bu ülkenin derinliklerinin de Kürtlere bir özür borcu var. Biz Türkiye’de gerçekten çok büyük bir güce sahip olduğumuzu düşünüyoruz ve halkımız sorunlarımızı demokratik siyaset çerçevesinde çözmek istiyor. Bu siyaseti dizayn eden aktörlerin dönüp bizim bir izdüşümümüzden bugüne kadar neler yaşandığını, ne ağır bedeller ödendiğini ama buna rağmen geri atılmadığını görmeleri gerekiyor. Biz bu topraklarda demokratik siyaseti öre öre sorunlarımızı çözeceğiz ve bütün halkalarla da buluşacağız.

Alfabede hiçbir harf kalmasa bile biz dışardan harf satın alırız, yeni partiler kurarız ve demokratik siyaseti büyütürüz. HDP bütün kimliklerin, bütün inançların partisi. Zaten korktukları da odur. Bütün kimlikler, bütün inançlar eğer burada hayat buluyorsa onlar da bu kimliklerden, bu inançlardan korkuyorlar. Korkunun ecele faydası yok. Biz büyüyerek geliyoruz. Önümüzdeki seçimlerde belirleyici biz olacağız ve halkımızla birlikte Türkiye siyasetini dizayn edeceğiz. Onun için "üçüncü yol" diyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alin Ozinian Arşivi