‘Sivillerin Afrin'i terketmesi önleniyor’ ikiyüzlülüğü

Birleşmiş Milletler Sözcüsü'nün sivillerin engellendiği yönündeki açıklaması ikiyüzlülüğün daniskasıdır ve saldırganlığa, sivil ölümüne açık onaydır.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği Sözcüsü Stephane Dujarric, Türkiye’yi sevindiren bir açıklama yaptı. Hatta öyle sevindiler ki TSK kendi twitter hesabından "BM Genel Sekreteri Sözcüsünden flaş Afrin açıklaması: (PKK/YPG kastedilerek) Afrin’deki yerel yöneticiler halen hiç kimsenin şehri terk etmesine izin vermiyor" paylaşımını yaptı.

Sivillerin kentten ayrılmamasının aslının ne olduğunu, örnekleyerek açıklamakta yarar var. Ancak önce BM’nin Suriye’de bir türlü yerine getirmediği, dünyanın katliam ile yüzyüze kalan birçok coğrafyasında yaptığı gibi boş sözlerle geçiştirdiği Suriye ve Afrin gerçeğini hatırlatarak başlayalım.

Suriye’de kriz başladığı günden sonra BM muhalefet ile iktidarı bir araya getirmek için karar üstüne karar aldı. BM yetkilileri otel odalarında ‘uzmanlarla’, sözüm ona meselenin siyasi taraflarıyla vakit geçirirken Türkiye dahil bölge devletleri Suriye’ye silah ve çete gönderdi, Esad’ı iktidardan alacağız diye Suriye’yi kan gölüne çeviren bu günlerin adımlarını tek tek attılar. BM o dönem, ‘yapılanları doğru bulmadığını’ açıklamakla yetindi. Tabi bu açıklamalarda yapılan başka şeyler de vardı. Örneğin Suriye’de sorunu çözmeye dönük adım atmak yerine Suriye’yi kan gölüne çevirenlerin ekmeğine yağ sürecek biçimde yaşananlardan sadece iktidarın sorumlu olduğunu belirtmekle yetindi.

Aslında Suriye savaşının en kızıştığı dönemde, krizin 3. yılında Rusya devreye girmemiş olsaydı, BM istediğini yapmış, her tarafından kan damlayan çetelere kurdurulacak bir hükümeti tanımış olacaktı. Rusya, kendi çıkarlarına uygun adımlar atarak durumu tersine çevirdi. İran’ın da desteğiyle Esad iktidarda kaldı. Bu sürede BM’nin salon toplantıları bitmedi. Tarafları bile bir araya getirme gereği duymadan ayrı odalarda topladığı tabansız temsilcilerle nafile çözüm turlarını sürdürdü.Cenevre 1, 2, 3 derken 8’e kadar ulaştı. Rusya ise karşı alternatif için adım attı. Türkiye’yi de yanına alarak Astana toplantılarını başlattı, Soçi Kongresi’ni topladı.

Rusya’nın derdi de çözüm değil kendi egemenliğini güçlendirmek olduğu için tek yaptığı ABD, Batı ve BM ile rekabet oldu.

Nihayetinde işin özeti şu; baş sorumlu olarak görülmesi gereken BM, çözüm yerine sadece ipe un serdi. Herhangi bir adım atmadı, kapının önünde bekçi bile yapılmayacak grupların sözcülerini, paralı askerlerin temsilcilerini devletlerin baskısıyla çözüm konferanslarına taşıdı.

Şu son ateşkes kararına bakın. BM Güvenlik Konseyi’nin tüm üyelerinin onayı ile Suriye’de 30 günlük insani ateşkes ilan edildi. Bu kararda IŞİD’den özgürleştirilen Rakka’dan, bu kentte tek çatışma yokken ismen söz edildi, Afrin’e tek bir vurgu yapılmadı. Bu bir yana, kararı alanlar hala Afrin’in ateşkese dahil olup olmadığı konusunda bile anlaşmış değiller. En kötüsü ise TSK bu karardan sonra havadan ve karadan saldırılarını daha da ağırlaştırdı, sivil merkezleri aleni bir biçimde bombalamaya başladı. Doğu Guta’ya, İdlib’e yönelik ateşkesi -ki haklılık payları da çok yüksek, buralarda da siviller acımasızca bombalanıyor- ağızlarına dolayanlar, BM’nin ateşkes kararından sonra Afrin’de sivillere dönük artırılan saldırıları hala görmezden geliyor.

İşte bu BM’nin bir sözcüsü çıkıp, "Afrin’deki yerel yöneticiler halen hiç kimsenin şehri terk etmesine izin vermiyor" diyebiliyor, TSK bunu "PKK/YPG kastedilerek" sözleriyle sayfasından paylaşabiliyor.

Çok açıktır ki bu mesajı veren, Türkiye’nin ekmeğine yağ sürdüğünün, sivil ölümleri onayladığının farkındadır. Bunu bilerek yaptığı çok açıktır. Belirtmek gerekir ki suç ortağı olduklarının da bilincindedir. Eğer öyle olmasa bu söyleme AKP iktidarı sevinmez, TSK tutup bu açıklamayı sayfasına taşımaz.

Gelelim sivillerin kenti terketmesinin engellenmesi iddiasına.

Afrin’e yönelik müdahale 20 Ocak günü başladı. İlk olarak sınıra neredeyse sıfır noktada bulunan, kent merkezi sınırdan 4-5 km içerde olan Bilbilê ilçesi ağır bombardımana tabi tutularak ele geçirildi. Bu ilçedeki sivillerden eli silah tutanlar hiç şüpheniz olmasın silahına sığındı. Eli silah tutmayan yaşlılar ve çocuklar ise ağırlıkla Afrin merkezine çekilmek zorunda kaldı. Bilbilê sakinleri, direnmeden, onursuz bir biçimde kentini, kasabasını, köyünü terketmek yerine bedeli ölüm bile olsa direnmeyi seçti.

Kurtuluş Savaşı efsaneleri anlatıp vatan savunması için cepheye koşan Nine Hatunları örnek verenler, Afrinli Nine Hatunlardan niye gocunurlar? Türk’e hak olan köyünü, kasabasını işgale karşı savunmak, Kürt’e, Arap’a, Süryani’ye niye çok görülür?

Bilbilê’den sonra Raco ve Cindirese de ağır biçimde bombalandı, bombalanmaya devam ediyor. Bu kasabalarda yaşanan da Bilbilê’de yaşanandan farklı değil. Bu kasabalarda da yaşlılar ve çocuklar Afrin kent merkezine göçerken eli silah tutanlar işgalci olarak gördükleri güce karşı direndiler. Bu direniş hala sürüyor.

Afrin’in diğer kasabalarında da, Afrin merkezde de durum farklı değil. Bölgeden gelen haberler halkın kenti terketmemekte direndiği, terkedenin önünde de bir engel olmadığı yönünde. Nihayetinde Rojava ve Kuzey Suriye’nin farklı bölgelerinden onbinlerce sivil destek için Afrin’e geldiler. Bunların büyük çoğunluğu akabinde geri döndüler. Kimse onlara niye dönüyorsunuz, niye burada kalmıyorsunuz, diye hesap sormadı. Üstelik bu siviller gelirken TSK’nın bombardımanına da maruz kaldı. Hazır onbinlerce sivil gelmişken, Afrin yönetimi eğer öyle bir gücü varsa pekala onların geri dönüşünü engelleyebilirdi. Oysa bu siviller tek bir engel ile karşılaşmadan geri döndüler.

Saldırılara gelince…

Son günlerde sivillere yönelik saldırının artmasının bir nedeni de budur. Tüm baskılara rağmen siviller bölgeyi işgal gücü olarak gördükleri güçlere terketmek istemeyince, saldırılar arttı. Dertleri, sivil halkın korkutularak göçertilmesi.

BM Genel Sekreterliği Sözcüsü Stephane Dujarric, tüm bu gerçekliğe karşın ikiyüzlülüğü katlayarak sivillere dönük saldırıyı görmezden geliyor, adeta kentinizi niye işgalcilere terketmiyorsunuz, diyor.

Bu tutumun aynısı Kobani’de de tekrarlanmıştı. Sivillere kenti terketmeleri, IŞİD gibi katil bir örgüte teslim etmeleri öneriliyordu. Erdoğan’ın ‘düştü düşecek’ açıklamasının altında da bu niyet vardı. Sivillerden 140-150 bin kadarı kenti terketti, terketmek zorunda kaldı. Ancak son güne kadar da en az 10 bin sivil vardı ve katil bir örgütün acımasız saldırılarına rağmen kenti terketmemekte direniyordu. Bugün de aynı durum Afrin’de yaşanıyor. Elbet kentten çıkan ve çıkacak olan siviller var. Onları engelleyen de yok. Ancak gidecek yeri olmayan, yaşadığı toprağı namus ve onurunun bir parçası olarak gören Afrinli sivil orayı terketmek istemiyorsa, BM ve şürekasına düşen onun yaşam alanına yönelik saldırıyı önlemek, bu sivillere yaşam güvencesi vermektir. En önemlisi ise aldığı insani ateşkes kararının yaşama geçmesini sağlamaktır.

Ötesi mi...

İkiyüzlülüğün, alçaklığın daniskasıdır ve saldırganlığa, sivil ölümüne açık onaydır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi