ayşe düzkan
sizinki de, bizimki de çok farklı değil aslında
sayın cumhurbaşkanımız olmadık bir konuyu ele alıp gündem değiştirmenin ustasıdır ama bu konuları hep ideolojisinin belkemiğini oluşturan noktalardan seçer. son günlerde evlilik konusunda ifade ettiği fikirlerin samimi görüşleri olduğuna şüphe yok ama konuyu açarken libya başarısızlığının, kanal istanbul tartışmalarının gölgelenmesini amaçlaması kuvvetle muhtemel. kısaca ifade etmek gerekirse, bu yazıyı "gündeme müdahale" değil de bir "vesileyi değerlendirme" olarak okumanızı rica ediyorum.
şunu biliyoruz, akp iktidarının türkiye’ye biçtiği model kalabalık nüfus gerektiriyor. çünkü ucuz emek işsizlik gerektirir, bunun yolu istihdam edilemeyen nüfustan geçer, bu sayıyı artırmanın başat yolu nüfus artışıdır, göçmenler de önemli bir katkı yapar. evlilikdışı dünyaya gelen çocuk fikri sadece akp’nin ideolojisini benimseyenler için değil, türkiye toplumunun çoğuna da yabancı, genelde küfür konusu. dolayısıyla erken evlilik nüfus artışı için çok gerekli. erken evliliğin iyi bir şey olduğu fikri yeni değil, bugün akp’ye mesafeli olan müslüman yazarlar arasında da, uzun zamandır, evliliklerin erken yapılmasının uygun olduğunu çünkü insanların gençliklerinde cinsellikten mahrum kalmaması gerektiğini yazanlar vardı. insanların, genç yaşlarda cinsellikten mahrum kalmamaları fikrine ben de katılıyorum ancak erken yaşta doğurmanın kadın sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu da göz önünde alınca, bir evi, aileyi ayakta tutmanın sorumluluğunun genç insanların kaldıramayacağı bir yük olduğunu ve insanın erken yaşlarda seçtiği insanla ömrünü geçirmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. yani illa evlenilecekse bile, bari ileri yaşların beklenmesini öneriyorum.
ama cinsiyet ve cinsellikle ilgili bütün sorunları akp iktidarına bağlayanlara, evlilik kurumunun akp’nin icadı olmadığını hatırlatmak zorundayız. sadece evlilik kurumu değil, ivmesi artan bir biçimde gelişen evlilik endüstrisi de akp döneminden önce filizlendi.
yirminci yüzyılın en ünlü gelinlerinden lady diana, her zamanki saçının üzerine taktığı bir duvakla evlenmişti. bugün türkiye’de aynı şeyi yapacak bir genç kadın bulmak kolay değil. ve "gelin başı" düğün endüstrisinin en küçük halkalarından biri. doğu ve batı kültürüne dair, geleneksel olan, olmayan -kına gecesi, nişan, bekârlığa veda- her ritüel, 30 yıl önce hiç bilmediğimiz tektaşla evlilik teklifi, düğün masası süslemesi, düğün sandalyesi fiyongu gibi onlarca ayrıntı var. son zamanlarda sosyal medya sayesinde haberdar olduğumuz hizmet ve nesneler, örneğin arkasında ingilizce "gelin" yazan sabahlıklar falan bir endüstri oluşturuyor, artık. nitekim, evlilik fuarları düzenlenir oldu.
düğün, üzerine düşünülmesi gereken bir tören. her şeyin bu kadar peri masalını andıracak şekilde tasarlanması, gelinlerin prenseslere, damatların prenslere benzetilmeye çalışılması yani her şeyin kız çocuklarına atfedilen bir zevke uygun olması sebepsiz değil, bence. düğün, hetero çiftler arasındaki ilişkide, kadına verilen bir taviz. kız çocuklarının gelin olmayı hayal etmesinin en kolay yolu… bunun bilinçli tasarlandığını söylemeye çalışmıyorum ama bu tür gelenekler ihtiyaçlar üzerinden şekilleniyor.
kadın dergileri, erkek dergileri, mizah dergileri, şarkılar bize kadınların evlenmek içip yanıp tutuştuğunu, erkeklerin kafese girmemeye çalıştığını söylüyor. istatistikler ise, kadınların boşanmak için ölümü göze aldığını, kadınlar için en tehlikeli alanın aileyle birlikte yaşanan evler olduğunu. ikisi birden mümkün müdür? tabii ki. ama buna sebep olan şey, düğün endüstrisinin sunduğu "masal" ve kadınlara yönelik kısıtlamalar. yani bir kadının bekâr olduğu için yaşadığı baskılar ve yalnız yaşamamak üzere yetiştirilmiş olması. erkekler de yalnız yaşamamak üzere yetiştiriliyor ama bu, hizmetlerinin görülmesine dayanıyor. kadınlar, yalnız yaşamamak için hizmet sunuyor. çünkü evlilik kadınların aile kurumunun mensuplarına karşılıksız ya da boğaz tokluğuna hizmet ettiği bir kurum. türkiye’de evlilik kurumuyla ilgili feminist hareketin mücadelesiyle çok büyük mesafeler kat edildi, örneğin, eskiden kadınların çalışmasının ve iş kurmasının kocalarının iznine bağlı olduğunu hatırlatayım. ama evlilik kurumu esasen bu; yasalar gerektirmese de bir kadına, attığı her adımla ilgili aile reisine hesap vermesinin dayatılması. ayrıca, bugün flört şiddeti vb. bize "keramet"in nikâhta olmadığını, nikâhsız da, evlilik olmaksızın da pekala patriyarkaya uygun ilişkiler kurulduğunu gösteriyor. yani "sizinki başka" değil. sizinki derken hem erkeği hem de ilişkiyi kastediyorum. evlilik, kadınların tekeşliliğe mahkum edildiği, erkeklerin çokeşliliğinin teşvik edildiği, kadınların erkeklere hizmet etmesinin garanti altına alındığı, eşcinsellerin ve biseksüellerin varlığının yok sayıldığı kurum. evli olmak kadınlara bir ayrıcalık olarak sunuluyor ki o hizmete, o bağımlılığa razı olsunlar ama bundan kaçınmak ayrıcalıktan vazgeçmek mi yoksa sömürünün belli bir biçimini hayatından çıkartmaya çalışmak mı!
bu şartlar altında, bazı feminist yol arkadaşlarımızın evlenmemeyi inançları uğruna yaptıkları bir fedakârlık olarak algılamalarını anlamakta güçlük çekiyorum. evet, heteroseksüellerin sahip olduğu evlenme "hakkı"nın eşcinsel çiftelere tanınmaması büyük bir eşitsizlik ve bu hakkın tanınması evlilik kurumunu da dönüştürecek bir adım ve ama kurumun özünün bu olmadığı açık, öyle olsa, eşcinsel çiftlerin evlenmesinin yasalar açısından mümkün olduğu ülkelerde aileye yönelik eleştiriler olmazdı. kendisini feminist olarak tanımlayan bir kadının feministliğini sorgulamak kimseye düşmez ama fikirlerin feminist olup olmadığını tartışabiliriz. hepimiz ayakta/hayatta kalmak için direnişin yanı sıra uzlaşmalar ve tavizler de içeren birer strateji belirliyoruz. bir feministin bu stratejinin bir parçası olarak evlenmeyi tercih etmesi bir "hata" değil çünkü yukarıda da değindiğim gibi nikâhsız, ayrı evlerde, hatta ayrı ailelerde yaşayarak da ağır baskıyı sineye çekmek mümkün olabiliyor. ama bir kadın kendisini feminist olarak tanımlıyorsa ve "aslında" evlenerek mutlu olabilecekken bundan vazgeçmeyi seçtiğine inanıyorsa kendi feminizmini sorgulamasında yarar var çünkü bu artık bir strateji değil, mutluluğun yolunun evlilikten geçmediği hatta oraya düşen yolun sarp ve dolambaçlı olduğu gerçeğinin inkârı ve bu feminist bir fikir değil.
bugün türkiye’de geniş aile çözülmeye başladı ama tamamen çözüldüğünü, çekirdek aileye geçildiğini söylemek mümkün değil. büyük şehirlerde dahi, hâlâ birçok çift, kan bağları olan başka çiftlerle aynı apartmanda yaşıyor, "gelin"lerin üstünde sadece kocalarının değil kayınlarının da baskısı var, onlara hizmet mecburiyetini saymıyorum bile. işte akp, o kayınların, o kocaların, kız çocuklarını erken evlendiren, meslek sahibi olmalarına gerek görmeyen o babaların sesi. ama patriyarka o sesten ibaret değil. ailenin nasıl dönüştüğü, nasıl çözündüğü, nasıl ayakta kaldığı da başka bir yazının konusu olsun.