Ayşe Yıldırım

Ayşe Yıldırım

Söyle yalanı, ‘terörist‘ yap inanmayanı!

Adaletsizlikleri yüzünden ölen bir avukatın cenazesinin üzerinden yeni hukuksuzluklarını inşa ediyorlar.

Önce muhalif olan herkesi tehdit edip, hedef göstererek suç işleyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu atıldı ortaya,  ardından Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, dün de Cumhurbaşkanı Erdoğan…

Üçü de bilinçli bir yalanla saldırıyordu İstanbul Barosu’na ve avukatlara.

Adil yargılama talebiyle başlattığı ölüm orucunda hayatını yitiren Erbu Timtik’in İstanbul Barosu’na asılan posteri üzerinden iki yalanı birden söylüyordu Soylu. Birincisi Ebru Timtik’e yönelttiği suçlamaydı, ikincisi ise posterin asılmasıyla ilgiliydi:

"Savcı Şehit Selim Kiraz'ı şehit eden, bu ülkeyi huzursuz etmeye çalışan, jandarmamızın dağda fellik fellik arayıp etkisiz hale getirdiği DHKP-C terör örgütü mensuplarının fotoğrafını bugün İstanbul Barosu'na asanların, bu milletin değerleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Bunu buradan net bir şekilde söylüyorum. Şahsım adına da onlarla ilgili suç duyurusunda bulunacağım. Yazıklar olsun. İstanbul Barosu'na da yazıklar olsun, İstanbul Barosu'nun yöneticilerine de yazıklar olsun."

Oysa Ebru Timtik’e savcı Selim Kiraz’ın öldürülmesiyle ilgili isnat edilen bir suçlama söz konusu değildi, kaldı ki Timtik hakkında verilen mahkeme kararı bile kesinleşmemişti.

İkincisi ise Timtik’in posteri İstanbul Barosu yöneticilerinin itirazlarına rağmen asılmıştı. Kaldı ki asılabilirdi de sonuçta Timtik, İstanbul Barosu’nun bir avukatıydı ve adalet arayışı nedeniyle yaşamını yitirmişti.

Soylu’nun ardından Adalet Bakanı Abdülhamit Gül sahneye çıktı. O da "Baronun illegal ve marjinal yapıların arka bahçesi olması kabul edilemez" diyordu. Adaletten bihaber bir adalet bakanı olduğunu kanıtlarcasına…

Ve dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Saray’ında düzenlediği Adli Yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada aynı yalanı sürdürüyordu; hem de üstüne eklemeler yaparak:

"Şehit savcımız Mehmet Selim Kiraz'ı katleden terör örgütü mensuplarına destek için açlık grevine giden avukatları bu kararlarından vazgeçirmek için devlet üzerine düşeni yapmıştır. Buna rağmen ısrarla açlık grevini sürdüren bir avukatın ölümü üzerine İstanbul Barosu binasına asılan pankartın, şehidimizin kemiklerini sızlatmanın ötesinde anlamları olduğunu düşünüyoruz."

İki avukatın adil yargılanma isteğiyle yaptığı ölüm orucunu açıkça çarpıtıyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan… Kendisi bile duymak istemiyordu ama dünya duymuştu oysa Timtik ve Ünsal’ın uğradığı haksız hukuksuz yargılamayı ve adil yargılanma isteğini.

Avukatların cübbeleriyle Ebru Timtik’in cenazesine katılması da rahatsız etmiş Erdoğan’ı:

"Bir adalet kurumu olması gereken kimi baroların, terör örgütlerinin arka bahçesi, propaganda aracı, yasa dışı faaliyetlerinin kılıfı haline dönüşmesi çok acıdır."

Ve baklayı ağzından çıkarıyordu, "terör örgütleriyle içli dışlı avukatları meslekten men edeceklerini" söylüyordu:

"İnşallah önümüzdeki dönemde avukatlıktan teröristliğe uzanan bu kanlı yolun önünü kesmek için gerekeni yapacağız."

Yine bir taş iki kuş diye yola çıkmışlar anlaşılan. Hem adalet uğruna canını ortaya koyan avukatları suçluymuş gibi göstermeyi hem de bir türlü parçalayamadıkları baroları, avukatları meslekten atarak bitirmeyi planladıkları ortaya çıkıyor.

80 baronun da itirazına rağmen çıkarmışlardı çoklu baro düzenlemesini. 

"Daha demokratik, çoğulcu ve temsil düzeyi yüksek, özgürlükçü ve fikir hürriyetine imkan tanınması" iddiasıyla sadece baroların değil muhalefet partilerinin de itirazlarına rağmen AKP ve MHP oylarıyla Meclis’ten geçmişti düzenleme.

Erdoğan’ın onayının ardından da 15 Temmuz’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti. 

Ama işte olmadı. Bir türlü ne İstanbul’da ne Ankara’da ne de İzmir’de 2 bin avukatı bir araya getirerek yeni bir baro kuramadılar bugüne değin.

Üstelik ne olur ne olmaz diyerek Meclis’te bir değişiklik yapmış ve baroya kayıt olma zorunluluğu bulunmayan kamu avukatlarıyla KİT avukatlarını da yeni baro kurmak için gereken 2 bin şartına dahil etmişlerdi.

Buna rağmen yargı bağımsızlığının son ayağı olan savunmayı yok edemediler. Ekim ayında baroların genel kurulları yapılacak, Aralık ayında da Türkiye Barolar Birliği genel kurulu yapılacak.

O yüzden aceleleri var. 

Baro yönetimlerini değiştiremeyeceklerini gördüler, Saray’ın bahçesinden çıkmayan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun koltuğunun sallandığını da…

Ve her zamanki yöntemlerine başvurmaya başladılar:

Söyle yalanı, yap hukuksuzluğu.

Nasılsa hesap soran yok…

Olursa da "terörist" deriz olur biter.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Yıldırım Arşivi