Soylu’nun hukuk dışılığının sonu nereye varır?

İçişleri Bakanı'nın AKP’li olmadan önceki söylemlerine bakmakta yarar var. Soylu, DYP Genel Başkanı olduğunda Erdoğan’a en sert muhalefeti yapan, Cemaat’e en yakın siyasetçilerden biriydi.

AKP’li İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu dinledikçe, 2 kişi aklıma geliyor. Simaları ve üslupları pek birbirine benzemese de nedense bu iki kişi zihnimde yer ediyor.

İlki, üniversite öğrenciliğim sıralarında, 1980’lerin ortalarında izlediğim Yılmaz Güney’in Duvar filmindeki Adalet Bakanı tiplemesi...

Duvar’da cezaevini gezen Adalet Bakanı, her şeyi iyi gösteren, insanları adalete inanmaya davet eden tipik bir devlet adamıydı. O ne gördüğünü değil, kendisine ne söyleniyorsa onu yapan ve karşısındakini de ona inandırmaya çalışan biriydi.

Soylu’nun aklıma getirdiği ikinci kişi, Saddam’ın Enformasyon Bakanı.

2003’teki 2. Körfez Savaşı döneminde Irak’ın ‘medya yıldızı’ olmayı başaran Enformasyon Bakanı Muhammed Es Sahaf, hergün belli bir saatte üniformasıyla ekrana çıkar, "Emperyalist ABD’nin yenilmesinin an meselesi olduğunu" en değme tiyatroculara taş çıkartacak şekilde, alabildiğine sert ama bir o kadar da inandırıcı olmayan bir üslupla sunardı.

Hatırladığım kadarıyla Irak’ta Saddam iktidarı yıkıldıktan sonra bile Es Sahaf günlerce evinde kalmış, onu ilk gözaltına alınacaklar listesine bile almaya gerek görmemişlerdi.

Es Sahaf, tipik bir "raptiyeci" gibi, kendine verilen görevi layıkıyla yerine getirmiş ve görevini tamamlamıştı. İktidar yıkıldığında da tek başına ortada kalmıştı. Doğrusu, daha sonra Es Sahaf’a ne oldu bilmiyorum.

Süleyman Soylu niye bunları aklıma getiriyor, açıklamaya çalışayım.

Fiziksel olarak birbirlerine benzemiyorlar elbet. Konuşma üslupları da birbirinden farklı. Duvar’daki Bakan, robot gibi konuşan, emredileni emreden, herkesi devletin iyiliklerine inanmaya davet eden bir tonda konuşurdu. Saddam’ın Bakan’ı da herşeyi ters yüz edip tüm dünyanın bildiğinin tersine olanına tüm dünyanın inanmasını, tiyatral bir dille anlatırdı.

Soylu'nun da robot gibi konuşmasa bile emredileni emreden, herkesi devlete biata davet eden üslubuyla Duvar’ın Adalet Bakanı’na; herşeyi ters yüz edip tüm dünyanın bildiğinin tersine olanı anlatırken de Saddam’ın Enformasyon Bakan’ına çok benzediği aşikar.

Bir örnekle anlaşılır kılmakta yarar var.

Dihaber, Süleyman Soylu’nun bakan olduktan sonraki konuşmalarından derlediği bir haberi 28 Mayıs günü yayımladı. Tümünü buraya almama gerek yok. İsteyen linkten habere bakabilir. Dihaber Soylu’nun, 14 Kasım 2016’da PKK’ye dönük olarak söylediği "Adı bir daha anılmayacak" sözleriyle başlattığı haberini 28 Mayıs 2017’de söylediği "Biraz darbe vurduk" sözlerine kadar bir araya getirmiş.

Soylu’nun söylediklerine bakınca, doğrusu tipik bir ‘Es Sahaf sendromu’ aklıma gelmiyor, değil. O, kendisine verilen görevi layıkıyla yerine getiriyor, getirmeye çalışıyor. Bunun için de bir görevi, yandaşlarına, kendilerine inananlara gaz vermek. Doğrusu hükümet içinde de bu görevi en ajitatif dille, layıkıyla yerine getirecek olan bir tek Süleyman Soylu var. Görünen o, Soylu’da bunu yapmaya mecbur?

Peki, Süleyman Soylu, bunu yapmaya niye mecbur?

Bunun için Soylu’nun AKP’li olmadan önceki söylemlerine bakmakta yarar var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, biliyoruz ki söyleneni unutmayan ve söyleyen de kendisine biat etmediği sürece peşini bırakmayan biri. Kişi, her ne söylemiş olursa olsun biata karar kılmışsa da onu yanına alır ve posasını çıkarıncaya kadar kullanmaktan da imtina etmez. AKP’de Erdoğan’la birlikte yola çıkıp şimdilerde ‘Karun olanlara’ da, ‘posası çıkanlara’ da baktığımızda bu tespitte haksız olmadığımız görülür.

Soylu, DYP Genel Başkanı olduğunda Erdoğan’a en sert muhalefeti yapardı. Üstelik o dönem Cemaat’le de ilişkileri en iyi olan siyasetçilerden biri olduğu söylenirdi. Soylu’ya en büyük desteği de oönemin Cemaat medyası verirdi. Küçük bir partinin başında olmasına rağmen her sözü bu medyada öne çıkarılırdı.

Bu tablo birden değişti. Bir gün öncesinde "Paçalarından yolsuzluk akıyor" dediği Erdoğan’ın partisine katılan Soylu, Efkan Ala emredileni tam olarak yapıp Saray’ın hukuktan uzak isteklerini yerine getirmediğinden olsa gerek, bir müddet sonra İçişleri Bakanlığı’na getirildi. Özellikle HDP’ye dönük en ağır operasyonlar da Soylu döneminde yapıldı. Ne kadar hukuksuz, yasa dışı, mevcut Türkiye hukukuna bile uymayan, hatta KHK’larda bile karşılığı bulunmayan iş varsa, Soylu’ya tek tek yaptırıldı. Soylu’ya yaptırılan her iş aynı zamanda ona yaptırılan açıklamalarla tasdik ettirildi. Soylu, halkın gözünün içine baka baka yaptığı hukuksuzlukları savundu; savunmakla kalmadı, muhataplarına en ağır hakareti yapmaktan imtina etmedi.

Sonu nereye varır bilmem ama Soylu’nun yaptığı hukuk dışılıklara her geçen gün yeni hukuksuzluklar ekleniyor. Adil bir yargılama durumunda Soylu’nun, bu hukuk dışı uygulamalardan tek birinin bile hesabını veremeyeceğine inanıyorum. Adeta bir Gestapo gibi "astığım astık, kestiğim kestik" diyen bir İçişleri Bakanı ile karşı karşıyayız ki günü gelip adalet tecelli ettiğinde, bu zihniyetin altından insanlara dudak uçuklatacak türden, bu kadar da olmaz dedirten büyük insanlık suçları çıktığında şaşırmamak gerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi