“Sözde”

Üstte kalmanın kibir imtiyazına sahip olma güdüsündeki o kural tanımazlık, o kan kokusu alan kurt iştahı hepimizin acısından besleniyor. Çaresizliğimizden böyle keyifleniyorlar. İşte o duygu, kayıtsızlığın resmi tarihidir. Yani bizi “sözde” kılandır.

Resmi kayıtsızlığın, kendinden olmayana duyduğu o nefretle kendisini nasıl güçlü kıldığına kim bilir kaç kez tanıklık ettik. Vedalaşamadığımız, sarılamadığımız kim bilir kaç can yitirdik. Sevdiklerimizin akıbetini sormaktan yorulmadı belki sokaklar, meydanlar ama işte, yıldızlar kaydı gitti aramızdan..

Saygındır bu yüzden sitemlerimiz.

Dosta kızgınlıklarımız ise onurlu. Nasıl da özlemişiz bu duyguyu.

Ezilenlerin tanıklığı sadece yaşam kavgalarından, acılarından oluşmuyor. Aynı zamanda büyük bedellerin tarihidir de bu ama çekilenler, nedense hep önemsiz bir detay gibi gösterilmekten ve ahlar, vahlar, içinde geçiştirilmekten kurtulamıyor.

Gücü elinde tutanların “incinen duyguları” tüm ezilenlerin üstünde geziniyor vesselam.

Üstte kalmanın kibir imtiyazına sahip olma güdüsündeki o kural tanımazlık, o kan kokusu alan kurt iştahı hepimizin acısından besleniyor.

Çaresizliğimizden böyle keyifleniyorlar.

İşte o duygu, kayıtsızlığın resmi tarihidir.

Yani bizi “sözde” kılandır.

Siz hiç “sözde” oldunuz mu? “Sözde” kaldınız mı?

Kalanlar kalmayanlara anlatsın o vakit.

Anlatsın ki bilinmezliğe mahkûm edilen hayatlar biraz huzur bulsun. Dile gelsin ki, intihal edilen acılar birilerinin PR’ı olmaktan kurtulsun. Kelimeler, cümleler kendi yaralarını saracak gücü bulabilsin.

Kaybedilmenize, boğulmanıza, cesedinizin yok sayılmasına, inkâr edilmenize, hiç yaşamamış, var olmamışsınız gibi yapılmanıza, bir panzerin arkasından cesedinizin sürüklenmesine, çocuk bedenlerinizin resmi araçların tekerlekleri arasında kalmasına, cesedinizin günlerce sokak ortasında bırakılmasına bir küçük detay olarak bakan o resmiyet, nasıl da zulümde becerikli değil mi?

Peki ya ezene sunulan o cesaret? İşte bizim en büyük felaketimizdir belki de. “Haksızlık ediyorsun” diyenlerin dahi bildiği o karanlık taraf çok fena çok...

Halkı sorumsuz kılan sözlerimizin, aslında ucuz kahramanlık cümleleri olduğunu biliyor olmak ve ısrarla, inatla o cümleleri kurmaya devam etmek belki de mücadelelerin en kör noktasıdır kim bilir.

Duymak, hissetmek büyük yüktür evet ama başka türlüsü mümkün müdür?

Duymadan, hissetmeden yaşamak yani.

Kendin gibi olanın acımasızlığı tam da bu tenhalarda çoğalıyor işte.

O vah vahlar, cıkcıklar ve çaresizliğe dizilen övgüler bu yüzden çok kahredici.

Öfkenize atılan o sinik bakışlar, o anlamsız tebessümler, -mış gibi yapmalar, teselli niyetine yalana sarılmalar hemen hepsi alıştırıldığımız kimsesizliğimizdendir.

Gözünüz öfkeden yırtılmıştır,

dizlerinizde dövünmüşlüğünüz siyaha kesmiştir etinizi,

yüreğinize oturan o yokluk, o yoksun kalış ruhunuza inme indirmiştir.

Bir kardeş,

Bir anne çığlığıdır o.

Bir hayat,

Bir serçenin gözyaşıdır o.

Rojvelat’tır.

Ez cümle;

Uzun cümlelerin ardında saklı olan o özgürlük sırrı, o adalet umudu, o yaşama sevinci, şimdi hepimize emanet bir hüzündür.

Dağlar da olmasa, çatıp duygularını türküler, marşlar söylemese, hepten kırıktır kolumuz kanadımız.

Ve,

Bir ayçiçeği gibi yüzünü güneşe doğuranların ışıltılı gülüşü, sabahı uyandıranların sevinci olmasa bu hayat yaşanası değildir.

Sahi siz hiç “sözde” oldunuz mu?

Hiç “sözde” kaldınız mı?


Akın Olgun: Siyasi nedenlerle 7 yıl tutuklu kaldı. 2002’de İngiltere’ye yerleşti. 2009-2015 yıllarında BirGün gazetesinde haftalık yazılar kaleme aldı. Gazete ve haber portalları aracılığıyla düzenli olarak okurlarıyla buluştu. Adları Saklıdır, Ecel Öyküleri, Karanfil Mevsimi, Kül Sesleri ve El Alem adlı kitapları kaleme aldı. Olgun’un “Sokaksızlar” (White) ve “İnat” “Farewell” (Veda) adlı öyküleri kısa metraj olarak beyaz perdeye aktarıldı ve senaryosunu yazdığı Fısıltılar (Whispers) adlı kısa metraj filmi Feel The Reel Uluslararası Film Festivali’nden üç dalda ödüle layık görüldü.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Akın Olgun Arşivi