Koray Düzgören

Koray Düzgören

Suriye'de beka ararken belaya çatmak!

İdlib civarında Türk konvoyunun Rus uçakları tarafından durdurulmasının ardından Türkiye ile Rusya'nın çatışmanın eşiğine geldikleri söyleniyor. Türkiye savaş bataklığına saplanabilir.

Türkiye 12 gün önce Afrin sınırından Suriye'ye dalış yaptı.

Topraklarını savunmaya çalışan Kürtler ve müttefikleriyle çatışmaya başladı. 

Bunu niye yaptı? Niçin oradaki Kürt güçleri ve destekçileriyle savaşıyor?

Bu harekat ne kadar sürecek?

Nereye kadar gidilecek? 

Ne zaman, nerede ve nasıl durulacak? 

Durduktan sonra ne yapılacak?  

Ne zaman dönülecek?

Aslına bakarsak, Türkiye orada ne arıyor? 

Niçin savaşın başından bu yana en güvenli ve sakin bölge olan Afrin'e yönelik böyle bir harekat düzenlendi?

Niçin bunca yıl Türkiye tarafına yönelik en ufak bir taciz ve saldırı olayının gerçekleşmediği Afrin seçildi?  

Bu soruların hepsi yakıcı ve önemli sorular ve hepsine mantıklı cevapların verilmesi gerekir.

Bu konuda yoğun bir tartışma ve sorgulama süreci geçirdiğimiz söylenemez.

AKP-Devlet Koalisyonu kısaca, "Sınırlarımızın ötesinde terör örgütleri var. Onlar bizim için beka sorunu. Dolayısıyla onları yok etmek zorundayız" diyor. Resmi görüş bu...

Ama işin aslına ve İktidar Koalisyonu'nun gerçek niyetine baktığımızda, tehdit olarak görülen şeyin terör örgütleri değil, bizzat Kürtler olduğunu anlıyoruz.

Şurası kesin. Türkiye devlet yapısı ve ülkeye egemen elitlerin derdi eskiden, Osmanlı'nın son dönemlerinde gayri Müslimlerdi. Onlar değişik zamanlarda temizlendiler! Memlekette neredeyse gayri Müslim azınlık kalmadı. Şimdi ise en büyük tehdit Kürtler. Çünkü devletin mutlak biat ve asimilasyon planlarına karşı uzun yıllardır direniyorlar.

Ama iç savaşla birlikte Suriye'deki Kürtler açısından farklı bir durum ortaya çıktı. Kürtler orada Suriye'yi ele geçirmeye çalışan cihatçı Sünni güçlere engel oldular ve başta IŞİD olmak üzere bu örgütleri yenilgiye uğrattılar. Bir yandan da özgürlüklerini kazandıkları bölgelerde kendi yaşam modellerini geliştirmeye koyuldular. 

Aslında yenilen, bu örgütleri her açıdan destekleyen Türkiye devleti ve AKP iktidarı oldu. 

Türkiye bunun üzerine Suriye'de tamamen devre dışı kalmamak için dönüp müttefiklerini değiştirdi. Rusya'ya biat etti, İran ve hatta Esad Rejimi ile işbirliğine girdi. 

Bu arada Kürtler özgürleştirdikleri bölgelerde diğer halklar ve gruplarla birlikte kendilerine  yeniden yapılandırılacak Suriye için yeni yaşam modelleri oluşturdular. Bu amaçla  kanton yönetimleri kurdular, Kuzey Suriye Federasyonu'nun temellerini attılar.  

AFRİN'DE ETNİK TEMİZLİK PLANLANIYOR

Türkiye ise bu gelişmeler üzerine daha da endişelenerek bölünme psikozuna girdi. AKP-Devlet Koalisyonu biran önce Kuzey Suriye'de güç kullanarak Kürt oluşumlarını ve örgütlenmelerini ortadan kaldırmanın çarelerini aramaya başladı.

Bu amaçla Suriye'nin özellikle Kuzey Batısı'na hakim olan Rusya ile pazarlığa oturarak ve muhtemelen büyük bedeller ödeyerek sınır ötesine operasyon izni koparabildi.   

Tabii bir yandan da kamuoyu desteği sürekli düşen Erdoğan'ın ülkeyi OHAL şartlarının da ötesinde istediği gibi yönetebilmek amacıyla bir  savaşa ihtiyacı vardı. Savaş sayesinde CHP'nin de desteğini alarak muhalefeti büyük ölçüde ortadan kaldırmış oldu. 

Savaşa karşı çıkarak barışı savunmak bir suç haline getirildi. Harekata ilişkin resmi söylem dışındaki bütün haberler neredeyse yasağa ve sansüre tabi tutulmaya başlandı.    

İktidar ve Genelkurmay sürekli olarak hedeflerinin sınır ötesindeki terör örgütlerini yok etmek olduğunu duyuruyor.

Buna rağmen Cumhurbaşkanı ayrı konuşuyor, diğer yetkili ağızlardan farklı farklı sesler, amaçlar, hedefler çıkıyor.

Kimi, "Sonuna kadar, bütün Kuzey Suriye'den terörü temizleyene kadar harekat devam edecek" diyor. Kimi hedefi Irak sınırının da ötesine taşıyor.

Kimi, dışarıdan gelen ve gelecek olan tepkileri de hesaba katarak, "Amacımız kimsenin toprağını işgal etmek değil. Terör örgütünü temizleyip, çıkacağız" şeklinde açıklamalar yapıyor.

Cumhurbaşkanı, "Afrin'i temizleyeceğiz, boşalan yerlere Türkiye'deki mültecileri göndereceğiz" diye ilan ediyor. 

Bu sözlerden, o bölgenin, çoğunluğu oluşturan Kürtler ve ülkenin değişik yerlerinden savaş nedeniyle kaçıp oraya sığınan gruplardan temizleneceğini, yerlerine Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin yerleştirileceği anlamı çıkıyor.

Boşaltılan yerlere İdlib'den çıkartılacak AKP kontrolündeki cihatçı örgüt mensuplarının aileleriyle birlikte yerleştirileceğini söyleyenler de var.

Hatta, Türkiye sınırı boyunca Kürtler yerine Sünni aşiretlerin, hatta cihatçı yapıların yerleştirileceği bir Arap koridorunun oluşturulmasına ilişkin bir planın varlığından söz ediliyor.

Buna, 'etnik temizlik' denildiğinin ve bunun bir insanlık suçu olduğunun farkında değilmiş gibi konuşuyorlar.

Türk Silahlı Kuvvetleri bütün bu amaçlara yönelik olarak neredeyse iki haftadır sınırın birkaç kilometre civarında YPG ve diğer yerel güçlerle savaşıyor. Gelen bilgilere bakılırsa, önemli bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Bunu TSK ve ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) sözcüleri de kabul ediyor. 

Kimi hava şartlarının kötülüğünden, kimi arazinin engebeli oluşundan, kimi düşmanın her tarafı mayınlamasından, kimi keskin nişancılardan, kimi de sivillere zarar verme endişesinden söz ediyor ve "İşlerin kolay olmadığını" söylüyor.

"Sivillere zarar vermemek endişesi"ne gelince biraz durmak gerekiyor.

ORTADOĞU'DA BATAKLIĞA SAPLANMAK

Türkiye'nin karadan ve havadan yaptığı atışlar nedeniyle çoğu çocuk ve kadın yüze yakın sivilin öldüğü, yüzlercesinin yaralandığına ilişkin haberler geliyor.

Britanya'da yayınlanan Independent Gazetesi'nin ünlü Ortadoğu muhabiri Robert Fisk Afrin'e ulaşan ilk Batılı gazeteci olarak, doğrudan isimler de vererek sivil ölümlerinden söz eden bir makale yayınladı. Avrupa'nın değişik medya organlarında da şimdi bu konuda daha çok haber ve fotoğraf yayınlanmaya başlandı.

Bu sayede Türkiye'nin giriştiği bombalama faaliyetlerinin yoğun olarak sivillere yöneldiğini Batı Kamuoyu da öğrenmiş oluyor.

Peki, başa dönersek.

Türkiye beka endişesi ile Afrin'e girdi ve Kürtleri oradan temizlemek istiyor diyelim.

Ama ortada ne yapacaklarına, nereye kadar gideceklerine, nerede duracaklarına ve ne zaman, nasıl geri çekileceklerine ilişkin kendilerine ait bir plan olduğu kuşkulu.

Afrin'e Rusya ve Rusya'nın baskıyla Esad yönetiminin izni ile girilebildiği biliniyor. Bu durumda harekatın bitişi de yine aynı güçler tarafından belirlenecek.  

Bu noktada bazı uzmanların ve siyasi çevrelerin Türkiye'nin Ortadoğu batağına çekilerek tuzağa düşürüldüğüne ilişkin iddiaları akla geliyor.

Gerçekten de savaşın seyrine baktığımızda bu iddiaları doğrulayan haberleri görüyoruz.

Daha önceki gece, Afrin'in güneyinde, İdib'ten Halep'e giden yolda bir Türk askeri konvoyunun Rus savaş uçakları tarafından taciz edilerek durdurulduğuna ve Suriye topçusunun da konvoya ateş açtığına ilişkin haberler duyduk. Hatta konvoyun yardım çağrısı üzerine iki Türk F-16 savaş uçağının olay yerine geldiği ama bir çatışma çıkmadan daha sonra oradan ayrıldığı da gelen haberler arasındaydı.

Haberlerde, Türk askeri konvoyunun bölgedeki El Nusra gruplarının koruması ve rehberliğinde yol aldığı da iddia ediliyordu.

Bu haber ne anlama geliyor? Türkiye ait  bir konvoyun Rusya'nın terörist olarak kabul ettiği El Nusra kökenli cihatçılarla ne işi var? Ve Türkiye orada hangi karanlık tezgahın peşinde?

Bu soruların cevapları mutlaka verilmek zorunda.

Bundan daha önemli olarak bu haber, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yukarda sözünü ettiğimiz bataklığa adım adım yaklaştığının bir göstergesi.

Bu Koalisyon Türkiye'yi savaşa soktu, şimdi de savaşı daha da derinleştirecek hamleler peşinde.

Dileriz Suriye'de beka ararken ülkenin başını belaya sokmazlar.     

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi