Suriye'de neler oluyor?

Her an birbirini yalanlayarak değişen haberler arasında kesin cevabını bulamadığım "Suriye'de neler oluyor" sorusunun yerine, "Türkiye, Kürt sorununu neden çözemiyor?" diye merak etmek daha anlamlı geldi.

"HTŞ Halep'i geri aldı" diye erkenden başlayan gün, Şam'da "darbe girişimi" iddiasıyla sürüyordu...

Suriye rejimi, boşalttığı alanları PYD-YPG'ye bırakarak çekiliyordu.

Türkiye'deki Kürt Sorunu etrafındaki gelişmeler de Suriye'deki an be an değişen olaylar nedeniyle iyice ivme kazanmıştı.

Siyasal iktidar, kendi teşhislerinden yola çıkarak arzuladığı sonuçlar peşindeydi...

Bunun dışında gerçekleşen içerdeki ve dışardaki her gelişme Ankara'da huzursuzluğu artırmaktaydı.

xxxxxx

Çelişkili haberler arasında gerçeğin hiç olmazsa ipuçlarını bulabilmek için konu etrafında internette sörf yapıyordum.

"PYD-YPG" yazınca karşıma İçişleri Bakanlığı'nın 2017 yılındaki bir broşürü çıktı.

"PKK/KCK Terör Örgütünün Suriye Kolu: PYD-YPG" başlıklı broşürü baştan sona okudum.

Resmi yayın, Suriye'deki durumu şöyle tanımlıyordu:

"Suriye'de, 2011 yılı sonrasında yaşanan siyasi gelişmeler ve iç savaş koşullarıyla oluşan otorite boşluğu PKK/KCK terör örgütüne geniş bir hareket alanı sağlamış ve PYD terör örgütünün silahlı kanadı olan YPG (Halk Savunma Birlikleri) kurulmuştur.

DEAŞ terör örgütünün Suriye'de etkinliğini artırmasıyla PKK/KCK'nın Suriye yapılanması olan PYD/YPG terör örgütü, 'DEAŞ ile mücadele' iddiası üzerinden kontrol ettiği alanlarda özerk yapı oluşturma faaliyetlerine girişmiş ve bölgesel istikrarsızlıktan faydalanarak Suriye'nin kuzeyindeki toprakların bir kısmına el koymuştur."

xxxxxxx

Resmi yayında, Türkiye, İran, Irak, Suriye'ye dağılmış olan Kürt halkı ve sorunları hakkında "neden ve niçin" sorularına yeterli cevap bulamayınca, bu kez sosyolojik ve tarihsel boyutu görmek için internete "Kürt Sorunu" yazdım.

Vikipedi'de "Türkiye'de Kürtlere yönelik insan hakları ihlalleri" başlıklı bir madde dikkatimi çekti.

Kapsamlı ve uzun bir anlatım söz konusuydu.

Kürt Sorununun Osmanlı'dan miras kaldığı ve Cumhuriyet döneminde ilk rahatsızlığın 1920'de Ağrı Ayaklanmasıyla başladığı anlatılıyordu.

1920'den 2024'e...

Yüz yıldır sorun çözemeyen Ankara.

xxxxxxx

Maddenin bir bölümü, konunun insan hakları boyutunu tahlil etmekteydi:

"Böylece 1937-38 yıllarında merkezi Türk hükûmetiyle yedi aşiret karşı karşıya geldi ve önemli kayıplar veren yedi aşiret mağlup oldu. Kaynaklar ölü sayısı ile ilgili farklı tahminler yapmaktadır. 11 bin Dersimli'nin ölümüyle sonuçlandığı tahmin edilen Dersim'deki olaylarda sert önlemlere başvurulması dolayısıyla yaşananlar katliam boyutuyla ele alındı. Ayrıca Dersimliler, Türk çevrelerce sık sık 'Dağ Türkü' olarak anıldılar.

Kürt dili, kıyafetleri, folkloru ve Kürtçe isimlerin kullanımı yasaklandı ve Kürt yerleşim bölgeleri 1946'ya kadar sıkıyönetim altında kaldı.

'Kürtler', 'Kürdistan' veya 'Kürtçe' kelimeleri Türk hükûmeti tarafından resmen yasaklandı.

1980 askeri darbesinin ardından Kürtçe resmi ve özel hayatta resmen yasaklandı.

Kürtçe konuşan, yayın yapan veya şarkı söyleyen birçok kişi tutuklandı ve hapsedildi. 1991'de yasağın kaldırılmasından bu yana Türkiye'deki Kürtler, Kürtçenin devlet okullarında bir ders olmanın yanı sıra eğitim dili olarak da ele alınmasını uzun süredir istemektedir."

Madde uzayıp gidiyordu...

xxxxxxx

Her an birbirini yalanlayarak değişen haberler arasında kesin cevabını bulamadığım "Suriye'de neler oluyor" sorusunun yerine, "Türkiye, Kürt sorununu neden çözemiyor?" diye merak etmek daha anlamlı geldi.

Aslında sadece Vikipedi'ye bakmak bile çok derin bir "insan hakları" sorunu olduğunu gösteriyor.

"Demokrasi ve hukuku" inkâr ederek ülkeler sorunlarını çözemiyor.

Kürt Sorunu da demokrasi bağlamında çözülmeyince konu uluslararası hale geldi....

Şimdi Kürtler, Suriye'deki gelişmelerin önemli bir parçası.

İçerde çözülmeyen bir sorunu artık Suriye boyutunda konuşmaktayız.

Üstelik benzer bir süreç Kuzey Irak'ta da yaşandı.

xxxxxxx

Demokratik hukuk devletini yok saymanın çok ağırlaştırdığı sorunları, gene evrensel hukuku yok sayarak çözmeye çabalayan bir zihniyet var...

100 yıldır yürümemiş bir yöntem.

Napoleon'un meşhur sözüdür, "En kısa yol şosedir."

O "şose", birçok meselede olduğu gibi Kürt meselesinde de "hukuk ve demokrasi" oluyor...

Ama düz yoldan gitmek istemeyince...

Yol, böyle içinden çıkılamayan sokaklara sapıyor işte.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi