Melis Alphan
Tarım zehirleri yüzünden toprağımızı kaybediyoruz
Türkiye’de 2014-2018 yılları arasında, tarımda böcek, mantar, ot gibi canlılara karşı kullanılan pestisitlerin, yani ‘tarım zehirlerinin’ oranı yüzde 51,10 arttı. Buna karşılık verim artışı buğdayda sadece yüzde 14,17, sebzede yüzde 7,82, ayçiçeğinde yüzde 6,4, patateste yüzde 4,4. Mercimekte ise yüzde 3’lük ürün kaybı var. Yani tarım zehirleri iddia edildiği gibi bir verim artışına neden olmuyor. Çünkü sadece zararlıları değil, faydalı böcekleri, mikroorganizmaları ve tozlaştırıcıları da yok ederek doğanın dengesini bozuyor. Direnç geliştiği için çiftçi her yıl, bir önceki yıldan daha fazla ve daha etkili tarım zehirleri kullanmak zorunda kalıyor. Toprağı, suyu, tüm canlıları ve insanları zehirleyen bir kısır döngü bu.
Çin’de hükümet tarafından yayımlanan bir araştırmaya göre, tarım zehirleri ve diğer kirleticiler nedeniyle 26 milyon hektar tarım arazisi kontaminasyona uğradı; bu nedenle tarıma elverişli arazilerin yüzde 20’si tarım yapılamaz hale geldi.
Yani tarım zehirleri sayesinde karnımız doymuyor, tarım zehirleri yüzünden gıdamızın kaynağı olan toprağımızı kaybediyoruz.
ABD’deki Rodale Enstitüsü’nün geçmiş yıllarda yaptığı karşılaştırmalı verimlilik araştırmaları, organik üretimdeki verimin konvansiyonel tarımı yakaladığını, hatta kuraklık olduğunda organik üretimdeki verimliliğin daha yüksek olduğunu ortaya koydu.
İklim kriziyle beraber ülkemizde de kuraklık giderek artıyor. Dolayısıyla organik tarım sadece sağlık açısından değil, verimlilik açısından da çiftçi için tek yol gibi görünüyor.
Buğday Derneği’nden Oya Ayman, maalesef son 50-60 yıldır tarımsal üretimde böceklerin ‘faydalı’ ve ‘zararlı’ diye ayrıldığını, oysa faydalı böceklerin beslenmesi için ‘zararlı’ diye nitelenen böceklere ihtiyaç olduğunu vurguluyor ve zehirli tarımın yıllar içerisinde verimlilik kaybına neden olduğunu söylüyor: "Tarım zehirleri yüzünden toprağımız fakirleşiyor, suyumuz kirleniyor ve bir süre sonra ürün kaybı oluyor. Çünkü bir ürünün sağlıklı olabilmesi için topraktan doğru beslenmesi gerekiyor. Topraktan doğru beslenemeyen üründe dışarıdan müdahaleye gerek duyuluyor. Tarım zehirlerinin kullanılmadığı onarıcı tarım, organik tarım ve biyodinamik tarım gibi yöntemler toprağı besliyor ve biyoçeşitliliği artırıyor. Bu yöntemlere başvuran çiftçinin tarım zehrine ihtiyacı kalmıyor."
TARIM ZEHİRLERİ YERİNE DOĞA DOSTU YÖNTEMLER
Bursa’nın Karacabey ilçesine bağlı Kıranlar köyünde doğan Şaban Burhan (51), ekonomik zorluklar nedeniyle liseden sonra eğitimine devam edemedi. Bir süre perakendecilik ve toptancılık yaptıktan sonra, 22 yıl önce ailesinin ihtiyacı kadar gıda üretebileceği küçük bir bahçede sebze ve meyvesini yetiştirmeye başladı. Bu karara giden süreci şöyle anlatıyor: "Gıda toptancılığı yaparken, sattığım gıdaların kullanım süresi çok uzundu. Hatta son kullanma tarihi geçen yoğurtları eve getiriyordum, 1-1,5 ay da evde yiyorduk, bir şey de olmuyordu. Oysa annemin yaptığı yoğurtlar 3-5 günde ekşirdi. Kafamda soru işaretleri oluşunca en azından çocuklarım sağlıklı beslensin diye önce küçük bir bahçe aldım. Sonra bana bugün sahip olduğum araziyi gösterdiler. O zaman tarımın t’sinden anlamıyordum. Bana buraları satıp arkamdan güldüler, ‘Bu adam anlamıyor, mezbelelik yerleri sattık, para kazandık" dediler. Onlar benden aldıkları parayı 6 ay-1 yılda tükettiler, benim ise böyle verimli bir arazim oldu."
Bu arazide nasıl üretim yapacağını düşünen Burhan, 1990’ların sonunda İstanbul’da katıldığı bir fuarda organik tarım terimini duydu ve o dönemde Türkiye’de üretilen organik ürünlerin yüzde 98’inin yurt dışına gittiğini öğrendi. "Bizim insanımız değersiz mi?" diye düşünerek ilk kurduğu tarım tesisinde 25 çeşit meyve yetiştirmeye başladı. Şansına, satın aldığı arazide daha önceden hiçbir tarım zehri kullanılmamıştı, toprak tertemizdi.
Bugün 200 dönümlük arazisi üzerinde 85 çeşit ürün yetiştiren Burhan, tarım zehirleri yerine alternatif yöntemler kullanıyor. Bitkilerin kullanıldığı yeşil gübreleme yoluyla toprağın içindeki bakterileri artırıp toprağı iyileştiriyor ve güçlendiriyor.
Toprağı beslemek için pancar melası ve arap sabunu gibi ürünleri kullanan Burhan, "Bunlar hem potas zengini hem de atıl ürünler. Atıl ürünü ekonomiye kaydırıp hem katma değer sağlayabiliriz hem de yeraltı sularımızı ve toprağımızı kirletmeden sağlıklı üretim yapabiliriz" diyor.
Toprağı düzenlemek için, doğada yüz binlerce yılda oluşmuş, yüksek organik madde içeren ve tamamen doğal bir malzeme olan Leonardit ve Zeolitten faydalanıyor. Sentetik gübrenin çok kullanıldığı için bir süre sonra nitrite dönüştüğünü, nitritin de hücre fazlalığına neden olarak kanser gibi pek çok hastalığa yol açtığını söylüyor: "20 yıl sonra insanlarımızın yüzde 80-90’ının kanser olmaması için bir sebep yok. Gidişat bu. Onun için hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız. Bu toprakların sahibinin bizler değil, sonraki kuşaklar olduğu felsefesini üreticiye nakış gibi işlememiz gerekiyor."
Burhan, zararlılardan kurtulmak için toprağa zehir atmak yerine, renk ve koku tuzaklarına başvuruyor: "Tarım zehirleri tüm böcekleri öldürüyor. Bu sefer, arkadan daha yoğun, güçlü ve direnci artmış bir zararlı popülasyonu geliyor. Oysa bizim kullandığımız biyolojik mücadele gibi organik tarım yöntemlerinin ‘dost işçilerimiz’ dediğimiz uğur böceği ve arılara hiçbir zararı yok, sadece zararlıyı öldürüyor. Böylece bizim dost işçilerimiz çoğalıyor."
ÜRETİCİ PAZARLARI ÇOĞALMALI, BELEDİYELER ALIM GARANTİSİ VERMELİ
Gezegenin, insan ve tüm canlıların sağlığı için çiftçinin tarım zehirlerinden uzaklaşması gerekiyor. Ama burada çiftçiye olduğu kadar hükümete, yerel yönetimlere ve tüketicilere de iş düşüyor. Her şeyden önce Tarım ve Orman Bakanlığı, Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın talep ettiği üzere, 13 çok tehlikeli pestisiti acilen yasaklamalı. Ardından, aşamalı olarak zehirsiz üretime geçilecek şekilde gıda politikaları yapılmalı. Yerel yönetimler, zehirsiz üretim yapan üreticilerin sayısının giderek arttığı üretici pazarlarını çoğaltıp desteklemeli. Yerel yönetimler ayrıca üretici birlikleri ve kooperatiflerle sözleşme yapabilirler. Üreticilerden sözleşmeli olarak alım garantisi vererek toplu ürün satın almalı ve bunları örneğin Halk Ekmek gibi kendi üretimlerinde kullanmalılar. Ayrıca yer ve lojistik sağlayarak gıda topluluklarına destek olabilirler. Örneğin Burhan bu yıl, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin alım garantisi verdiği proje dahilinde siyez buğdayı ektiğini söylüyor ve çiftçi ana kalemlerde sözleşmeli tarım yapabilirse atıl ürün olmayacağına dikkat çekiyor.
Biz de tüketiciler olarak, tercihlerimizle sağlıklı gıda üreten çiftçiyi destekleyebiliriz. Ne kadar çok insan sağlıklı gıda üreten çiftçiyi desteklerse, bu çiftçilerin sayısı o kadar artar. Bu çiftçilerin ürünlerine, sayıları giderek artan ekolojik pazarlardan ulaşabiliriz. İstanbul, İzmir ve Ankara gibi bu pazarların kurulduğu kentlerde yaşamayan ve çevresinde organik dükkânlar, marketler olmayanlar, çiftçilerle doğrudan bağlantı kurabilir, gıda toplulukları vasıtasıyla sağlıklı gıdaya ulaşabilirler.
"Tarım zehri en kestirme yol" diyor Burhan, "Sentetik gübreyle ve makineyle 1 günde 200-300 dönüm alanı rahatlıkla besleyebilirsiniz. Öte yandan biz hayvan gübresi kullanarak, 4 kişi ve çift traktörle aynı işi tam 1 ayda yapıyoruz. Ama sağlıklı bir şekilde büyütüp beslediğimiz toprak anamıza sahip çıktığımız için de gerçekten mutluyuz."