tek başına umut etmek olmaz…

yalnızken mutsuz, umutsuz ve karamsarız, ama birlikte güçlüyüz. o yüzden hep birlikte emek vermek, tek başına umut etmekten bile daha güzel.

biliyorum, tahmin ediyorum, hiç birinizin yazı okuyacak hali yok. aklınız sandıkta, sonuçlarda. benim de lafı uzatacak halim yok. ben bunları yazarken, arkadaşlarımın bazıları sandık görevlileri için yiyecek hazırlıyor. dün gece geç saatlere kadar broşür, bildiri dağıtıldı, son "hayır" çıkartmaları yapıştırıldı. bugün de son çalışmalar yapılıyor ve yarın sabah görevliler 06.00’da sandıklarda buluşacak, oylar ilçe seçim kurullarına teslim edilene kadar ayakta olacak. eğer akşam sandıktan hayır çıkarsa bu aylardır, gözaltını, polis şiddetini göze alıp kampanya yürütenlerin eseri olacak. standlar, ufacık ücretlerden arttırılanları toplayıp bastırılan broşürler, çıkartmalar, yüzlerce irili ufaklı tehdit ve saldırı altında, bunların pazar pazar, mahalle mahalle dağıtılması, onlarca sohbet, tek tek şişirilen balonlar, az parayla büyük bir kampanya yapmanın zorlukları, en iptidai koşullarda, amatörler tarafından kaydedilen ama sokakta herkesin neşesini yerine getiren şarkılarla örüldü hayır kampanyası. git gide semiren bir sermaye grubunun imkânlarının yanına devletin devasa olanaklarının konulmasıyla dayatılan "evet"e karşı… yerle bir edilen mahallelerin, referandum’da belki de hiçbir sandığa kayıtları yapılamamış seçmenlerinin, birden fazla yerde oy kullanmaya çalışan seçmenlere karşı durmaya çalıştığı bir seçim bu. orta hakemin takımlardan birinin 12 numaralı oyuncusu, yan hakemlerin de malzemecisi olduğu bir maç. eğer sonuç hayır çıkarsa, hakemin kırmızı kart çakıp on kişi bıraktığı takım kazanmış olacak. mesela pancu’nun eldivenleri giydiği maç gibi; onca galibiyet geldi geçti ama onu hatırlıyoruz.

bu kampanya da sonuç ne olursa olsun unutulmayacak ve geriye pek çok şey bırakacak. en azından elimizde, o sohbetlerden, broşürlerden, sloganlardan ve emekten oluşan muazzam bir örgü var. sağını solunu düzeltip yürümeye devam edeceğimiz bir örgü.

dedim ya, lafı uzatmayacağım, bence bırakın ekranı pazar günü. oyunuzu attıysanız da sandıklarda olun, belki biraz yiyecek, bir termos çay götürürsünüz. bir sandık görevlisinin başı tutmuştur, yanınızda ağrı kesici vardır. ve en önemlisi, sandıklar açılırken orada olun. çünkü yalnızken mutsuz, umutsuz ve karamsarız, ama birlikte güçlüyüz. o yüzden hep birlikte emek vermek, tek başına umut etmekten bile daha güzel. ve sadece umut etmek yetmez, emek vermek de gerek. kazanırsak hep birlikte kazanacağız ama kaybedersek de, yok öyle "bu memleketten gitmek gerek," yok efendim, "bu halktan bir halt olmaz" falan. hep birlikte kaybedeceğiz.

ümidimizi kıran, emeğimizi boşa çıkartan ne varsa sonra konuşuruz. bu yazıyı akşam okuyorsanız, çok oyalanmayın, erken yatın, lütfen. gündüz okuyorsanız, sandığı bırakmayın. büyük zaferler, ve bize anlattıkları gibi büyük yenilgiler ve büyük zaferlerden değil, her birimizin hayatının toplamından oluşan tarih, tek tek insanların emekleriyle, köşede sessiz durup kimsenin dikkatini çekmeyen insanların cesaretiyle yazılıyor.

burası bizim ülkemiz, bizi öldürmeye çalışanları yenecek ve onların kandırdıklarını ikna edeceğiz. pazartesinin bugünden daha iyi bir gün olması umudu ve dileğiyle, görüşmek üzere.

hayır ayşe düzkan UMUT