Aris Nalcı
Tek millet, iki Türkiye
Ermenistanlı dans grubunun gösterisi 'uygunsuz' bulundu, Dersim'de HayDersim'in düzenlediği konser iptal edildi, Sümela'da ayin iptali ve İmroz Sergisi'nin Gökçeada'da yapılmasını çekemeyen ve baskılar sonucu iptal ettirenler...
Bir yaz ayını da bu haberlerle tamamlıyoruz. Aslında bunların hiçbiri geçirdiğimiz son seçimlerden bağımsız değil. Hatta Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın Azerbaycan'ın Karabağ'da Laçin koridorunu 8 aydır kapatmasına karşın Ermenistan'a çağrı yapıp, 'diğer yolu kullansınlar' demesi bile bununla ilgili.
Türkiye'de artık her şey tek bir 'şey'le ilgili. Türkiye'nin ikinci yüz yılına girerken yeni konsolidasyon malzemesi 'Yeni Türklük sözleşmesi'.
Bu tırnağın üzerine ileride çok yazar çizer ve düşünürüz. Özellikle de Türklük Sözleşmesi'nin yazarı Barış Ünlü'ye danışmak şart.
Dinci-Milliyetçi kesimin aktif siyasette artık daha çok kendini göstermesi ile dini veya değil her kesimden azınlıklara karşı bir konsolidasyon bu.
Yani Fransız'a karşı da olabilecek bir ırkçılık geliştiriliyor. Rum, Ermeni, Yahudi zaten Lozan'da olan 'ötekiler' olurken, bunlara son yüzyılda yeni 'düşman'lar ekleyen Türkiye şimdi bambaşka bir yere doğru gidiyor.
Kendi çıkarları için her şeyi yapabilecek hale gelen uluslararası kamuoyu denen mahlukatın şifrelerini çözmüş olmanın rahatlığı ile her türlü garabeti yapabilmek için ekonomik ve insani (mültecilik anlaşması) şantajı kullanarak, kendine yeni bir 100 yıl çiziyor Türkiye.
Yenilen muhalefetin yenilgisini kendi oluşturmak istediği yeni Türkiye için gayet iyi kullanan bir devlet yapısı var karşımızda.
Seçim öncesinde bir İtalyan gazeteci AKP için, 'İtalyan mafyasının yapamadığını yaptı, mafyayı devletleştirdi ve bürokrasisini kurdu' demişti. İşte şimdi o mafya yeni iktidarını kuruyor.
Bizler yeni 100 yılda yeni bir birleştirici söylem beklerken, her twite cevap yazan milliyetçi siyasetçiler, her makaleden sonra gazeteleri ve gazetecileri şikayet eden ırkçı milletvekilleri türedi şimdi.
Türkiye bipolar bozukluğu olan bir memleket olma yolunda hızla ilerliyor.
Özellikle de ülkede kendine sadık yeni bir nesil oluşturmak isteyen ve son 20 yıldır eğitim sistemindeki zihinleri rehin almış bir iktidar varken, farklı konuşmak isteyenler bile 'farklının aynıları' olmanın dışına çıkamıyorlar.
İktidar lehçesi ile iktidara muhalif basın açıklamaları, duyurular ve kampanyalar yazılıyor.
Bu bipolar haleti ruhun yansımalarından bir demet sunayım sizlere...
RUM USTA NEREDE?
Yaz aylarında Türkiye'ye giden diasporalı çok olur. Genelde gidenler köylerini görüp bir İstanbul kokusu alıp dönerler. Euro kazanmanın verdiği rahatlıkla memlekette zengin olarak yaşayıp geri dönenler çoktur. İşte onlar da 'Türkiye çok güzel'cilerin arasına katılırlar. Hani sınır kapısında yapılan röportajlarda görürsünüz ya, 'Almanya çok bozuldu, Türkiye çok güzel'.ciler gibi.
İki diasporalı kardeş, İstanbul Kurtuluş'a uğrar. Eski motor ustalarını görmek isterler. Son durakta arka sokaklardan birindedir. Şimdi asansörlü yenilenmiş binaların arasında nostaljik dükkanı bulur. Ama ustayı bulamazlar.
İçeri girip sorarlar.
"Selam hemşerim buradaki Rum ustaya ne oldu ? "
Vaaayyyy, sen misin soran...
Dükkanın şimdiki sahibi Türk üstlerine gelir.
"Niye soruyorsunuz ?" der.
"Ustamızdı gelmişken, görelim istedik" derler.
"Niye başka dilde konuşuyorsunuz?' (Ermenice veya Kürtçedir o dil) 'Zaten sizin gibiler bu memleketi böyle yaptı'ya gelir mevzu. Bizim diasporalılar ne Rum ustaya ne olduğunu öğrenebilirler ne de dükkanın nasıl el değiştirdiğini.
Adama İki çift usturuplu laf edip çıkarlar oradan.
'Kurtuluş son durak'ın o dönüşüm zamanına tanık olmuş ve o dönemde orada bu yenilenen mahallelerden birinde yaşamış biri olarak tahminim; Rum ustanın çırağı olan Türk'ün dükkana usta emekli olduktan sonra el koyduğudur.
Ya yok pahasına almıştır elinden, ya da adamı kendine borçlu çıkartıp çeteci misali üzerine çökmüştür.
1990'larda kendi ailemde bile gördüğüm şeyler bunlar. Yok değil. Şimdilerde Beykoz'da çetelerin nasıl kiracılara dadandığını konuşuyoruz ya, Kurtuluş'ta da Ermeni ve Rumların evlerine dadanıp mahallenin güvenliğini tehlikeye sokmak isteyen hırsızlar vardı bir ara. Çalacak birşey olmasa da kapıları zorlarlardı, insanlar kaçsın diye...
KAYYUMLUKLARDA HER ŞEY GÜZEL (Mİ)?
Bir de İstanbul'dan köylerine gidenler var. "Orada herşey daha başka" diyorlar.
"İnsanlar Ermeni olduğumuzu öğrendiklerinde bizi sayıyorlar, oturup yemek, çay ısmarlıyor" diyenler çok. Haklılar, Kürt nüfusun yoğunlukla yaşadığı yerlerde, eğer merkez ilçede değilseniz muhtemelen insanlar sizleri iyi karşılıyorlardır. Mahallelerinin eski sakinleri olan Ermenilere hürmet edildiğini çok gördüm ve duydum, hatta yaşadım.
Taa ki 'Şu bizim evlere ne oldu?', 'bizim akrabalar geri dönmek istiyor', 'acaba geri alabilir miyiz?' sohbetine kadar. Olsun o da bir şey.
Ancak Diyarbakır, Dersim ve Mardin gibi şehirlerde Kayyumun gasp ettiği bir zihniyete denk gelmediyseniz muhtemelen saygı görür, kendinizi evinizde hissedebilirsiniz.
Atölyenizi yaparsınız, Ermeni, Alevi, Türk, Kürt halaya durur birlikte şarkı söylersiniz.
Taa ki Kayyum sizin orada olduğunuzu öğrenene kadar.
Memleketin bipolar hali bu yaz bu iki öykü ile kaldı aklımda. Gittiğimiz yolun da haritasını çıkarıyor benim zihnimde...
Sizce hangi Türkiye'ye evrileceğiz?
Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.