Tipsiz egemenler yerine sevimli ötekiler

Bıktık gazete ve televizyonlarda aynı tipsiz egemen suratları görüp onların söylemini dinlemekten. Haber değeri, mevcut güçle, para ile belirlenemez. Kim temsil ediyor geleceği?

Dünyada her şey eskisine oranla çok daha hızlı hareket ediyor, değişiyor. Her meslek, her sektör,her kurum hatta her insan, bu değişimi izlemek, anlamak ve kendisini ona uyarlamak için çaba gösteriyor. Bu sürat, biraz da geçmişin egemenlerce pek beğenilmeyen yanlarını törpülemeye yönelik bir telaş. Çünkü eleştirilse, kınansa, itiraz edilse de halen dünyada en yaygın siyasi-ideolojik-ekonomik sistem olan neo-liberalizm, her şeyin çok hızlı, çok yüzeysel ve çok parasal olması için direksiyonun başında.

Gazetecilik de neo-liberal yıkıcı fırtınanın etkisi ve baskısı altında. Aslında 1980’lerde başlayan akımla, medya yükselen neo-liberal sistemin bir ajitasyon-propaganda aracı haline gelmeye başladı. Klasik gazeteciliğin yerini magazin-eğlence haberciliği alırken, haberler azaldı yorumlar çoğaldı, yoksulların sesi kısıldı zenginler bağırmaya başladı gazete sayfalarında, TV ekranlarında, radyo mikrofonlarında.

2000’lerden itibaren teknolojik gelişme ve değişim ile popülizmin yaygınlaşması, İnternet’in neredeyse tek ve bir numaralı mecra haline gelmesiyle yurttaş-medya ilişkileri de köklü bir şekilde değişmeye başladı. Yalan Haber cila çekti bozulup çürüyen gazetecilik-habercilik evrenine. İnsanların okuma alışkanlığı büyük ölçüde değişti.(‘Yozlaştı’ dememek için ‘değişti’ dedim). Her şey kısaldı, fikir dünyamız 190 vuruş içine hapsedildi. Gülemez bile olduk, sırıtmanın da emojisi var. Bir de her şey görselleşti, görselleştirildi. Sözcük ve kavramların değeri azaldı. Bak bu elma, bu da armut.

Yeni görsel dünyada, yeni kurulmuş yani icat edilmiş algı evreninde egemenler olduklarından çok daha büyük, çok daha güçlü görünür oldu. Yoksullar, mülksüzler, evsizler, LGBTQ bireyler, emekçiler, kadınlar, çocuklar, öğrenciler, işçiler…tüm ötekiler, tüm muhalifler, tüm farklılar ise neredeyse çerezleştirildi. Fransız filozof Bertrand Ogilvie daha da ileri giderek ‘’Atılabilir İnsan’’dan söz etti. Oysa ki bu kesim çoğunluktu.

Neyse…genelden gidip dağıtmayayım, benim esas derdim haber değeri meselesi.

Ortamın değiştiği kesin. Neyin nasıl değiştiğini herkes bulunduğu konuma göre değerlendiriyor. Pandemi de tuz biber ekti bu olumsuz dönüşüme.

New York Times, Washington Post ve Reuters geçenlerde bir ilan verdi: Yeni Editörler Arıyoruz. Habercilik ortamında 2021’in başından itibaren ABD’de iki büyük yenilik var. İlanda açıkça belirtilmese de Biden yönetimi ile uyumlu çalışabilecek editör arıyor bu 3 büyük medya kuruluşu. Bugünün Amerika’sında mesleki ortamda ‘’uyumlu çalışabilecek’’ demek ‘’yalaka’’ demek değil. Demokrat Parti’den Siyah Hayatlar Önemlidir’e, MeToo’dan Covid-19’a kadar siyaset ve haber sahnesinde önem ve değer kazanan konular hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak demek. Ayrıca ikinci büyük yenilik, iletişim teknolojilerini iyi bilmek demek.

Gazetecilik ve habercilik faaliyetinin özü, somut gerçek ile yazı-görüntü-ses arasındaki ilişkileri doğru bir şekilde kurmak. Mahallenizde, kentinizde, memleketinizde ve nihayet dünyada olup biten siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel, sportif…olgu ve gelişmeleri gerçeğe en yakın bir şekilde yazı, görüntü ve sese çevirip aktarmak.

Gazeteci üç mecraya, üçüne birden mecburen ve eşzamanlı olarak bağımlı: Gerçeğe, meslek ilkelerine nihayet okurlara-izleyicilere-dinleyicilere. Bu sonuncu mecraya kamu çıkarı da diyoruz.

Gazete, radyo istasyonu, TV kanalı ya da İnternet sitesinin en önemli varlığı nedir? Bir medya organının hakiki kartviziti nerededir? Referans arıyorsanız nereye bakacaksınız? Bu soruların cevabı: Arşiv. Çünkü doğru habercilik büyük ölçüde öngörü sayesinde gerçekleşebilir. Ve siz bir yayın organının kalitesini, başarısını ancak arşiviyle ölçebilirsiniz. Siyasi, ekonomik, toplumsal, ideolojik, askeri…gidişatı ne zaman nasıl saptayıp belirlemiş? Bu gazete 5 yıl önce yayınladığı nüshalarda bugünkü durumu nasıl öngörmüş? Öngörebilmiş mi yoksa tamamen yanılmış mı? Arşivin bir diğer özelliği de, medya organının gerçeğe-meslek ilkelerine- yurttaşlara ne kadar sadık kalıp kalmadığını ölçebilmesidir.

Uzatmayayım. Bugün bağımsız medyada, beni rahatsız eden bir yaklaşım var: Yerleşik düzenin, egemenlerin gündemine çok fazla bağımlı kalıyoruz. Mesele sadece kişiler değil, egemen söylem de yeteri kadar süzülmeden/eleştirilmeden sızıveriyor iyi habercilik yapmak isteyenlerin mecralarına. Döküm yapılsa görülecek, birinci sayfalarda, ekranlarda çok fazla Erdoğan, çok fazla Bahçeli, çok fazla Kılıçdaroğlu var. Ve onların söyledikleri…Oysa ki bu kişiler ve görüşleri, enfazla 2-3 yıla kalmaz kanıtlanır, geçici, gerici, bugün ve yarınla uyumsuz. Egemenlere hiç yer vermeyelim, o tarafa gözlerimizi tamamen kapatalım demiyorum, tabi ki. Ama bile bile, göz göre göre yalan söyleyen, tahrifat yapan, gerçekleri gizleyenleri de bu kadar fazla çıkarmamak gerek ekranlara, birinci sayfalara.

Tabi şimdi egemenler bu kadar çok ve gereksiz yer ve zaman kaplayınca, toplumun diğer kesimlerine, sözcülerine, muhaliflere, işçilere, köylülere, öğrencilere, kadınlara yeteri kadar yer ve zaman kalmıyor. Ya da haber/yayın hiyerarşisinde altlara düşüyor iyiler. Bu kesimin sesini aktarabilmek için emek harcamak lazım. Egemenler görüşlerini devletin olanaklarıyla, onlarca TV kanalıyla, ajanslarıyla, kendi yayın organlarıyla rahatlıkla geniş çevrelere ulaştırabiliyor. Mazlumlar ise, sessiz. Medyatik açıdan mülksüz. İyi ve doğru bir medya organı, hayırseverlik, farklı olmak ya da solculuktan değil, geleceği temsil ettiği için bu kesimlere kulak kabartmalı, onların sesi olmalı. İyi ve doğru gazetecilik/habercilik adet yerini bulsun diye, o kesime de arada sırada, o kesimlere yakın uzman ya da konuklara söz vermekle hakkıyla helaliyle yapılamaz. Aracıları minimuma indirip, konuk, uzman, ikinci düzey tanıkları değil, olayı gerçekleştirenleri sahneye çıkarmalı muhabir ve editörler.

Haber değeri, haber kahramanının ağzından, kelimelerinden, görüntüsünden anlaşılır. Cumhurbaşkanı, ortağı ve ana muhalefet lideri, dikkat edin, dönüp dolaşıp hep aynı şeyleri söylüyorlar. Çünkü onların derdi bu düzenin devamı, herhangi ciddi bir değişiklik istemiyor onlar. Bu nedenle de onların söylemi kuru, renksiz ve gerici. Yani statükocu. Üstelik değersiz insan ve olgulardan haber değeri yüksek metin çıkmaz.

Gerçek muhalefet ise yeni, renkli, dinamik, genç, neşeli bir dünya istediği için onların talepleri farklı, cazip ve ufuk açıcı. Haber değeri çok daha yüksek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi