Mehmet Altan
Topal ördek rejimi
“Topal ördek” ifadesi ilk kez 18. yüzyılda Londra Borsası'nda borçları temerrüde düşen borsacılar için kullanılmış.
1761 yılında bir mektupta yer alarak yazılı hale gelmiş.
Terimin siyasiler için ilk kullanımı 14 Ocak 1863'te ABD Kongresi'nde olmuş.
Topal ördek o zamandan beri “kendinden sonra makamını dolduracak kişi seçilmiş veya seçilmek üzere olan siyasetçi” için kullanılmakta.
Kısacası “gidici siyasi” manasına gelmekte…
xxxxxxxx
2019 Türkiye yerel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin İstanbul'u kaybetmesi üzerine "Eşim belediyede memur. Biz ona hizmet edemeyiz” diyen bir vatandaşa cevaben Recep Tayyip Erdoğan:
“Kent Meclisi'nin çoğunluğu bizde. Şu anda hâlâ her şey devam ediyor. Öyle de olsa, bunlar neye dönmüş biliyor musun, bunlar topal ördek" demişti.
31 Mart 2024 yerel seçimleri ardından bu kez iki “topal ördek” var:
İlki, halkın desteğini çektiği siyasal iktidar… AKP artık birinci parti değil ve küçük ortağının oy oranı yüzde 5’in altında.
İkinci “topal ördek” ise “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen sistemsizlik ve keyfilik.
Halkını kasten sefalet uçurumdan iterek sefilleştiren ve toplumun boğazını sıkarak özgürlüklerini yok eden bir rejimin uzun soluklu yaşayamayacağı belli oldu.
İkisi de topal ördek.
xxxxxxxxx
AKP de, “cumhurbaşkanlığı sistemi” de gidici… Halkın bunlardan bıktığı artık açıkça görülüyor.
AKP’nin de durumu toparlayacak ne gücü ne de niyeti var… Arada bir “hukuka dönelim, fabrika ayarlarına dönelim” diye mırıldansalar da sürekli büyüyen servetlerinden ve gösterişlerinden vazgeçemiyorlar.
Büyük bir ihtimalle birkaç yıl içinde siyaset sahnesinden kaybolacaklar.
Onlar gidecekler de yerlerine ne gelecek?
xxxxxxxx
Özellikle 2011 sonrasında Türkiye askeri vesayetten uzaklaştı ama onun yerine sivil otoriterliğe yol aldı.
Askeri vesayetten sivil vesayete, "kışla parfümlü" zihniyetten "camii parfümlü" otoriter rejime geçildi.
Hukuk ve anayasal düzen göstermelik olarak bile kalmadı.
Bu nasıl oldu?
“Bu nasıl oldu” sorusuna bazılarının verdiği cevap, “bunların arkasından ne gelecek” sorusunun cevabını araştırmakta önemli bir rol oynuyor bence.
xxxxxxxx
Benim “bu nasıl oldu” ya cevabım açık:
Demokrasi, birbirlerine karşıtmış gibi görünen vesayet yanlıları tarafından hep dışlandığı için egemen güç değişti ama otoriterlik ve baskı artarak devam etti.
Ama “muhalif” geçinen kanallarda suyun başını tutmuş “Askeri vesayetçiler-Ulusalcı faşistler-Kripto Ergenekoncular”a bakarsanız, cumhuriyetin demokratikleşmesini talep eden ve “askeri vesayete” karşı çıkanlar yüzünden Siyasal İslamcı otoriterliğe geçtik.
“Yetmez ama evet” denerek “askeri vesayete” karşı çıkılmasa, bugünkü siyasal İslamcı rejim söz konusu olmayacaktı.
Ne olacaktı?
O çok sevdikleri askeri vesayet devam edecekti.
xxxxxxxx
Liberaller, demokratlar, liberal demokrasi isteyen herkes bu zevatın hedefinde.
Şimdilerde daha da hareketlenmiş gözükmekteler.
Bugünkü iktidarın rezaletleri üzerinden “askeri vesayeti” aklamaya uğraşıyorlar.
Sanki askeri vesayet çok matah bir şeymiş gibi.
xxxxxxxx
Türkiye askeri vesayeti de yaşadı, siyasal İslamı da yaşadı… Demokrasi düşmanı iki yönetim biçiminin ardından 250 gr. peynir alamaz, ağzımızı açamaz hale geldik.
Toplumun büyük bir çoğunluğu demokrasi düşmanı yönetimlerle nereye varıldığını aç kalarak, sefil olarak gördü.
O nedenle çürümüş siyaset kurumunun “kışla parfümlü" zihniyet ile "camii parfümlü" otoriter rejim arasındaki tahterevalli oyunu da topal ördek.
xxxxxxxx
Türkiye Büyük Millet Meclisi açılalı 104 yıl geçti ama vatandaş olarak bizlerin kaderi değişmedi.
Ancak siyaset kurumu için de yer alanlar sınıf atladı, siyaset kurumu ile halk arasında bağ hep çok zayıf kaldı, son dönemde de tamamen koptu.
Vesayetçiler olup biteni bir bütün içinde sergilemek yerine, siyasal iktidarı ele geçirme, merkezi ve yerel iktidar hazinesine çökme savaşı veriyorlar.
xxxxxxxx
“Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle eylem yapan Cumartesi Anneleri bu hafta Kadir Keremoğlu’nun akıbetini sordular.
Keremoğlu’nun 1995 yılında JİTEM tarafından kaçırıldığı iddiası 29 yıldır soruşturulmadı.
Tam 29 yıldır…
İki otoriter sistemin buluştuğu nokta burası işte.
“Kışla parfümlü" zihniyet ile "camii parfümlü" otoriter rejim arasındaki tahterevalli oyunu derken bunları unutmamak gerek.
xxxxxxxx
Askeri vesayetle Siyasal İslam’ın daha epeyce ortak noktası var.
Örneğin YÖK….
AKP, iktidara YÖK’ün kuruluşundan 20 yıl sonra geldi… O yirmi yıl boyunca iktidara gelen hiçbir siyasal parti ve genelde parlamento bu cunta artığı kurumu kaldırmadı.
Demokrasi talep eden bir yasamanın tahammül edeceği, içine sindireceği bir kurum mu YÖK?
Rejimi demokratikleştirmeyince, vesayetler arasında salıncak gibi sallanıp duruyorsunuz.
xxxxxxxx
Şimdi yeniden bir umut doğmuş vaziyette…
CHP’li belediyeler nüfusun yüzde 65’inin, ekonominin yüzde 80’nin yönetimini seçimde kazandı.
Köhnemiş ve çürümüş rant siyaseti yerine, kazandığı belediyelerdeki devasa nüfusun temel dertlerinin çözümü esas alırsa CHP’nin şansının artacağı açık.
Halk CHP’ye bir şans tanıyacağının işaretini verdi.
xxxxxxx
Ancak CHP’nin, klasik seçmeninin yanı sıra diğer partilerden gelen seçmenlerin ve gençlerin taleplerine uygun bir siyasal netleşmeye ihtiyacı var.
CHP’nin “insan, temel hak ve özgürlükler, demokrasi” üçgenindeki programı tüm üyeler tarafından içselleşebilirse bu netleşme başarılır.
Ama bir yanda Bolu ve Afyon, diğer yanda Van’a giden heyet, siyaseten bir arada barınacak bir bütünlük göstermiyor şu anda.
xxxxxxxx
CHP’nin gelecekteki daha büyük başarısı için demokratikleşme tek anahtar bence.
Bunun için de demokrasiyle yönetilen ülkelerle özellikle de Avrupa Birliği ile iş birliği yapmak gerekiyor.
Ama “ulusalcı” kesimler, demokrasiyle yönetilen bütün ülkeleri “emperyalist” olarak damgalayıp onlardan uzak durmamızı istiyorlar.
“Demokrasi” ve “emperyalizm” eşanlamlı iki kavram onlara göre.
Demokrat olmayan Rusya ve Çin gibi ülkelerle iş birliği yaparak “askeri vesayete” dönmemizi arzu ediyorlar.
xxxxxxx
CHP’nin yönetiminde de seçmen tabanında böyle düşünen epey insan var.
Ama bu yöntemi deneyen Türkiye daha önce başarılı olamadı.
Bugün azmanlaşmış halde ortaya çıkan bütün sorunlar askeri vesayet döneminde de vardı…
Hukuksuzluk, uyuşturucu kaçakçılığı, devlet içi çeteler, yoksulluk, kamu kaynaklarını yandaşlara peşkeş çekmeler…
Sanıyorum ve umuyorum ki halk bunun farkında… O yüzden de ulusalcılara yüz vermiyor.
xxxxxxxx
CHP aniden önünde açılan iktidar umudu karşısında ne yapacak?
Demokrasiye, hukuka, Avrupa Birliği kriterlerine mi yürüyecek? Yoksa ulusalcıların istediği çizgiden gidip Siyasal İslam’ın uğradığı felakete mi uğrayacak?
Ben, “iktidar umudunun” CHP’yi demokrasi yoluna sokacağını umut ediyorum.
Demokrasi dışı yollardan varılacak hiçbir yer olmadığını halkla birlikte CHP’nin önemli bir bölümünün de gördüğünü düşünüyorum.
xxxxxxx
Eğer CHP bu yoldan yürürse Türkiye topal ördeklerden hızla kurtulabilir…
Siyasal iktidar, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve çürümüş siyaset kurumu… Hep birlikte sahneden çekilir.
Halkın refahını ve özgürlüğünü gözeten yeni bir yapı inşa edilebilir.
104 yıldır AB standartlarında demokratikleşmeyen Cumhuriyet demokratikleşebilir…
Siyaset, içindekilere değil bu halka hizmet eder.
xxxxxxxx
Bu benim umudum.
Çünkü sefaletin içine düşen bu halkın artık daha fazla sabrı kalmadığını, demokrasiden başka bir yönetime “evet” demeyeceğini düşünüyorum.
İnsanlar açlar ve onları döverek aç bırakan yeni efendiler istemiyorlar.
Mehmet Altan:: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı.2o yıl Sabah,6 yılda Star Gazetesi'nde baş yazarlık olmak üzere çok uzun yıllar köşe yazarlığı yanında televizyon programcılığı ve yorumculuğu yaptı. 3o yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 4o civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2o16 tarihinden beri KHK'lı.