Eser Karakaş
Trump, Türkiye’nin düşük gardına oynuyor
Ağustos ayında yaşanan kur atağının ülkemize en büyük kötülüğü herkesin düşük gardımızı çok net bir biçimde görmüş olması oldu.
14 Kasım günü yine Artı Gerçek sitesinde bir yazı yazmıştım, bu yazımın ana fikri şu idi: "Temmuz, Ağustos kur krizinde dolar yedi liraya, avro sekiz liraya çıktı, bilançolar alt-üst oldu ama sonradan kurlar bir ölçüde sakinleşti, Temmuz-Ağustos krizinin etkileri kaybolur gibi oldu ama esas mesele bu arada Türkiye de bazı çevrelere düşük gardını göstermiş oldu. Boks tabiriyle, Türkiye’yi dövmek isteyenlerin bundan sonra artık ne yapacağı belli, Temmuz 2018’de nereden vurdular ise yine aynı yerden çalışacaklar ve yine sonuç alabilecekler çünkü gardımızın nereden düşük olduğu biliniyor."
Boks maçlarında antrenörlerin köşeden "karaciğere çalış" demeleri gibi.
Haklı çıkmak her konuda iyi bir şey değil galiba; örneğin bu konuda, düşük gard konusunda gerçekten yanılmak isterdim.
Trump’ın Suriye’den çekilme kararı kendi cenahından çok eleştirildi, sivil ve askeri bürokratları bu kararın doğru olmadığını, senelerdir kendilerine IŞİD konusunda destek veren kürtleri yalnız bırakamayacaklarını ifade ettiler; mesele bu kadar basit mi emin değilim ama en azından ABD yetkilileri Suriye’deki varlıklarını kendi seçmenlerine IŞİD üzerinden anlatıyorlar, meşruiyet kazandırıyorlar, bu nedenden de o bölgedeki Kürt gruplarına ABD’de bile bir sempati var.
Tam da bu nedenden Trump, belki de çekilme işleminin uzamaması için dün ilginç bir ifade kullandı ve kendine has o nezih üslubuyla şöyle dedi: "Kürtleri vurmaları halinde Türkiye'yi ekonomik açıdan çökerteceğiz", "Böyle bir tecridi (Kobani ve Cezire) temel alacak herhangi bir operasyon ya da provokasyona kalkışıldığını gördüğümde, bu coğrafyayı, uçuşa yasak bölge ilan eder, yeni angajman kuralları belirlerim".
Bu "Kürtleri vurmaları halinde Türkiye’yi ekonomik açıdan çökertiriz" ifadesi Trump ve çevresinin, danışmanlarının Temmuz ve Ağustos 2018 aylarında düşük gardımızı çok iyi görmüş olmaları anlamına geliyor.
Türkiye bir NATO ülkesi, buraya askerî müdahalede bulunamayacaklarına göre, canlarını sıkan bir iş yaptığımızda artık büyük kur dalgalanmalarına hazır olmalıyız demek bu ifade bence.
Hoş, kibar bir ifade mi?
Hiç değil ama zaman karşılıklı kibarlık testleri zamanı değil.
Türkiye açısından kanımca yapılması gereken iki temel iş var.
Birincisi içinde bulunduğumuz askerî, ekonomik, hukuki ittifaklarla, bu ittifakların en belirleyici üyeleriyle sonu gelmeyen kavgalardan kaçınmak şart; hem NATO üyesi olacaksın hem de S-400 Rus füzeleri siparişi vereceksin, bu işin olmayacağı, olamayacağı, hatta, olmaması gerektiği çok açık çünkü her ittifak üyesi o ittifakın gereklerine uygun davranışlar sergilemek zorunda.
Her ittifak üyesinin kendi ittifakını bilinçli bir biçimde seçmiş ve bu tercihten de memnun olma keyfiyeti, o ittifakın değerleri ile çatışmama zorunluluğu da işin önemli bir yanı.
İkinci temel iş ise kendi bünyeni, mesela piyasalarını bu kadar sığ tutmayacaksın, Japonya üzerinden bir bankaya birileri Türkiye tahvilleri sattırmak isterse kurlar bir anda uçuşa geçmeyecek.
AB tam üyeliğimize karşı çıkan süper zekâlılara da sormak lazım, 2018 yazında Türkiye, AB üyesi olup milli para yerine de avro tedavülde olsa idi acaba bu olaylar bu şiddette yaşanır mı idi, Trump böyle ifadeler kullanabilir mi idi?
Türkiye’nin orta vadeli gerçek programı AB tam üyelik yolunda tekrar ilerlemeye başlamak, hukuk dünyasını konsolide ederek önemli miktarlarda dış kaynak çekmek olmalı.
Yayınlanan saçma sapan orta vadeli programlara karnımız tok doğrusu.
Bu ekonomik tehdide hükümet cenahından kendi açılarından haklı da sayılabilecek eleştiriler geldi ama "uçuşa yasak bölge" ifadesine nedense kimse bir şey söyleyemedi.
Bu da galiba piyasaların sığlığına ek teknolojik ve askerî sığlık; uçuşa yasak bölge ilan edilecek yer sınırımıza otuz ABD mili, fazlasıyla altmış kilometre sadece.