Türkiye’nin çöküş belge programı

Beş ülkede büyükelçimiz yokmuş, en önemli ülkeleriyle büyükelçi teatisi bile yapamadığımız bir bölgede nasıl oyun kurucu olunur, ben anlamakta zorlanıyorum.

Haber Türk ekranlarında Perşembe gecesi (6 Haziran) çok ilginç bir tartışma programı izledim.

Konu Doğu Akdeniz’de enerji meselesi üzerinden yaşanan gelişmeler idi.

Programa katılanların isimlerini, sunucuyu özel olarak belirtmek istemiyorum, amacım konuları şahsi eleştiri düzeyine getirmek değil ama katılımcıların ikisi öğretim üyesi, biri emekli bir büyükelçi, biri de, ne demekse, bu unvan nasıl alınıyor merak ediyorum, bir güvenlik ya da terör uzmanı idi.

Konu çok da hakim olamadığım enerji üzerinden dış politika meselesi idi, ben de bir ölçüde bilgilenmek için, Doğu Akdeniz konusu çok önemli, izlemek istedim.

Bilgi düzeyinde ne öğrendim, bu tartışılır, esas öğrendiğim Türkiye dış politikasının tamamen çökmüş olduğu; program katılımcılarının da bu durumu istemeyerek de olsa kabullendikleri ama milliyetçi damar hep önde olduğu için bu bariz çöküşü netleştirmemek, kabullenmemek için farklı söylemlere saptıkları gözüktü programda.

Doğu Akdeniz enerji meselesinin Türkiye’nin nasıl aleyhine gelişmeler gösterdiği programda aslında açık açık da söylenmedi değil.

Programın özeti Doğu Akdeniz’de ve daha genel olarak dünyada Türkiye’nin büyük bir yalnızlık içine sürüklenmiş olduğu idi; "değerli yalnızlık" gibi saçma sapan ifadeler kullanılmadı galiba programda ama yalnızlık meselesinin tüm boyutları ortaya çıktı.

Ortada bir Doğu Akdeniz Enerji Forumu mevcut; Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve Mısır bu Forumun üyeleri.

ABD de bu Foruma açık ve yakın destek veriyor.

Haksızlık etmeyeyim, Programdan öğrendiğim bir konu da var, bölgede, oyun kurucu olduğumuzu iddia ediyoruz, beş ülkede büyükelçimiz yokmuş, en önemli ülkeleriyle büyükelçi teatisi bile yapamadığımız bir bölgede nasıl oyun kurucu olunur, ben anlamakta zorlanıyorum.

Müslüman Kardeşler ile iyi ilişkilerde ısrarlı olmak uğruna Mısır ve Suriye hükümetleri ile ilişkileri sıfırlarsanız bu durumun Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını, enerji ilişkilerindeki yararlarını nasıl olumsuz etkileyeceğini görmemek için galiba Cumhur ittifakının miyop bir yandaşı olmak gerekiyor; "miyop yandaş" diyorum, çünkü Cumhur İttifakı destekleyicilerinin de bir bölümü, miyop değiller ise bu durumda bizi nelerin beklediğini görüyorlar.

İsrail bölgenin çok önemli bir ülkesi, ABD ile çok yakınlar ve İsrail’de de büyükelçimiz yok; Kıbrıs’ı zaten tanımıyoruz, büyükelçimiz orada da yok doğal olarak.

1999 Helsinki Zirvesinden beri, bir grup arkadaş ve ben ısrarla AB tam üyeliğimizin Türkiye’nin geleceği için vazgeçilmez, alternatifi olmayan bir süreç olduğunu tekrarlayageldik.

2007 sonrası Erdoğan’ın o büyük tarihsel katkısı (!) ile Kopenhag kriterlerini Ankara kriterlerine çevirdik, sonuçlarını şimdi dolu dolu yaşıyoruz, AB ilişkileri, çok net ifade ediyorum, yüzde doksanlık hatalar payı bizim olmak üzere baş aşağı gitti.

Doğu Akdeniz’de yaşanan ve sonuçlarının bizim için çok vahim olma ihtimalinin yüksek olduğu enerji krizinin altında AB başarısızlığımız ve Kıbrıs’ta çözümsüzlükte ısrarlı oluşumuz (2004 referandumunda Kıbrıs rumlarının verdiği "hayır" oyu ile birlikte) yatıyor.

Erdoğan sonrası Türkiye’nin temel işi AB ile ilişkilerimizi iyileştirme çabaları olmalı.

Programa bir üniversiteden katılan kişi ABD’nin Türkiye ile kurduğu ilişkileri eleştirirken, mesele ittifak ve NATO’ya geldi ve konuşmacı ABD’nin yaptıklarının askeri ittifak mantığı ile uyuşmadığını söyledi; program boyunca benzer görüşler tüm batı ülkeleri ve AB için de dile getirildi ama kimse çağımızda ittifak meselesinin sadece askeri ittifaklarla açıklanamayacağını, önemli olanın değerler ittifakı olduğunu ve bu alanda da Türkiye’nin son on senede batı değerler sisteminden çok büyük ölçüde saptığını ve yaşanan sorunların altında da bu konunun, bu sapmanın yattığını ifade etmedi.

Bu sütunda da defalarca yazdım, çağımızda iç politika-dış politika ayırımı artık anlamsızdır, nasıl bir ülkede yaşamak istediğiniz sizin dış müttefiklerinizi de belirler.

Ben bir Türkiye Devleti vatandaşı olarak Avrupa, ABD standartlarında ifade özgürlüğünü, dışa açık bir piyasa ekonomisini ve sosyal devleti destekliyorum; bu tercihim ile tutarlı dış politika da AB çizgisidir, NATO ittifakıdır, Rusya, Çin ya da İran olamaz, tutarlı değildir. 

Programda öğrendiğim bir bilgi de ABD’nin bir süredir İncirlik üssüne alternatif olarak Ürdün’de Girit adasında (Yunanistan) arayışlarının olduğu; bu durum ve başka tartışmalar, Doğu Akdeniz enerji tartışmalarında ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin Doğu Akdeniz Enerji Forumu ülkelerinin yanında oldukları açıklamış olmaları Türkiye’nin sessiz ama derinden batı hukuk, ekonomi, siyaset, askeriye ittifakının dışına kaydığını gösteriyor galiba.

23 Haziran seçimleri muhtemelen bu açıdan da çok önemli.

Sözümü geri alıyorum, programdan çok şey öğrenmişim, Türkiye’nin dış politikada, iç politikada, temel siyasal tercihlerde korkunç yerlere sürüklenmiş olduğu gerçeği başta olmak üzere.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi