Eser Karakaş
Türkiye’nin devlet merkezli iki meselesi çözülemiyor
İki mesele dediğime bakmayın, aslında ortada tek bir konu var çünkü bu iki temel mesele bir madalyonun iki yüzü; isterseniz bu aşamada madalyon yerine devlet de diyebiliriz.
Devlet dediğimiz kurumun tek bir işi vardır: Kamu hizmeti üretmek.
Kamu hizmeti de eski hukukçuların belirttiği gibi renksiz, kokusuzdur, yani kamu hizmeti vatandaş-nötr bir kavramdır.
Devlet eşittir hukuk eşittir kamu hizmeti çok temel bir denklemdir.
Devlet eşittir kamu hizmeti ise devlet de renksiz, kokusuzdur, yani vatandaş-nötr bir kurumdur.
Devlet vatandaşın etnik yapısı, anadili, milli kökeni karşısında tarafsız olmalıdır.
Aynı şekilde, devlet vatandaşın dini, inancı, varlığını yorumlama karşısında da tarafsız olmalıdır.
Bu ülkenin bir adı vardır ve bu ad da Türkiye’dir.
Türk devleti yoktur, Türkiye devleti vardır.
Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olmak yoktur, Türkiye devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olmak vardır.
Türkiye devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan kişinin de özel ve resmi/anayasal bir vatandaşlık sıfatı olmamalıdır.
Her vatandaş alt kimlik hissiyatına göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı/türktür, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı/ kürttür; esas üst kimlik olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı hukuki bir aidiyettir ve devleti sadece ve sadece o ilgilendirir, bu vatandaşın alt kimlik tanımının, zaten bu tanımı vatandaşın kendisi yapar, türk, kürt, ermeni, rum, çerkez, arap, vs. olması devleti ilgilendirmez.
Her vatandaş Türkiye devleti için hukuksal bir kişidir, gerisiyle ilgilenmez.
Bu vatandaşlık meselesi madalyonun bir yüzüdür.
Madalyonun öbür yüzünde de vatandaşlık tanım ve kabulünün bir fotokopisi olması gereken dini aidiyet meselesi vardır.
Vatandaş laik olmaz, laiklik vatandaş için tanımsız bir kavramdır ama devlet kayıtsız şartsız laik olmalıdır.
Laik Türkiye devleti için bir vatandaşın dini, inancı devletin ilgi alanının dışındadır, devletin verdiği resmi belgelerde mesela nüfus kağıtlarında açık ya da örtük bir biçimde dini bilgiler yer alamaz.
Laik Türkiye devletinin dini hizmet üreten anayasal-resmi kurumları olamaz.
Laik Türkiye devleti bütçe gelirlerinden bir inanca yönelik harcama yapamaz.
Laik Türkiye devletinin anayasal bir Diyanet İşleri Başkanlığı kurumu olamaz, bütçeden böyle bir kuruma kaynak aktarılamaz.
Laik Türkiye devletinin yüz bini çok aşan memur statüsünde din görevlisi olamaz.
Gelelim gerçeklere.
Anayasada bile Türkiye devleti mesela 66. Maddede Türk devleti diye belirtilmektedir.
Aynı maddede de vatandaşa devlet resmi-anayasal bir vatandaşlık sıfatı vermektedir.
Anayasanın 136. Maddesinde ise laik devlet dini hizmet üreten bir kurumu anayasal bir devlet kurumu olarak tanımlamaktadır.
Bu örnekler çoğaltılabilir, her yerdedir.
Anayasal vatandaşlık ve laiklik meselesi aynı devlet madalyonunun iki yüzüdür.
Meselenin özü devletin vatandaşına tarafsız, etnisite-kör ve inanç-kör olarak bakamamasıdır.
Devlet bu temel sorunu önce zihniyetinde sonra da başta anayasa olmak üzere tüm resmi kaynaklarda, eğitimde aşamadığı sürece bu konular bu canım topraklarda daha on senelerce tartışılacaktır.